Çöpten Kazandıklarımız ve Farkındalık Arttıran Sergilerin İzinde
Bahar güneşinin ilk yüzünü gösterdiği şu günlerde sizler için de keyifli olacağını düşündüğüm güzel bir sergi turu yaptık. Mahalo’da içtiğimiz sabah kahvesinin ardından güne Tophane’den Galatasaray’a çıkan dar sokaklarda kaybolarak ve görmeyi umduğumuz son şey olan Çöp Müzesi ile başladık! Devamında İstanbul74’teki Robert Montgomery sergisi ve Macar Kültür Merkezi’ndeki ‘Çöp mü, Hazine mi?’ sergileriyle ile devam ettik. İşte, Şimdi Cafe’de yemek ve Ravouna 1906’da kahve ile günümüzü sonlandırdığımız gezinin notları…
Mahalo’ya hala gitmediyseniz yakın zamanda yediğim en çıtır kruvasan ve en güleryüzlü çalışanlar tarafından hazırlanan leziz kahveyi tatmak için yolunuzu düşürün. Tünel’in girişini geçince sağa doğru devam eden dar sokakta oklarını göreceksiniz zaten, güne güzel bir başlangıç yapmış olursunuz. Galatasaray’a çıkan yokuşlar için enerjiye ihtiyacınız olacak nasılsa, fırsat varken depolayın.
Galatasaray’dan Çukurcuma’ya doğru yol aldığınız sırada karşınıza çıkan Nefeshane adlı mekanda bir süre duraklayın çünkü burası minicik bir mekan olsa da ilginç bir projeye ev sahipliği yapıyor: Çöp Müzesi. İstanbul’daki atıkların hikayesini gözler önüne seren sergi, insanı çöp konusunda bilinçlenmeye teşvik ederken bir yandan da ziyaretçinin serginin bir parçası olmasına izin veriyor. Herkesin yanında bulunan bir çöp (!) ile katkıda bulunabileceği sergiye dışarıdan bakınca insanın ne kadar bilinçsizce atık ürettiğinin farkına varılması hedefleniyor. Yanındaki küçük dükkanda ise sergiye dair daha fazla bilgi alabileceğiniz bir kısım mevcut. 2 Nisan’a kadar gezebileceğinizi not alabilirsiniz.
Gelelim sergi turumuzun esas amacına: Robert Montgomery sergisini bir an evvel görmek! İstanbul74’te sanatçının ilk solo sergisinin olacağını Time Out’ta okuduğumdan beri kaçırmak istemediğim için bugünün en kıymetli kısmı benim için buydu. Pişman olduğumu da söyleyemeyeceğim; tıpkı her sene Contemporary Istanbul’da görüp hayranı olduğum gibi sergilenen her eserinden büyülendim. Sanatçı her kelimesi kendine ait dizeleri ışıklı enstalasyonlar halinde sergileyen bir 21. yüzyıl şairi. Gerek dev reklam panolarına yazdığı ışıklı yazılar, gerek ateşe verdiği dev ahşap çalışmalarla insanı nasıl etkileyeceğini bilen çalışmaların karşısındasınız. “All Palaces Are Temporary Palaces/Bütün Saraylar Geçici Saraylardır” adlı çalışması bile size sanatçıdan yeterince duygu geçiriyor zaten. Genelde modern hayatın getirdiği hırs ve yalnızlık üzerine düşündüren satırlar hem üç boyutlu oluşları hem de ışık oyunlarıyla binbir şekle girebilmeleriyle insanı uzun süre etki altında bırakıyor. Pencerelerden Galatasaray Lisesi’nin bahçesini görebileceğiniz bu müthiş bina ise sergi için mükemmel bir alan sağlamış. Günün farklı saatlerinde değişen gün ışığıyla eşsiz fotoğraf karelerine gebe olan bu alanı ziyaret etmek için en kısa zamanda fırsat yaratın, sergi 18 Nisan’da son buluyor.
Yokuşları inip çıkmak insanı hayli acıktırdığı için yemek vaktini Şimdi’de geçirmeyi tercih ettik. Doyurucu porsiyonları ile hakkını verdiğimiz bir öğle yemeği sonrası İstiklal Caddesi’ne de çıkmış olduk böylece. Macar Kültür Merkezi’ndeki ‘Çöp mü, hazine mi?’ sergisi ise vitrinden görünen dev pet şişe tahtıyla insanı içeriye davet ediyor zaten. İngilizce’deki ‘one man’s trash, another man’s treasure/ bir adamın çöpü diğerinin hazinesidir’ sözüne atıfta bulunan ‘Trash or treasure / Çöp mü hazine mi’ ismi yine günümüz dünyasına büyüyüp adeta bizi yutmakta olan atık alışkanlıklarına ve bilinçsizliğine gönderme yapıyor. Doğada her şey (nefes aldığınızda kullandığınız oksijenden verdiğiniz karbondioksite) bir dönüşüm içerisindeyken insan denen sosyolojik varlığın sadece atık ile yarattığı birikim ve tüketim ilişkisi düşündürücü. Aynı gün çöp üzerine bu kadar düşünmeye itilmemiz de bizim için bir işaret olsa gerek!
Kısa günün bize kazandırdıklarının verdiği hazzı bir fincan kahveyle taçlandırmak için son zamanlarda açılan en güzel ‘yeni nostaljik’ mekan Ravouna 1906’ya uğradık. Eski sahipleri Ravouna ailesinin adına ve sanatına sadık kalan yeni sahipleri restorasyonu tamamen orjinali hissinde yaratarak insanı zamanda yolculuğa çıkarıyorlar. Eski Markiz Pastanesi’nin tadını alabileceğiniz bu hoş durakta hem leziz kahvelerin tadına bakabilir hem de restoranında yemek yiyebilirsiniz. Yaz aylarında ise çatı katından boğaz manzarasını izlemek için şimdiden gün sayıyorum…
Yine yeni sergi turlarında bizi şaşırtacak sürprizleri iple çekiyorum; İstanbul’da turist olmak gibisi var mı?
İlk yorumu siz yazın!