İstanbul’un Şifalı Suları
“Mesela Çanakkale’nin Yenice ilçesine bağlı Kalkım köyünde yaşayan 65 yaşındaki vatandaş, sağ bacağında bulunan açık yara için 20 senedir gitmediği doktor kalmamış. Duyum üzerine köyümüzde şifalı suya geldi. Bizzat kendim ilgilendim. 3 saat bacağını suda tuttuktan sonra evine gitti. 1 hafta sonra bacağında yaralar yavaş yavaş kaybolmaya başlamış ve şu an yaradan eser kalmadı.” – Bu Su Şifa Dağıtıyor, Temmuz 2012, Sabah Gazetesi
Küçükken elimde birkaç tane siğil vardı. Annem takmıştı, geçmelerini istiyordu. Farklı farklı bir sürü cilt uzmanına gittik, kremler sürüldü. Yok geçmiyor. Halbuki yaşlı teyzelere sorsak, “Bir okutsak geçerdi.” Derken bir gün ilkokulda en yakın arkadaşlarımdan birinin annesi olaya noktayı koydu; arkadaşımın anneannesi, okuyarak siğil geçirmekle meşhurmuş. Hiçbir yeri aklımda tutamayan ben, evin Göztepe’de olduğunu, yaz başlarında güzel bir gün, anneanne okurken balkona doğru baktığımı, onun bir yandan bir şeyler mırıldanıp bir yandan da elime üzerine kurşun kalemle Arapça dualar yazılmış tahtaları sürdüğünü hatırlıyorum. Çocukluktan kalan net görüntülerden biri benim için. Ve siğiller geçti! Artık kremlerden mi, zamandan mı bilemiyorum ama çocuk kafamda elime sürülen Arapça tahtalar siğillerimi geçirmişti işte!
Pera Müzesi’nde Roma döneminden geç Bizans dönemine kadar olan şifacılık, tıbbın doğuşu ve ilk uygulamalarını konu alan “Hayat Kısa, Sanat Uzun: Bizans’ta Şifa Sanatı” sergisi, tıpla yan yana durmuş tılsımlı şifa yüzükleri, hastalığı yeneceğine inanılan kahraman hayvan figüleri, dokundu mu iyileştiren azizleri ile beni hem milattan öncesine hem de 90’lar Türkiye’sine götürmeyi başardı.
Erken Bizans Dönemi ve Günümüz Türkiye’si
Pera Artshop’ta sergiyle beraber satılmaya başlanan Seküler Yaşam ve Şifacılık: Modern Türkiye’de Kayıp ve Adanmışlık kitabı, bize Bizans ve 90’lar sonu 2000’ler Türkiye’sindeki şifacılık kültürünü karşılaştırmamız için güzel bir fırsat sunuyor. Milattan önce 460’ta Hippokrates Kos adasında dünyaya geldikten sonra şifacılık uzun bir süre yerini tek başına akılcı tıbba bırakmamış. Bizans döneminde hekimler, eczacılar, azizler, büyücüler “şifa sanatçıları” olarak hep bir şekilde beraber var olmuşlar. O dönem acı, ameliyat, kanama ve enfeksiyon korkusu, inanları azizlere başvurmaya yöneltmiş ve tedavi sonrası gelen şükran ifadeleri, kutsal mekanların servetine ve ününe katkıda bulunmuş. Günümüz Türkiye’sinde de halen modern tıbba rakip olabilen yaşlı kırık-çıkıkçılar, kocakarı ilaçları, cinci hocalar, evliyalar, üfürükçüler “iyileşenlerin” şükranları sayesinde zengin olmaya devam ediyor. Bahsettiğim kitabın yazarı Christopher Dole’a göre Türkiye’de şifa ve iyileşme ile ilgili halen bir marjinal ve popüler dini uygulamalar kümesi mevcut: Cinlerden mustarip olanları tedavi eden evliyalar, nazarın kötü etkilerini geçirenler, ninelerinden şifacılık yeteneğini devralanlar, hepsi, bu bambaşka dünyanın parçası. Yazar, kitabında konuyu bir laikler-dindarlar çerçevesinde incelese ve bu uygulamaların daha çok gelir düzeyi düşük mahallerde olduğunu iddia etse de bana göre Türkiye’de halen şifacılık her kesimde farklı seviyelerde inanılan bir konu. Bugün laik, üst gelir seviyesindeki semtlerde birçok kadının hala kurşun döktürdüğü, Telli Baba gibi popüler evliyalara inandığı, hiç olmadı, örneğin daha “Avrupai gözüken” Unkapanı’ndaki Ayın Biri Kilisesi’nden evlilikten iş hayatına kadar fark dertler için medet umduğu bir gerçek. Dole, batılı ideallere uymadıkları için şifacıların belli bir kısım tarafından şiddetle reddedildiğini söylese de her şeyin azı karar mantığında buralarda herkes aslında biraz şifa sever!
