Yaratıcı Süreç
Yaratıcı süreç nedir? Nasıl gerçekleşir? Tarihin çeşitli dönemlerinde, insanlar kendilerine hep bu soruyu sordular.. Sanatın yaratıcı süreci nasıl başlar? Bunu tetikleyen nedir?
Önnot: Bu yazı bir bilimsel makale olmadığından dolayı birçok örnekleme ve araştırma sonucunu buraya yazma gereği duymadım. Sadece okuduklarımı kendi süzgecimden geçirerek kısa fikirler dizisi halinde sunmak istedim. Konuyu ele alırken ; sosyal çevrenin yaratıcılığa etkisi, zeka, IQ ve yaratıcılık, eğitim, bilinçaltı,yaratıcılığın ve dehanın toplumda kabulü gibi yaratıcılığı etkileyen daha birçok önemli konuya yazıyı uzatmamak için yer vermedim.
Edebiyat, şiir ve müzik alanında eserler veren bütün büyük sanatçılar, bir çeşit ilham perisinden bahsetmiştir. İlham perisinin insan beynindeki nörolojik anlamı ise, gelişen görüntülü beyin tarama teknolojileri sayesinde az da olsa anlaşılmaya başlamıştır.
Genel olarak bütün büyük sanatçılar kendi yaratıcı süreçlerinden bahsederken bir nevi trans halinden bahsetmektedirler. Bu durum içerisindeki beyin, bir düşünceyi veya oturmuş kalıplar dizisini oluşturan tüm bağlardan veya bir kısmından çözünür. Diğer bir deyişle, düşünceleri oluşturan ve beynin birçok bölgesi ile iletişim kuran ağlar dizisi ve sinaptik bağlantılar örgüsü sıfırlanır. Bu bağlantıların oluşturduğu anlamlar boşalarak, beyin içerisinde serbest dolaşım sürecine girerler ve bu sayede, birbirine serbest çağrışım modelinde çarpışan düşünce parçacıkları, beynin kendini tekrar organize etme yeteneği sayesinde (SOS – Self Organizing Structure), başka anlamlı kalıplar oluşturacak şekilde tekrar şekillenirler. Bu tekrar yapılanma sürecinin, bilinenden farklı ve kalıp dışı, yaratıcı düşüncenin ortaya çıkmasını sağladığı düşünülmektedir.
İşin enteresan tarafı şudur; çözünmeden sonraki,tekrar yapılanma sırasında meydana gelebilecek sorunlar kişiyi psikoza sürükleyebilir. Bu nedenle, delilik ve yaratıcı düşünce arasında hep bir parelellik olduğu düşünülmüştür. Özellikle şizofreni ve dehalık arasında derin bir bağ olduğu konusunda yaygın bir kanı vardır. Fakat yapılan araştırmalar şizofreninin, düşünce ve gerçeklik arasındaki bağlantıların tamamen kopması sonucunda ortaya çıkan bir psikolojik hastalık olduğunu kanıtladığından, yoğun çalışma ve konsantrasyon gerektiren yaratıcılık süreçlerinde kişinin, şizofreninin getirdiği duygu ve kişilik bozukluğu evrelerinde, yaratıcılık gösterdiğini kanıtlayan bulgulara rastlanmamıştır.
Albert Einstein
Şizofreni kalıcı bir hastalıktır. Öte yandan, ailelerinde şizofreni hastası bulunan birçok dahi derecesinde yaratıcı sanatçı ve bilim adamı bulunmaktadır. Örneğin Albert Einstein’ın birinci eşinden olan çocuğu bir şizofrendi. Einstein’ın kişisel bakımına hiç özen göstermeyen tavrı, sosyal ilişki yeteneklerindeki zayıflık ve devamlı içine kapanık durumu, şizofreni belirtilerinden bazılarını gösteriyor olsa da, gerçeklikten kopuk ve nevrotik davranışlar göstermiyordu. 20. yüzyılın en büyük matematikçisi ve düşünürü Bertrand Russell’ın ailesinde şizofreni hastaları bulunmaktaydı. (4 evlilik yapmıştı ve üç torunundan ikisine şizofreni teşhisi konulmuştu).
Bertrand Russell
Yapılan araştırmalarda, özellikle edebiyat , şiir ve tiyatro eserleri veren büyük yazarların bir çoğunda manik /depresif (bipolar) hastalığının yaygın olarak bulunduğu görülmüştür. Fakat, bu yazarların hepsi dönemsel manik/depresif durumlardan kurtulmasını bilmiş ve dönem içerisinde yaşadıkları duygu yoğunlukları çerçevesinde edindikleri ruhsal deneyimleri, eserlerini zenginleştirmek için kullanmışlardır.
Tekrar yaratıcı trans hali ve ilham perisine geri dönersek, yaratıcı süreç çerçevesinde kendisini dış etkenlerden soyutlayan beynin, düşünceleri tekrar yapılandırma sürecinde ortaya çıkanlar, küçük parçaların bir bütüne dönüşmesi ile son bulmaktadır. Bu yüzden birçok yaratıcı kişi, ilham perisi geldiğinde, her şeyin bir bütün olarak kafalarında şekillendiğini ve geriye sadece, şekillenen imgenin veya eserin dışa yansıtılmasının kaldığı konusunda hemfikirdir.
Bazen, beyinde oluşan yeni düşüncelerin hızına yetişemediklerini ve bunun olabildiğince hızlı bir şekilde yazarak veya notlar alarak unutulmadan ortaya çıkarılması gerektiğini söylemektedirler. İlham perisinin ne zaman geleceğini kestiremeyen birçok sanatçı veya bilim adamı, geldiğinde bu sürecin kesintiye uğramamasını sağlamak için dış etkenlerden olabildiğince uzaklaşmayı ve bu sebepten dolayı içe kapanmayı ve insanlardan uzaklaşmayı tercih etmişlerdir. Buradan tüm yaratıcı kişilerin anti-sosyal olduğu konusunda bir sonuca varmak yanlış olsa da, farklı algı ve davranış biçimleri içerisinde olduklarını söylemek yanlış olmayacaktır.
İlk yorumu siz yazın!