Keş!f Zamanı: Miguel Llansó
15. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali yaklaşırken, festivalin Keş!f Uluslararası Yarışma bölümünde filmlerini izleyeceğimiz dokuz yönetmeni yakından tanımak istedik. Sıradaki konuğumuz, Crumbs filminin yönetmeni Miguel Llansó.
İlk filminizi çekmenin en zorlayıcı yanı neydi?
En zor yanı kendinizi ve diğerlerini, hep birlikte bir film yapabileceğinize inandırmak. Hayatınızın birkaç yılını oldukça riskli ve sizi nereye götüreceğine çok da emin olmadığınız bir işe adamak zorunda oluyorsunuz. Bilinmedik bir yola sapmak gibi… [Crumbs’ın çekildiği] Etiyopya’da sanatı destekleyen bir kamu fonu yok; İspanya’da ise tüm fonlar kayboldu gibi. Yine de tahminim ikinci bir filmimin olacağı yönünde; film yapmak hayat boyu süren bir macera…
Size en çok ilham veren filmler/yönetmenler hangileri?
Ben Akdeniz akıntılarının, güneş ışığının, hayat dolu trajikomedinin, hafifliğin, masumiyetin ve neşenin çocuğuyum. Bu ruhun hocaları da Buñuel, Berlanga, Fellini, Pasolini, Ferreri, Sergio Leone gibi Akdenizli yönetmenlerdir. Tek bir film söylemem gerekirse, Buñuel‘in komik, cüretkar, punk, naif ve gençlik enerjisiyle dolu ve Un chien Andalou’nun varisi olan L’âge d’or / The Golden Age filmini seçerdim. Aynı ruhu Afrika sinemasının en büyüleyici filminde, Moustapha Alassane‘ın Le retour d’un aventurier / The Return of the Adventurer filminde de bulabilirsiniz. O da Jean Rouch‘un en izleyici dostu filmleri Moi un noir ve Jaguar‘dan ilham almıştır.
Seyircinin filminizle ilgili sorduğu en ilginç soru neydi?
Bir izleyici uzayda, dünyanın etrafında süzülen objelerin gözüktüğü sahneyi nerede çektiğimizi sormuştu.
15. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, “!f Birleştiriyor!” diyor. Sinemanın kişisel olarak sizi diğer insanlarla birleştirdiğine inandığınız bir an hatırlıyor musunuz?
Bir film yapmak, benim için arkadaşlarımla bir maceraya başlamak anlamına geliyor. Crumbs’ın başrolünü Etiyopyalı oyuncu Daniel Tadesse için yazdım; vücut şekli ve ifadeleriyle büyüleyici bir insan; onu Etiyopya Ulusal Tiyatrosu’nda, Federico Garcia Lorca’nın Blood Wedding adlı oyunundaki performansıyla tanıdım ve birlikte birkaç projemiz oldu. Crumbs‘ın ekibi yarı İspanyol yarı Etiyopyalı ve biz bir arkadaşlar takımıyız. Bu çok önemli, çünkü bize özgürlük, karşılıklı anlayış, takım çalışması, çeşitlilik ve bir arada doğal bir şekilde hareket etme kabiliyeti katıyor. Filmin yapımcıları Yohannes Feleke, Daniel Taye Workou ve Meseret Argaw Etiyopyalı; görüntü yönetmeni Israel Seoane, kurgucu Belasco Broca ve ses tasarımcısı Quino Piñero ise İspanya’dan. Fassbinder’inki gibi bir takımız, herkes gerekli.
Son zamanlardaki bağımsız yapımlar arasında mutlaka izlememizi önerdiğiniz film hangisi olur?
İlginç bir Belçika – Meksika ortak-yapımı olan, Gust Van den Berghe imzalı Lucifer‘i tavsiye ederim. Lucifer çokça mizah ve incelik içeren bir film. Ayrıca çok güzel insan portreleri var, hepsi Meksika’nın Michoacán bölgesinden amatör oyuncular. O insanların oldukça sade ve yürek dolu oyunculukları bu masalı yaratıcı, pagan ve pastoral bir hikayeye dönüştürüyor. Bu da beni biraz Mozart’ın ve Sihirli Flüt‘ün dünyasına götürüyor.
Dünyadaki hangi şehri “eviniz” kabul ediyorsunuz? Sizce bu şehirde gidilebilecek en ilham verici yerler / yaşanabilecek en ilham verici deneyimler nelerdir?
Benim evim Madrid’in 50 km uzağındaki küçük bir dağda. Yabancısı için Madrid parti kültürüyle ve tarihi mimarisiyle bilinir; aslında ziyaretçilerinin bilmediği şey ise güçlü ağaçlar ve yeşil çalılarla kaplı yoğun ormanlarla çevrili bir şehir olduğudur. (Ne yazık ki şehrin bu özelliği, yozlaşmış bir ekonominin amiral gemisi olan iğrenç toplu konutların gölgesinde kalmaya başladı.) Evimin hemen arkasında, ağaçların ardında büyük bir gizem yatıyor. Arkadaşım Eric ve kardeşim Guille ile bu büyülü manzarayı hayal etmeyi severiz. Hepimiz kişisel algılarımıza odaklansak da ortak olan bir şey vardır: Hepimizin ormanında uzanan halüsinojenik yollar ve rüya-gibi durumlar, bizi yoğun ve canlı deneyimlere götürür.
İlk yorumu siz yazın!