1886'dan Günümüze: Cosmopolitan Amerika
Yaz rehavetinin başgösterdiği, kendimle ve yapmak istediklerimle yüzleştiğim, aslında tek kelimeyle sıkıcı olarak nitelendirebileceğim bir geceydi. O gece, Facebook’ta okuduğum bir haber, daha da can sıkıcı ve fazlasıyla üzücüydü tabii: “Helen Gurley Brown, öldü.” Editör, genel yayın yönetmeni ve yazar kimliğiyle benimsediğimiz, hatta bağrımıza bastığımız Helen Gurley Brown, aynı zamanda Sex And The City’nin her açıdan taptığımız karakteri Carrie’ye hayat veren gerçek bir kadındı…
Gerçek bir kadın derken kastettiğim, Cosmopolitan’da yazmış olduğu cinsellik makaleleri sayesinde, o dönemler bu konuları konuşmaktan çekinen kadınların cinselliğe ve ilişkilere olan bakış açısını değiştirerek, aktivist bir kimliğe bürünmüş olması. Ayrıca dönemin çok satanlar listesinden uzun süre inmeyen “Sex And The Single Girl” kitabını da unutmamak gerek. (“Sex And The Single Girl” unutulmadı; halen İngiliz Cosmopolitan’ında “Sex And The Single Girl” ve “Sex And The Not So Single Girl” başlıklı iki köşe olarak yoluna devam ediyor!)
Helen Gurley Brown’u bu “acemi dergici” anlayışımla sizlere tam anlamıyla yansıtabilmem imkansız pek tabii. O yüzden sizlere bir “okuma ödevi” veriyorum: Cosmopolitan Türkiye’nin Genel Yayın Yönetmeni Özlem Kotan’ın onun hakkında Sabah gazetesine yazdığı yazıyı, mutlaka okuyun. Onu tanımak ve anlamak için müthiş bir fırsat olacağını anlayacaksınızdır eminim.
Konumuza dönersek…
Cosmopolitan Amerika’yı anlatmadan önce, uzun bir girizgah yaparak, sizlere Helen Gurley Brown’dan bahsetmemin sebebi, dergiyi “aile dergisi” çizgisinden çıkararak, bugünkü çizgisine getirmeyi kotarması. Zira 1886 orjinli bu dergi, Schlicht &Field grubu tarafından medya dünyasındaki yolculuğuna “birinci sınıf bir aile dergisi” olarak New York’ta bir başladı. Bu yıllar içinde satışı 25.000’e ulaşan Cosmopolitan, 2 yıl sonra bu grubun iflasıyla 1889 yılında John Brisben Walker’a satıldı. Aynı yıl, derginin yayın yönetmenliğini Elizabeth Bisland üstlenmişti ancak Jonh Brisben Walker 1892’te bu görevi devraldı. Walker’ın dergide yoğunlaştığı alanlar ise diziler ve kitap eleştirileri oldu. Ayrıca bünyesinde Annie Besant,Ambrose Bierce,Theodore Dreisor,Rudyard Kipling, Jack London,Willa Cather ve Edith Wharton gibi kült yazarlar bulunduran derginin sirkülasyonu, 1892 yılında 75.000’e yükseldi.
1905 yılında William Randolph Hearst’ın dergiyi alması ve gazeteci Charles Edward Russell başta olmak üzere, dergiye Alfred Henry Lewis, Sinzlair Lewis, David Graham Philips gibi ünlü isimlerin de künyeye katılmasıyla; derginin bir nevi “Aydınlık Çağı” başlamış oldu ve dergi daha da güçlendi. 1907 yılından 1998 yılına kadar genel yayın yönetmenliğini üstlenen isimler ise sırasıyla Bailey Millard, S.S.Chamberlain, C.P.Narcross, Sewell Haggard, Edgar Grant Sisson, Douglas Z. Doty, Ray Long, Harry Payne Burton, Frances Whiting, Arthur Gordon, Herbert R. Mayes, John J. O’Connell, Robert Atherton, Helen Gurley Brown ve Bonnie Fuller’dı. Bu isimlerin ortak özellikleri ise, parlak CV’lere sahip olmaları ve o yılların şartlarına göre düşünürsek kaliteli bir yöneticilik anlayışını benimsemeleri kanımca.
1998 yılından beri de derginin yayın yönetmenliğini sürdüren isim; Why Good Girls Don’t Get Ahead… but Gutsy Girls Do, If Looks Could Kill, A Body to Die For, Til Death Do Us Part, Over Her Dead Body, Lethally Blond, So Pretty It Hurts ve Sweet Success: How to Get It, Run With It, Savor It adlı çoğu best-seller listesinde uzun süren kalan kitaplarıyla gündem yaratmayı başaran Kate White. Onun da Helen Gurley Brown’dan mirası devraldığı ve onun dergicilik anlayışının hakkını verdiği aşikar. The New York Times’ın üslubunu “gözlemci ve dikkatli” olarak nitelendirdiği; yazılarının ve kitaplarının da The Los Angeles Times’ın gözünden “bir kutu çikolata yiyormuş” izlenimini yarattığı biri olarak ilan edilmek kolay elde edilebilecek bir başarı değil, tabii ki!
Gelelim derginin çizgisine…
Moda, güzellik, seks, ilişkiler ve kariyer gibi geniş bir konu yelpazesinden oluşan bu dergi, ilk başta sıradan bir kadın dergisi olarak formatlanmış gibi gözükse de; cesur konularıyla dikkat çekiyor. Okur yorumlarından da anlayabileceğimiz üzere, diğer kadın dergilerinden farkı, aradan yıllar geçmesine karşın herhangi bir sayısına tekrar göz attığımızda aynı hazzı alabilmemiz ve örneğin o sırada ilişkiler konusunda kafamızda soru işaretleri oluştuysa, Cosmo’dan sorularımızın yanıtlarını hiç şaşmadan, kolaylıkla bulabilmemiz.
Son yıllarda “Cosmo Man” bölümüyle, seks pozisyonları, orgazm gibi konuları detaylı ele almasıyla ve seksi, kışkırtıcı kapak kızlarıyla (Bknz. “Hot Issue” olan Ağustos sayısındaki Ashley Greene, Eylül sayısındaki başarılı styling’le daha da güzel gözüken Lucy Hale, Ekim sayısındaki pembe elbiseyle seksapelliğini simgeleyen Zooey Deschanel) erkeklerin de favorisi haline gelen Cosmopolitan Amerika’nın başarısı umarım yüzyıllarca sürer. Zira her sayısı bir kutsal kitap niteliğinde. Gelecek nesillerin de Cosmopolitan’ı her alanda referans almaları dileğimle!
İlk yorumu siz yazın!