Viyana’nın Schönbrunn ve Belvedere saraylarını gezdim. Aziz Stephan Katedrali’nin büyüsüne kapıldım. Bir de Museums Quartier’de sanata doydum. Albertina Müzesi’nde sinema ile ilgili olan kısma bayıldım! Fakat tüm bu yerleri gezdikten sonra biraz yorulduğumu hissetmiştim.Yapılacaklar listemde son bir yer kalmıştı: Prater.

Konum

Lunaparklar şehrin yorgunluğunu alır götürür insandan. Çocukluk anılarımızda yolculuğa çıkarır, kimi zaman da hiç bir şey düşünmeden kendimizi eğlenceye bıraktığımız yerlerden biridir. Viyana’nın Leopoldstadt bölgesinde bulunan Prate de geniş bir lunaparka sahip. Metrodan indikten sonra Viyana’nın simgesi olmuş olan dönme dolabı (Riesenrad) görünce doğru yere gelmiş olduğumu anlamış oldum.

Lunaparka girince hemen sağımda Madame Tussauds yer alıyordu. Havanın güneşli olmasının da etkisi olsa gerek, epey kalabalıktı. Çocukların sevinç çığlıkları bir yana, yaşlı-genç herkesin ilgisini çeken lunapark beni şimdiden heyecanlandırmıştı.

Önüme çıkan her eğlence aracına binmek geliyordu içimden. Öğleden sonra gittiğim için zamanım pek kalmasa da çok eğlenmiştim. Öncelikle tüm lunaparkı gezdim. Elime hemen girişte verilen park haritasını alarak tabii! Çünkü zamanınız azsa küçük bir plan yapmak oldukça işe yarıyor.

Benim ilk yaptığım şey, Prater Tower’a binmek oldu. Yüksekliği 117 metre olunca, binip binmemekte kararsız kaldım. Hatta önce binenleri seyrettim, sonra bir anda kendimi ben de Viyana’nın tepesinde buldum. O kadar güzel bir deneyimdi ki benim için… Özellikle bir anda o kadar yükseğe çıkmak, heyecan vericiydi.

Bir sonraki durağım Boomerang Rollercoaster oldu. Adrenalin düzeyimin artık tamamen arttığını hissetmiştim.

Akşama doğru artık yorgunluğumu tamamen üzerimden atmak için dönme dolaba binmek en iyisi olur diye düşündüm. İki tane büyük dönme dolaba sahip lunaparkta,benim tercihim Riesenrad oldu. Prater Tower’da hızlıca tepeden baktığım Viyana, şimdi tüm güzellik ve sakinliği ile karşımdaydı.

Siz de Viyana’dan, Prater’e uğramadan gitmeyin!