Aldığı ödüller ve güzel eleştiriler ile Avrupa’da ilgi odağı olan Mustang sonunda Türkiye’de vizyona girdi. Her ne kadar izleyebileceğimiz salonlar kısıtlı olsa da burada da hak ettiği ilgiyi görmesini, Türk izleyecisinin bu başarıya fransız kalmamasını umuyorum! Siz de biraz gururlanmak ve Türkiye’nin gerçekleri üzerine düşünmek isterseniz Mustang’e bir şans vermelisiniz.

youtube play youtube play

Ankara doğumlu yönetmenimiz Deniz Gamze Ergüven’in, kendisi gibi Fémis mezunu Fransız yönetmen Alice Winocour’la senaryosunu kaleme aldığı Mustang geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nde Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde gösterildi ve gösteriminden sonra on dakika ayakta alkışlandı. Ayrıca Saraybosna’da En İyi Film ödülünü kazanan ve Fransa’yı Oscar yarışında temsil edecek olan Mustang, aynen esinlendiği vahşi atlar gibi, uzun saçları ve özgür bedenleriyle kadın olma yolunda ilerleyen beş kız kardeşin öyküsünü anlatıyor.

Okulların tatil olmasının ardından en küçük kardeş Lale’nin, tayini istanbul’a çıkan öğretmeni ile vedalaşmasıyla başlıyor hikayemiz. O gün okul çıkışı sınıftan erkeklerle sahilde oynadıkları masum bir oyunun kasaba halkı tarafından edepsizlik olarak yorumlanmasının ardından, kız kardeşlerin hayatları baskı ve onları bir an önce evlendirmeyi hedefleyen tutucu bir zihniyetin etkisi altına alınıyor ve hapis hayatı yaşamaya başlıyorlar. Sırayla evlendirilmeye başlanan kızlar yeniden özgür olmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırken biz de damadın ailesine adeta bir mal gibi verişlerini, yaşanan baskıyı ve bu baskının beş farklı kızın üzerinde etkisini izlemeye başlıyoruz. Her ne kadar kardeş olsalar da hepsinin özgür olmak için gitmeyi tercih ettiği, daha doğrusu kaçtığı yol birbirinden çok farklı. Evdeki baskı her ruha farklı biçimlerde etki ediyor, bu da filme oldukça geniş bir perspektif katıyor.

Mustang

Deniz Gamze Ergüven, yaşadığı ve yaşandığını duyduğu hikayeleri bir araya toplayarak her açıdan masalsı bir anlatım yaratmak istediğini röportajlarında da dile getirmiş; parlak renkler ve bolca ışık eşliğinde kızların özgürce hareket eden bedenlerini olduğu gibi perdeye taşıyan kamera oldukça kaygısız ve masum bir hikayeye çekiyor ve bizleri başka bir dünyada olduğumuza ikna ediyor. Beş kızın başarılı performansına eşlik eden bu görüntüler seyircide masaldaymış hissi yaratmakta oldukça başarılı oluyor. Tabii hikayemiz kadın cinayetleri, toplumsal baskı, şiddet, ve çocuk gelinler gibi konularda; kadınlar hakkında birçok meselede berbat bir gerçekliğe sahip olan bir ülkede geçtiğinden izleyici olarak ister istemez beklentilerimiz büyük oluyor. Yönetmenin bulunduğu coğrafyadan aldığı gerçekliklerle yarattığı bağımsız dünyaya bizi inandırması ya da olduğu gibi bizi bu dünyaya sürüklemesini bekliyoruz. Yönetmenimiz birçok soruna değinmek, kimi konularda analiz yapmak isterken filmde gerçekliği sağlamakta zayıf kalıyor ve senaryodaki kırılmalar, oturmamış kimi diyaloglar masalın dışında olduğumuz hissini uyandırıp filmin gerçekliğine inanmamıza engel oluyor ne yazık ki.

Her şeye, hatta filmin konusuna rağmen, keyifli ve gururlu bir doksan dakika geçirmek için izlenmesi gerektiğini düşünüyorum Mustang’in. Yönetmenlerimizin adını böyle güzel yerde duymak beni heyecanlandırıyor ve ileride daha da güzel işlere imza atacağımıza olan inancımı güçlendiriyor! Yeni başarılara gururlanırken filmde işlenen sorunların en azından bir kısmının üstesinden gelmiş olmamızı umarak herkese keyifli seyirler diliyorum.