Yeni Müzik Deneyiminin Yeni Müzik Deneyimi: Sofar'dan Salon'a
Her ne kadar sevgili Google “Sofradan Salona” diye düzeltmek istese de Sofar, gitmesek de görmesek de hepimizin gitmek istediği bir etkinlik olarak hayatımıza girdi. Kalabalık mekanların müziğe ket vuran uğultusundan kurtulup yalnızca müzik dinlemek isteyenlerin kulağına su serpen Sofar, onu uzaktan sevenlerle Salon’da buluştu.
Sofar, 2009 Londralı iki arkadaşın “Başka Bir Konser Mümkün” diyerek müziğe evlerini açmasıyla başlayan ve artık dünyanın 155 şehrinde gerçekleşen bir müzik hareketi. Etkinliklerin en güzel yanı da sadece müzik ve müzisyen odaklı olması. Yani bir Sofar etkinliğine gidiyorsanız susacaksınız, yemeyeceksniz ve telefonunuzu etkinlik boyunca bıracaksınız. Bunlar yasak değil kalabalık mekanlarda duyamadığımız o güzel müzikleri daha iyi duyabilmek için belirlenen tatlı kurallar. Konserler evlerde gerçekleştiğinden mütevellit en fazla 50 hadi bilemedin 60 kişi katılabiliyor ve bu da Youtube’da ve bilumum mecralarda o konserleri izleyenleri hasetinden çatlatmaya yetiyor. Bu isyankar “Bizi de alsana yeaa!” tarzı tweetlere ya denk gelmiş ya da atmışızdır.
Sofar İstanbul ekibi de bu feryatları duymuş olacak ki Sofar’ı en az Sofar kadar nitelikli bir mekana taşıyarak evlere gidemeyenlerin yüzünü biraz olsun güldürmeyi başardı. Önümüzdeki aylarda da Salon’da devam edecek olan Sofar’dan Salon’a etkinliklerinin ilki geçtiğimiz çarşamba gerçekleşti. İlk konser olmasından ve katılımcıların bir kısmının tecrübeli bir kısmının ilk deneyimi olmasından kaynaklı bir süre “Sofar mı yoksa Salon mu?” ikilemini yaşasak da açılışı yaparak herkese rakı aratan Ahmet Ali Arslan’ın dördüncü şarkısında herkesin oturmasıyla birlikte Sofar kazandı! Yine de ev konserlerinin atmosferini Eda Demir’in “Sofar Nedir ve Ne Yapılır?” temalı konuşmasıyla yakaladık.
İki tarafı Ozan’larla çevrili Ahmet Ali Arslan’ın ardından sahneye Deniz Tekin çıktı. (Şahsi not: O, benim orada olma sebebim.) Youtube’da müziği açıp videosuna bakmayan biri olarak o kadar genç olmasına şaşırarak izledim Deniz Tekin’i, şunu diyebilirim ki bana Selda Bağcan’ın ilk çıktığı yıllardaki o yeni ve farklı sesini hatırlattı. Sesinde başka bir şey olan insanları fark etmek şarkı söylemek kadar güzel olsa gerek ki sustum ve hiç kımıldamadan dinledim. Sesinde çok garip bir türkü ve söylediği İngilizce şarkı da bile bunu hissedebiliyorsunuz. Umarım kendi bestelerine daha çok ağırlık vererek devam eder müzik kariyerine.
Etkinliğin bir diğer güzelliği ise üç farklı müziği tek bir konserde buluşturmasıydı denebilir. Hedonuopia’nın çıkmasıyla birlikte şunu gördük ki müzik güzel olunca kim sorar türü. Şarkıları, sarkastik sözleri ve fonda canlı çizimleri ile keyifli bir son yaşadık. (Bu arada çizenin eline sağlık.)
Sofar’dan Salon’a gidemedim diye üzülenleri, şansını denemekten vazgeçmeyenleri Kasım ve Aralık ayında da Salon’da bekliyor olacak. Unutmadan daha müzisyenler duyurulmadan biletlerin büyük bir kısmının bittiğini ve bir sonraki etkinlik için hızlı davranmanız gerektiğini belirtmek isterim.
İlk yorumu siz yazın!