Güney Afrika Turum Vol.2: Safari!
Güney Afrika’ya gitmenin en heyecan verici yanı neydi derseniz; sabah 5’te kalkıp, safari arabalarıyla Sun City’de bulanan bir ormanın içinde, elimizde kameralar ve dürbünlerle hayvanların izini sürmekti…Capetown’dan çıkıp, uçakla Johannesburg’e indik ve otobüsle “Afrika’nın Las Vegas’ı” dedikleri Sun City bölgesine gittik. Otelimizde casinonun olması, etraftaki büyük ve şık otellerle Sun City, gerçekten de Las Vegas’ı andırıyordu. Bu bölge hakkında söyleyeceğim pek bir şey yok; o yüzden direk Safari turumuza geçiyorum!
Günlük hayatımda National Geographic belgeseleri izleyen biri değilim; ancak hayvanları ne kadar merak ettiğimi, birisi ilginç bilgiler anlatırken o kişiyi nasıl pür dikkat dinlediğimi safari sırasında fark ettim. Sabah 5′te kalkıp, sabah ayazında üstü ve yanları tamamen açık olan safari araçlarına bindik. Ve ormanın içerisine girdik. Öncelikle şunu söylemeliyim: Safari’de sürekli olarak hayvan çeşitleri görmeyi beklemeyin; ormanın içerisinde kendilerini arıyorsunuz ve çok da kolay bulamıyorsunuz. Tabii en kolay görünebilen cins, uzun boylarından dolayı benim en sevdiğim hayvanlardan olan zürafalar. Uzunlukları ortalama 5 metre olan zürafalar 2 kilometre uzaktan bile rahatça görülebiliyorlar ve genelde en yeşil alanlarda dolaşıyorlar.
Zürafalardan başlamışken devam edelim; beni çok şaşırtan bir bilgi zürafaların seslerinin olmamasıydı; bunun nedeni ise boyunlarının çok uzun olması ve sesin en yukarı kadar gidememesi. Uzun boylarının onlara verdiği diğer olumsuz şey ise, bebeklerini rahat bir şekilde yatarak doğuramamaları; ayakta doğum yapıyorlar ve yüksekten yere düşen bebek zürafaların birçoğu bacaklarını kırabiliyorlar, bu da onların ölümüne neden oluyor 🙁 Bunu duyunca ciddi anlamda çok üzüldüm, çünkü doğal ortamlarında bile çok sevimliler ve ekosistemde asla huzursuzluk çıkarmıyor bu hayvanlar. Gezimiz sırasında edindiğim bir başka bilgi ise, kuşlarla zürafaların dost olduklarıydı. Kuşlar zürafaların bile göremediği uzaklıktaki tehlikeleri görüp zürafalara haber veriyorlar, böylece ilerde bir tehlike varsa, zürafa yönünü değiştirebiliyor. Genelde sırtlanlar ve dişi aslanlar tarafından avlanan zürafalar kuşlar sayesinde olası tehlikelerden uzaklaşıyorlar. Ben göremedim ama dikkat edersek genelde grupça hareket eden zürafaların kulaklarının orda bir kuş grubu olduğunu görürmüşüz. Bu hizmetlerinin karşılığında, kuşlar da zürafaların sırtındaki keneleri yiyorlar.
Bunu (yukarıdaki fotoğraf) safari sırasında değil de gittiğimiz bir aslan çiftliğinde yaptım. Parkta serbest şekilde gezen zürafalara yem verdim; elimizi yukarı doğru uzattığımız zaman bile bayağı bir eğilmek zorunda kalıyorlar! Aşağıdaki görüntü ise bir anlık tek başıma yürürken başımı kaldırdığımda bana yukarıdan bakan bir zürafayı fark etmem ve o anda fotoğrafını çekme anımdan! 0 zoom 🙂
Gelelim, safari sırasında görmenin zor olduğu “Big Five” yani “Büyük 5li”den biri olan aslanlara. Biz şansa ormana girdiğimiz ilk 10 dakikada iki tane gördük. Aslanlar biz insanları görünce agresifleşecekler zannettik ama öyle olmadı; ya alıştıklarından ya da o anda tok olduklarından uzun uzun arabaya baktılar ve yollarına devam ettiler. Aslanların safari sırasında zor görülmesinin en büyük nedeni ise; savanların aslanlarla aynı renk olması. O yüzden aslan görmek için çok dikkatli incelemek gerekiyor; uzun süreli aslan arayışı vaktinizi ayırmanıza değiyor, çünkü aslanlar çok heybetli hayvanlar ve onları doğal ortamlarında görmek güzel.
Aslanlarla edindiğim bir bilgi ise, dişi aslanların ailelerini doyurmak için avlandıklarıydı. Erkek aslanlar genelde tembellik yapıyorlar ve dişileri çocuklarını ve eşlerini doyurmak için ormanın içinde yem arıyorlar. Dişi aslan uzun süre av bulamazsa ve erkek aslan aç kalırsa, bu çok iyi bir şey değil, çünkü erkek yavrusunu bile yeme potansiyeline sahip!
