Bir ilk kitap olan Karahindiba’yı satır aralarında düşünerek okuyan okur, edebiyat dünyasına güçlü bir yazarın ayak bastığını çok geçmeden fark edecek.

karahindiba

Karahindiba“, üç öyküden oluşuyor: “Aralık”, “Mavi Pelikan” ve kitaba adını veren “Karahindiba”. Her üç öyküde de farklı üsluplarla toplumsal dayatmaların sebep olduğu hayal kırıklıkları ve yalnızlıklar üzerinden yaşama tutunma veya tutunamama anlatılıyor. Yazar, mağlup olanlar merkezinde üç farklı dünya kurmuş.

İlk öykü Aralık, Yusuf Atılgan’ın unutulmaz eseri Aylak Adam’dan bir alıntı ile başlıyor. İhanete uğramış, çaresiz, işsiz ve yalnız Rıfat, ağabeyi Arif ve annelerinin yanına dönerek onlarla yaşamaya başlıyor ve onun gözünden hayata bakma fırsatımız oluyor.

Bize her şeyi yanlış öğretmişler Kudret. Bu dünyanın dörtte biri kara, dörtte biri gözyaşıymış. İnsanlıktan ikmale kalmışız haberimiz yok.” (Aralık, sf.37)

“Demek ki ben mutsuzum.
Tuhaf bir su içmişim de sanki içim görünüyor
Gözlerim buzdan
İçimde yaz kırıkları” (Aralık, sf.38)

“Yürümek istiyordu. Durmadan yürümek. Acısının çoğulluğundan, yakıcılığından kurtulmak isteyen her insan gibi sadece yürümek. Yürümek acıya iyi geliyordu.” (Aralık, sf.40)

Yukarıdaki alıntılardan da anlaşılacağı üzere, umutsuzluk ve yalnızlığın hüküm sürdüğü bu öyküde, baş karakter Rıfat ve diğer karakterlerin iç düşüncelerine yer veriliş üslubunda Sabahattin Ali, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay etkisini hissediyoruz.

İkinci öykü Mavi Pelikan, Numan isimli bir adam ile bir Mavi isimli mavi pelikan arasındaki fantastik aşkı anlatan bir öykü. Öykü başlamadan önce, bu sefer de Sabahattin Ali’nin Değirmen isimli öyküsünden bir alıntı ile karşılaşıyoruz. Bilinçaltımızda doğru olarak şifrelenen düşüncelerimizin bile sorgulanabilir olduğunu düşündüren ve sınırları dış etkenler tarafından belirlenmiş hayallerin dışına taşıp taşamayacağımızı sorgulatan öykü, sıklıkla karşılaşmadığımız türde bir hikâyeye sahip. Numan’ın aşkından vazgeçme veya aşkına sahip sıkma arasında bocalaması ve Mavi’nin Numan’ın kararı sonrasındaki seçimi öykünün en ilgi çekici çözümlemelerini içeren kısımları.

“Kasabalı ne derse desin, Mavi ile birlikte olmak istiyordu. Neden olmasın. Onu seviyordu. Onunla konuşmaktan, gülmekten, bakışmaktan, yürümekten hoşlanıyordu. (…) Kim ne derse desin. Annesine söylerdi. Anlardı. Anneler her şeyi anlardı. Anne ben Mavi’yi seviyorum. Evet, Mavi farklıydı. Bizim gibi değildi. Şimdiye kadar kasabadan kimse bir pelikanla evlenmemişti. Ne vardı. İlk olurdu. Hem o diğer kızlar gibi değildi.” (Mavi Pelikan, sf.57)

hd_karahindiba-1280×960

Üçüncü öykü olan Karahindiba başlamadan önce de diğer öykülerde kullanılan yöntem devam ettiriliyor ve bu sefer de Wolfgang Bochert’in Die Hundeblume (Karahindiba) isimli öyküsünden bir alıntıya yer veriliyor. Adnan, sol testisinde milyonda bir görülen bir hastalığı olan, babasının hakaretlerinden bunalmış, yalnız, işsiz, yazar olma hayalleri kuran; fakat ne yapacağını pek de bilemeyen bir adam. Bir gün gazetede kendisini bir kokteyle davet eden bir ilanı fark eder ve sonrasında merakından verilen o davete katılır ve davette karşılaştığı manzara son derece şaşırtıcı olur.

Adını aldığı bitkinin baharda havada uçuşan beyaz tohumcukları gibi, öykü devam ettikçe birçok Adnan daha türetilerek baş karakter Adnan’ın bilinci derinlemesine sorgulanıyor. Sorgulama sırasında merak unsurunu son derece yüksek safhada tutan öykü, mensubu olduğum jenerasyonun dertlerinden birisi olan hayallerimizdeki mesleği yapamama sıkıntısını samimi ve naif bir şekilde anlatıyor. Hayalindeki mesleği sürdürmek istemenin boş bir rüya olduğunun toplum tarafından her fırsatta yüzüne vurulduğu, sigortalılığın en büyük iç rahatlığı olarak benimsendiği bir anlayış hüküm sürerken; suda boğulmadan yüzmeye çalışmayı, hayatın akışının bir şekilde değişmesi ihtimalinde baş karakterin hangi noktada olabileceğini anlatan öykü, bir tutam “Sliding Doors” filmini bir tutam da “Run Lola Run” filmini hatırlatıyor. Ancak genel olarak en vurucu kısmı, başarılı kurgusu ile Adnan’ın diğer Adnanlarla -yani kendisiyle- hesaplaşmalarına yer verdiği kısımlar.

Duygularıma tercüman olması ve bunu bana yoğun bir şekilde hissetirebilmesi sebebi ile üç öykü arasında benim için tartışmasız ilk sırada olan bu öyküden bir alıntıya da yer vermeliyim:

“Ama artık Tanrı bile her işgal edilen şehirde olduğu gibi beni umursamıyor, yavaş yavaş unutuyor, her gece yeni bir rüyayı bana vermeyi çok görüyor, çoğu geceler aylar önce gördüğüm rüyaları ısıtıp ısıtıp tekrar önüme getiriyordu.” (Karahindiba, sf.101)

sinan sülün

Her ne kadar okumak en kişisel aktivitelerden birisi olsa da, bir yazarın ilk kitabının gerçekten iyi olabileceğine tanıklık etmek ve kulaktan kulağa yayılan “Sinan Sülün okudun mu?” sorularına olumlu cevabı veren ortak edebiyat lezzetine sahip insanlarla sohbet edebilmek için okuyabilirsiniz bu kitabı.

Hakkında hiçbir şey bilmediğim yepyeni bir yazarın ilk kitabının sayfalarını kendi sayfalarım hâline getirmeden önce garip bir heyecan duyuyorum okuduklarımı sevip sevmeyeceğim konusunda. İlk öyküde kararım şekilleniyor, ikinci öyküde kararım hâline geliyor ve son öykü aracılığıyla da yeni tanıştığım yazarların kitapları listesine yıldızlı pekiyi ile yerleştiriyorum “Karahindiba”yı.

Sonuç olarak, roman türüne kıyasla üvey evlat muamelesi görmeye alışmış bir tür olan öykü yazmaya gönül veren yazar Sinan Sülün’ün üç farklı üslüpta ve sade bir dille hayata karşı hassasiyetlerini satırlarına taşıdığı bu üç şahane öyküyü -kitaptaki sırasıyla- okumalı ve bir sonraki kitabını merakla beklemeye başlayanlar kervanına katılmalısınız.

Karahindiba, Sinan Sülün

Sel Yayıncılık, 2011, 136 sf.