Hodejegerne / Headhunters
Bazen IMDb puanlaması şaşırtıcı ve yanıltıcı olabiliyor ama inanın bu filmin 7.5’un üzerindeki bir puanı bile hak ettiğini düşünüyorum. Bu örnekte olmasa bile, bazen ön yargılı davranmamak lazım filmlere. İzledikten sonra yanılmamış olduğuma memnun oldum. Avrupa sinemasını seven biri olarak, geçtiğimiz yıllarda özellikle “Män som hatar kvinnor | Ejderha Dövmeli Kız” ve onun devam filmleri ile başlayan sonra da “Forbrydelsen | The Killing” ile devam eden İskandinav sineması ve televizyon dizileri ilgim gittikçe artmaya başladı.
Amerikan macera filmlerinde görmeye alıştığımız entrika, gizem ve ters köşeye yatırmaların doğal, özgün, zeki ve kendini tekrarlamayan olanlarını seyrettiğinizde daha da sıcak geliyor bana bu tarz filmler. Ayrıca ben Avrupa filmlerinde ve bağımsız filmlerde bulunan oyuncu kadrosunun çok tanıdık olmaması nedeniyle kendimi karakterlere ve konuya daha çok kaptırırım. Tam da böyle düşünürken tanıdık bir sima ile karşılaşmaksa şaşırtıcı oldu. Ama inanın inanılmaz bir konu, kurgu ve heyecan sizi beklediği için bu sürpriz sadece üzerine bal şeker oldu diyebilirim.
Sizde eğer benim gibi “Game of Thrones” hayranıysanız, bu filmi seyrederken karşınıza Jamie Lannister, yani Danimarka kökenli Nikolaj Coster-Waldau çıktığında, onu izlemekten en az benim kadar keyif alacağınızı düşünüyorum. Bir insan kötü karakterlere bu kadar mı yakışır! İnanılmaz çekici bir aktör bence. Bir değil, iki değil, hep kötü karakterlere bürünmesine rağmen bana hiç antipatik gelmiyor. Çok ama çok inandırıcı buluyorum kendisini; keskin yüz hatları nedeni ile olabilir.
“Hodejegerne | Headhunters” ya da Türkçe adıyla “Kafa Avcıları” filmi için, Hollywood yapımlarında görmeye alıştığımız ama daha önce görmediğimiz zekice bir başyapıt diyebiliriz. Geçtiğimiz yıllarda İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilmişti film ama ben o dönem izleyememiştim maalesef.
Filme adını veren ana karakterimiz, Norveç’in en ünlü firmalarına üst düzey yöneticiler bulan bir kafa avcısı. Lüks yaşamını sürdürebilmek için de ayrıca bu pozisyonunu kullanarak sanat hırsızlığı yapıyor. Çekirge bir sıçrıyor, iki sıçrıyor; film ilerledikçe kim av kim avcı, kim kafa avcısı pozisyonunda, kim kurban kim cellat pozisyonunda izleyip göreceksiniz. Kafanız bir güzel karışacak. Tahminleriniz de önden çıkabilecek şekilde değil o yüzden seyri çok keyifli. Biraz sert ve acımasız sahneleri de olsa, bunlar olmasaydı az evvel bahsettiğim zeki ve baş yapıt cümlesini taşıyamazdı film. Filmin Hollywood versiyonu için çalışmalara başlanmış bile.
Film, ünlü Norveçli yazar Jo Nesbo’nun çok satan romanından uyarlanmış. Arzu ederseniz kitabını da okuyabilirsiniz çünkü bu kadar iyi kurgulanmış olan bir filmin kitabı çok daha keyif verecektir diye düşünüyorum.
Tek hoşuma gitmeyen başrol oyuncumuzun antipatik saç modeli oldu. Filmi seyrettiğinizde bana hak vereceğinizi düşünüyorum.
Konu oldukça özgün ve yanlış hatırlamıyorsam en az dört belki beş sahnede şaşkınlığımı gizleyemediğim anlarım oldu. Beni böyle şaşırtan, merakımı daha da arttıran filmleri izlemek o kadar güzel ki. Bu nedenle, sizlerle de paylaşmak istedim. Umarım izleyip severseniz. Kesinlikle Acıman tavsiyesidir!
İlk yorumu siz yazın!