Yukarıda gördüğünüz resim ise yine safari değil aslan çiftliğinden. Bolca aslan gördüğümüz çiftliğin son durağı, yavru aslanları sevmekti. Bu kadar şirin göründüklerine bakmayın, bir dakika sevdikten sonra size biraz kötü bakmaya hatta hırlamaya başlıyorlar. O yüzden çok kalabalık olmayan bir grupla, ses çıkarmadan içeri girmek; maksimum 1 dakika sevdikten sonra orayı terk etmek lazım. Bizim gruptan birini fena tırmaladı, öyle söyleyeyim!
Doğal ortamında görmek istedim bir diğer hayvan ise, fildi. Fillerin birçok konuda pozitif enerjiye sahip olduklarını inanıyorum, hatta o yüzden odamda onlarca fil süsü vardır. Bir ormanın içinde fil görmek de arabadan inip, yakınına girmediğiniz sürece pozitif bir şey 🙂 Safari turumuza devam ederken uzaktan 6-7 tane birlikte gezen bir fil grubu gördük; dürbünleri elimize alıp bakmaya başladık. 10 dakika boyunca uzaktan bakmak zorunda kaldık ve bu kadar uzakta olduklarına üzüldük Kİ 10 metre ilerledikten sonra karşımıza tek bir tane tam aracımızın yanında devasa bir fil çıktı! Ne kadar yakındı diyeceksiniz, hortumu neredeyse kolumuza değiyordu o kadar yakındı!
Fil, hortumu ile yemeğini yerken, karşı yolda film gibi bir sahne gördük… Kırmızı ufak boyutlarda bir araba yolda giderken karşısına bir fil çıktı ve arabaya doğru yürümeye başladı. (Not: Safariye çıkmadan önce uyarıldığımız noktalardan biri kırmızı-turuncu renklerini giymememizdi ve yan yoldaki araba komple kırmızıydı!) Araba ufak olduğu için yoldan, orman kısmına giremeyeceğinden geri geri gitmeye başladı… O geri gittikçe fil yavaş da olsa üzerine yürüyordu. Bunu bir 5 dakika seyrettikten sonra yolumuza devam ettik; daha sonra ne oldu ne bitti bilmiyorum.
Safari yolculuğumuz boyunca karşımıza çıkan zebra, ceylan, antilop, sırtlan, geyik ve onlarca tür hayvanla baya bir haşır neşir olduk. Yolda durduğumuzda uzun süre onlar bize baktı biz onlara 🙂 Yine “Big 5”tan olan gergedanları görünce de burunlarının (boynuzlarının) büyüklüğüne inanamadım. Bildiğiniz gibi, gergedanların soyu tükenmek üzere; bunu hızlandıran en büyük nedenlerden biri ise, insanların gergedanların boynuzlarını çok değerli olduklarından dolayı kesmeleri. Gergedanlar önlerindeki boynuzları kesilince direk ölmüyorlar belki ama kendilerini savunacak bölümleri gittiği için doğal ortama bırakıldıkların direk bir etobura yeniliyorlar. Bu da gün geçtikçe sayıları az olan gergedanların soylarının tükenmesine neden oluyor 🙁 Afrika’da birçok yardım kuruluş bunu engellemeye çalışıyor; tabii hızlı işleyen bu süreçte bu olayın ne kadar önüne geçilebilir bilmiyorum…
Ve bir yazının daha sonuna geldik! Sun City’de gittiğim timsah çiftliğini uzun uzun anlatmıyorum ama tek söyleyebileceğim şey; timsahlar ilginç hayvanlar. Günlük hayatlarında neredeyse hiç hareket etmeyen timsahları canlandırmak için, çiftlikteki rehberimize bahşiş verdik ve kendisi timsahlara et attı. O anda 10 saniye öncesine kadar heykel gibi duran hayvanların, eti kapmak için nasıl hareketlendiklerine ve birbirlerinin üzerine çıktıklarına inanamazsınız!
Bundan sonraki yazım ne mi hakkında olacak? Johannesburg, Johannesburg’deki uçurum halindeki farklı yaşamlar ve Apartheid Müzesi (Irkçılık müzesi); Afrika yemekleri, sömürgeler, yolumuzun üzerinde gittiğimiz bir kabile hakkında olacak.
To be continued 🙂 Sevgiler!
Gerçekten de öyle! Sun City'den başka Zambia'da da bu tarz bir safari yaşayabiliyorsunuz. Daha da maceralı bir safari için Tanzanya'dakileri öneriyorlar; ormanın ortasındaki lüks lojmanlarda kalıyorsunuz. Tavsiye ederim! 🙂
Gerçekten yaşanması gereken birşey, okurken bile heyecanlanıyor insan