Akıl hastaları için tasma
İstanbul’un Şifalı Suları
Bizans’ta Şifa Sanatı sergisinde beni en çok etkileyen, Konstantinopolis’in Mucizevi Suları videosu oldu. İzleyeni içine alan etkileyici videoda, şehrin büyük caddeleri boyunca kanallara taşınılan suyun yolunu izliyorsunuz. Su, sarnıçlarda toplanıyor, bugün Sultanahmet’te depremler ve korunma soruları nedeniyle çok çok farklı bir versiyonuna ayak bastığımız Constantinus Forumu ve Hippodrom’un görkemli çeşmelerinden, kutsal kiliselerden geçerek saraylara, hastanelere ve evlere dağılıyor. İzlerken kendinizi bir eğlence merkezindeki 3D sinemada gibi hissedeceğiniz şahane animasyonda, Bizans zamanının görkemli İstanbul’unun şiirsel liman, meydan ve ibadethanelerini kuşbakışı izleyerek müzeden çıktığınızda ayak bastığınız şehrin, bir masal gibi olan geçmişine tanık oluyorsunuz.
Konstantinopolis’in Şifa Merkezleri
Video, tek başına izlediğinde bıraktığı güçlü etkinin yanında bir de serginin geri kalanıyla güzel bir bütün oluşturarak su-şifa ilişkisini de bağlamış oluyor. Erken Bizans döneminde Konstantinopolis, çok sayıda pınarın suyunu kutsayan Meryem Ana’nın koruması altındaymış ve birçok insan suyun şifasına inanırmış. Günümüzde de Türkiye de çok duyabileceğiniz ekstrem şifalı çeşme örnekleri dışında termal tesislerin, kaplıcaların sağlığa iyi geldiği tıbbi bir gerçek. Yani Geç Bizans dönemi gibi, hala tıpla mucize bir arada…
Pera Müze’sinin Şifa Dünyası
Bir zamanlar Bizans kültürünün yaşadığı bu topraklarda, maalesef bu kültüre ait çok az iyi sergi, müze görüyoruz. Dolayısıyla böyle bir serginin İstanbul’da yapılmasının öneminin yanında bir de Hippokrates’in tıbbı sanat olarak tanımlaması, serginin Pera Müzesi’nde yer almasını çok anlamlı kılıyor. Tıbbı keskin sınırları olan bir sanat olarak tanımlayan Hippokrates’e göre, tıp sanatı, eğitimle edinilen belli hünerler gerektiriyordu ve tedavisi olmayan hastalıklar, bu sanatın sınırlarının ötesindeydi. Müzede görme şansına erişeceğiniz Hippokrates külliyatının en ünlü örneklerinden, Hippokrates’in aforizmalarının yer aldığı el yazmasının ilk sayfasında; “Hayat kısa, sanat uzun, fırsat kaçıcı” yazıyor. Çünkü; Hippokrates’e göre tıp sanatında mükemmelliğe ulaşmak için insan ömrü yetersizdir.
Tıp sanatının ulaşılması güç mükemmelliğini anlamak için Brigitte Pitarakis’in küratörlüğünü yaptığı sergiyi gezmenizi şiddetle tavsiye ederim. İstanbul Arkeoloji Müzeleri, İstanbul Rum Patrikliği, Heybeliada Ruhban Okulu, Yeniköy Panayia Rum Kilisesi ve Mektebi Vakfı, Rezan Has Müzesi, Paris Ulusal Kütüphanesi, Oxford Üniversitesi Bodleian Kütüphaneleri, Atina Benaki Müzesi, Kastoria Arkeoloji Müzesi ve özel koleksiyonlarından derlenen sergiyi gezmesi oldukça keyifli. Çocukluktan beri müzelerde görüp önlerinden hızlıca bir şey anlamadan geçtiğimiz nesnelerin bir kısmı Pera Müzesi’nde bilgisayar ortamına aktarılmış. Böylece camekanda gördüğünüz nesneyi yanındaki tablette büyütüp yakından inceleyebiliyor ve ne anlama geldiğini yanındaki açıklamalardan okuyabiliyorsunuz. Otlardan oluşturulmuş alan, el yazmaları, kolon başları, ikonalar ve çok daha fazlası, tarihi çok daha anlaşılabilir ve eğlenceli kılıyor.
Bütün bunların yanında, yılan ve akrep sokmasında ne yapacaksınız, panzehirler neler; hangi bitki, hangi şifa uygulamaları içindir; güzelliğe yönelik ilaçlar nelerdir, Pera Müze’sini ziyaret ederek öğrenmek sizin elinizde. Ziyaret öncesi size hediye olarak çok önemli bir tüyo: Vücudunuzu ele geçiren şeytanları zapt etmek istiyorsanız Eski Ahit Kralı bilge Süleyman gibi, Tanrı’nın adının kazılı olduğu bir mühür yüzük takarsanız iyi gelir!
Kem göze karşı sekizgen yüzük
İlk yorumu siz yazın!