İlk yorumu siz yazın!
Genç Yeni Köpüklü (Sanat)
Galeri Zilberman, çok güzel bir harekette bulunarak ülke genelinde yapılan açık çağrıyla 35 yaş altındaki yeni sanatçıların işlerini 6 sezondur düzenli olarak sergiliyor. Gençlere destek amaçlı olarak gerçekleştirilen Genç Yeni Farklı sergisine başvuru için herhangi bir konu veya malzeme kısıtlaması da yok. Onaylanan projelere maddi teşvik desteği yapılıyor ve seçilen işler, Mısır Apartmanı’ndaki Galeri Zilberman’da sezonun son sergisi olarak sergileniyor. 4 Temmuz itibariyle sanatseverlerin beğenisine sunulan Genç Yeni Farklı-VI’da Ahu Akkan, Berke Doğanoğlu, Sırma Doruk, Akın Güreş, Nisan Güven, Burak Kabadayı, Hasan Baran Kurtoğlu, Can Küçük, Ali Şentürk ve Hasan Özgür Top’un çalışmaları yer alıyor.
Galeri Zilberman’ın gençlere desteği takdire şayan olsa da sergiyi gezince sorgulamadan edemiyorsunuz. Bana göre bu sergiyle alakalı iki ana problem var. İlk problem; henüz yeni diye adlandırılan sanatçıların “aşırı derinlikli” işleri. Derinliği olan, kavramsal işlere kesinlikle karşı değilim; fakat bu arkadaşların işlerinin ardında nasıl bir felsefi, sosyolojik okuma ve de (üzgünüm ama beğenmeseniz de acı gerçek) kendini kanıtlamışlık vardır? Sadece turuncu bir duvar sunan sanatçıdan, vaat ettiği gelecek anlamında tam olarak ne görmemiz bekleniyor? Üstelik bu tip derinliğini anlamamız beklenen işler birçok yerde varken nesi ‘yeni’? Türk galerilerindeki, her kavramsal sanatçıyım diyenin göklere çıkarıldığı ortamda, Amerikalı ünlü sanat eleştirmeni Jerry Saltz’ın sözleriyle; “küratörler, entelektüel dergiler ve çeşitli web siteleri tarafından sürekli övülen, “anlaşılmayı bekleyen” artistik klişelerden nefes alamıyoruz; her şey çok derinlikli ve farklıysa neden hepsi birbirine benziyor?” Sanatçının portfolyosundan başka işler görebilsek; örneğin, hep tek renk boyama ya da minimal şok işler yapıyorsa bizim için de işleri anlam kazansa… Bu haliyle bir de yanında güvenli sularda yüzen, hatta yer yer son dönemde yükselen sanatçıların işlerinden oldukça esinlenmiş işleri de görünce kafalar iyice karışıyor, nasıl bir seçim kriteri olduğu konusunda. Pazarlamacıların sevdiği laftır, “Bu işi köpürtelim” derler. Benim anladığım Genç Yeni Farklı için seçilen işler de biraz köpürtülmüş. Herkes ilk günden kendini Miró ilan ederse, belki biz de inanırız gibi olmuş.
İkinci problem ise katalog/broşürdeki anlatımlar. Bu problem biraz da katalog kimler için hazırlanıyor sorusunu doğuruyor. Eğer sadece, zaten birebir bilgilendirilme şansı olan müşteriler, koleksiyonerler için hazırlanıyorsa ve onların dünyasında sadece aşırı şaaşalı ve anlaşılmayan cümleler kullanılıyorsa, buna bir yorum yapamıyoruz. Bir sanat galerisinin amacı biraz da sıradan sanat izleyicisine ulaşmak olmalı diye düşünüyorum. Istanbul Art News’den Cornucopia Magazine’e kadar çeşitli sanat yayınlarında İstanbul sanat piyasasının şişmiş bir piyasa olduğu, sadece koleksiyonerlerin satın alma yaptığı, Türk insanının eve arabaya para yatırdığı, sanata yatırmadığına dair bir sürü orta ve orta üst halli sanatsevere uzun yollu eleştiri yapıldığını okuyoruz. Ki bu “ev-araba meraklısı halkımız”, bu şişik fiyatlarla nasıl iş alacak, o ayrı mesele. Kataloğa bakınca bu metinlerin hangi Türkçe ile yazıldığı konusunda insan meraka düşüyor. Aynı sorunun birçok galeride olduğu, bu mümkünse Türkçe kelime kullanmama, şaaşalı, karmaşık kelimeler kullanma ama aslında bir şey söylememe (söyleyememe) trendi, ilk ziyaretini yapan bir insanı ancak sertçe itiyor. (Galerilerin çok da ziyaretçi-canlısı olmadığı sorunu da başka bir yazının konusu olsun.)
İnsan şu cümleleri okurken ÖSS’de Türkçe okuma – anlama sorularını cevaplarken bu kadar strese girmedim diye düşünüyor:
“…günlük kullanım nesnesini, nesnenin imgelemdeki çeşitliliğine işaret edecek şekilde fiziksel dönüşüme uğratır. Böylece izleyicinin nesneyle fiziksel ve düşünsel ilişkisi de dönüşür…”
Bu yukarıda alıntısını yaptığım iş, hem ben hem de sergiyi beraber gezdiğim arkadaşlarım ve sonradan yorumlarını aldığım arkadaşlarımın en beğendiği iş. Fakat gelin görün ki, hepimizin eserden aldığı mesaj aynı olmasına rağmen katalogla tutmuyor! Muhtemelen Türkçemiz yetmiyor. Keza üç işten daha aldığım/alınan mesaj bambaşka, yazanlar bambaşka…
Proje fikrini çok sevsem de, yukarıda anlattığım sorunları artık aramızda konuşmak yerine yazmanın vakti geldi diye düşünüyorum. Köpük yerine sabuna da razıyız; aynı dili konuşuyoruz, korkmayın, biz dostuz!
Çok doğru, insanları iten, eminim yazanın da kendini tam ifade edemediğini bildiği, yazım dilinden çok sıkıldım. Hem Türkiye'de sanatsever az diye dert yanılıyor hem de insanları iteceği bariz şeyler yapılıyor.
Yazıya tamamen katılıyorum. Ne kadar gösterişli cümleler o kadar gerçek-yüksek sanat gibi bir algı var.