Uzak geçmişi kendi gözleriyle görmek, her anlamda hissederek deneyimlemek isteyenler için muhteşem bir seçim Fas. Avrupaya çok yakın, çağımıza çok uzak bir ülke.. Sihirli atmosferiyle Marakeş, 1950’li yılların Türkiyesi’ni anımsatan Kazablanka… Müslüman, Afrikalı, Fransız, gösterişli, yoksul… Kısacası kafaları karıştıran bir yer burası!

Oryantal ülkeleri çok merak etmem .Belki de İstanbul’u her yönüyle yaşadığım içindir bilmiyorum. Bu yüzden süslü bir hediye kutusunda Fas biletlerini gördüğümde biraz yüzüm asıldı. Neyse, gezmenin nesi kötü olabilir ki diyerek araştırmalara başladım.

Coğrafya bilgisi zayıf biri olarak Fas’ın Türkiye’nin çok batısında, İspanya’nın hemen altında olduğunu görünce bir hayli şaşırdım. Çok mistik bir ülke olmalıydı burası fakat Avrupa’ya da bu kadar yakın olması tuhaftı. Dört günlük seyahatimi üç gün Marakeş bir gün Kazablanka olarak planladık ve yola koyulduk.

fas – slider

Marakeş

Türkiye’den uçuşlar Kazablanka’ya yapılıyor. İlk gün doğrudan Marakeş’e geçmeliydik. Alana iner inmez trenle Marakeş’e doğru hareket ettik. Para birimini o an anlayamadığımız için tren biletini birinci sınıf almadık. Siz sakın yapmayın! Dört buçuk saatlik yolu metrobüsle ayakta gittiğinizi düşünün, o kadar kötü… Marakeş’e vardığımızda akşam olmuştu. Otele yerleşip hemen  Jma El Fna Meydanı’nı gezmeye başladık. İlk Marakeş izlenimimin çok olumlu olduğunu söyleyemem. Yoksul, tekinsiz bir kalabalık, kaynayan salyangozların buharı, pis sakatatlar ve yerel bir baharat kokusu… Bu ülkede dört gün hiçbir şey yemeden nasıl yaşayacağımı düşünerek otele kapandım.

IMG-20150215-WA0111

Ertesi sabah her şey güzel başladı. Krepler, kruvasanlar, meyveli yoğurtlar; güzel bir kahvaltı. Ardından Jma El Fna’yı bir de gündüz gözüyle görmek üzere meydana gittik. Üstümüze atlayan maymunlar, dans eden kobralar, diş çekmek için bekleyen seyyar dişçiler ile küçük bir şok geçirip oradan uzaklaşarak kendimizi çarşıların içine attık. Burada çarşıların yerel ismi souk. Bu soukları gezmek o kadar zevkli ki haftalarımı burada geçirebilirim. Akla gelen gelmeyen her şeyi buralarda bulabilirsiniz. Malum, bir Fransız sömürgesi olduğu için anadilleri Fransızca, buna rağmen bir Kapalıçarşı tüccarlığı ile her dili konuşuyorlar. Beğendiğiniz sanat harikalarını iyi bir pazarlıkla söylenenin onda birine satın alabilirsiniz.

IMG_20150218_150456

Fas’ta kapılar birer baş yapıt. Dış mimarinin çok gelişmediği bir yerde ince mimarinin bir elfin elinden çıkmışçasına gelişmesi oldukça garip. Gerek mimari yapılar, gerek süs objeleri olsun kullanılan renkler muhteşem. Öyle ki yeşil bu kadar yeşil, mavi bu kadar mavi olamazdı; bilmem anlatabildim mi! Yves Saint Laurent’ in burayı hayatının orjini konumuna getirmesine hiç şaşırmamak gerek. Bu arada kendisinin evi de Marakeş’te bulunuyor. Mutlaka ziyaret etmelisiniz.

IMG-20150217-WA0086

Gelelim gece hayatına… İşte beni en çok şaşırtan da bu oldu. Farklı yüzyılda yaşayan Fas toplumunun gece hayatında bu kadar ilerlemiş olması Fransızların eseri olsa gerek. Hijyen problemi nedeniyle hiçbir şey yiyemeyen ben, lüks olduğu kadar da temiz olduğunu umarak akşam yemeğini Jad Mahal’de yemeğe karar verdim. İyi ki de öyle yapmışım. İstanbul’da hayallerini kurduğum gece hayatını burada buldum. Fransız milyarderlerin doldurduğu mekan, güzel bir yemeğin ardından oryantal şovlarla hareketleniyor. Bir süre sonra lounge bölümünde dünyaca ünlü sanatçıların konserlerinde bile zor izleyeceğiniz  performansları ve muhteşem sesleriyle genç  bir grup sahne alıyor. Bu harika şov gece ikiye kadar eğlendirmeye devam ediyor. Bitmedi! Bu saatten sonra alt kata iniyorsunuz. Burada da ünlü djler ve dans şovları eşliğinde elektronik müzikli bir İbiza eğlencesi sabaha kadar devam ediyor.

Kazablanka

Kazablanka antik bir şehir değil, dolayısı ile buraya bir gün yeterli bence. Hasan 2 camii, plaj ve adını öğrenemediğimiz bir köyü gezerek günümüzü geçirdik. Şehrin ortasında okyanusa uzanan küçücük bir adacıktan oluşuyor bu köy… Şehrin merkezinde fakat çok ilkel.

Akşam yemeğimizi hepimizin bildiği Casablanca filmiyle restore edilen Rick’s Cafe’ de yedik. Tam anlamıyla muhteşemdi.

IMG-20150217-WA0035

Yemekten sonra Kenzi Tower ‘ın en üst katında jazz eşliğinde içeceklerimizi yudumlamak bize çok iyi geldi. Ertesi gün İstanbul’a dönecek olmanın burukluğu ile oradan ayrıldık.