New York ve Edebiyat
Yukarıdaki isimlerden Fitzgerald, Wall Street’in 1929’daki çöküşüyle sona eren bir sefahat ve bolluk dönemi olan caz çağının en iyi anlatıcısı… This Side of Paradise (1920), içinde The Diamond as Big as the Ritz, May Day, The Curious Case of Benjamin Button gibi öyküler bulunan Tales of the Jazz Age (1922), Great Gatsby (Muhteşem Gatsby, 1925) gibi kitapların yazarı okuyucuya New York’un eğitimli ve varlıklı kesiminin hayatlarından bir kesit sunar. Muhteşem Gatsby ile aynı yıl yayınlanan sosyalist Dos Passos’un romanı Manhattan Transfer New York’un en varlıklı bölgesi Manhattan’daki yaşamı anlatır. Dos Passos, James Joyce ve Rus yönetmen Eisenstein’ın sinemasından etkilenir, deneysel yazım tekniklerinden yararlanır. Ernest Hemingway’e göre Manhattan Transfer Avrupalılar’a Amerika’ya geldiklerinde karşılaşacakları manzarayı en iyi anlatan romandır.
New York’da Brooklyn’de yaşamış olan, 38 yıllık kısa yaşamına dört hacimli roman sığdıran Thomas Wolfe kitaplarında memleketi Ashville, North Carolina’daki gençlik günleri, arkadaşları, ailesi ve annesinin işlettiği pansiyondaki kiracıları anlatır. Avrupa’ya giderek İngiltere, Fransa, İtalya ve İsviçre’de seyahat eder. Kitapları Almanya’da popülerlik kazanır ve burada geniş bir arkadaş çevresi edinir. Romanları arasında Look Homeward Angel (1929), Of Time and the River (1935) ve You Can’t Go Home Again (1940) sayılabilir. Wolfe, Beat yazarlarından Jack Kerouac’ı etkiler, o da yıllar sonra büyük şehirde yaşarken memleketi Galloway, Massachusetts’deki kalabalık aile evi ve günlerini anlatacağı Town and the City‘i (1950) yazacaktır. Yine Kerouac’ı etkilemiş yazarlardan Henry Miller da Brooklyn’de beş parasız yaşar, kitapları erotik içeriği nedeniyle Amerika’da 1961’e kadar yasaklı kalır. Posta şirketi Western Union’da insan kaynakları uzmanı olarak çalıştığı yılları ve ilk evliliğini anlattığı Moloch’u 1927-28’de yazar, kitap ancak 1992’de yayınlanabilir. Miller, daha kolay olduğu için kendi deneyimlerini yazdığını söyler. Diğer kitapları arasında Paris’te geçirdiği günleri anlattığı 1934’te yayınlanan Tropic of Cancer (Yengeç Dönencesi) ve bugünlerde Türkçesi Siren Yayınları’nca yayınlanan Yunanistan izlenimlerini aktardığı seyahatnamesi Marousi’nin Devi sayılabilir. Güneşli Yunanistan’dan New York’a dönünce kaleme aldığı kitapta Miller dönüşünün verdiği kırgınlık ve yalıtılmışlık duygusundan da bahseder.
Diğer bir Beat yazarı, Harvard’dan mezun olmadan ayrılan William Seward Burroughs’ın bir eroinman ve eroin satıcısı olarak deneyimlerini yazdığı Junky (1953) romanında Times Meydanı’nın tehlikeli bir yer olduğu, uyuşturucu satıcıları ve hayat kadınlarının iş yaptığı bir yer olduğu günlere gideriz.
Ve son olarak benim de bahsettiğim kitaplar arasında en çok sevdiğim, ününe rağmen medyada görünmekten kaçınan ve kült kitabının film olmasını engelleyen J.D Salinger var. 1951’de yayınlanan Catcher in the Rye (Çavdar Tarlasında Çocuklar) özel bir lisede okuyan Holden Caulfield’in etrafındaki dünyaya yabancılaşması, yalıtılmışlığı ve dünyayı anlama çabasını anlatıyor. İlk gençlik çağının isyankarlığını vurgulayan roman bugün çok satan bir kitap ve Amerika’da liselerde okutuluyor.
Günümüzde de yaşadığı Brooklyn’i yazmayı seven Columbia Üniversitesi mezunu Paul Auster, Wall Street’de bir yatırım firmasında çalışan Patrick Bateman karakterinin (American Psycho) yaratıcısı Bret Easton Ellis ve daha yakın zamanda üne kavuşan Jonathan Franzen New York’da edebiyat denince akla gelen diğer isimlerden…
İlk yorumu siz yazın!