Kyoto Japonya’nın Tokyo’dan önceki tarihi başkenti. Dolayısıyla çok sayıda tarihi ve doğal güzelliği göreceğiniz, UNESCO miraslarıyla dolu Japonya’nın en önemli kültür ve turizm merkezi. Bu sebeple sanırım otel çalışanları, müze görevlileri, otobüs şoförleri sarılıp öpme isteği uyandıracak derecede sevimli. Dediğim gibi, görecek çok yer var, bu yüzden planlı olmakta fayda var; plan yapamam diyorsanız süreyi uzatmanız lazım, benden söylemesi!

Biz şehrin içinde Kamo River ve Gion’a yakın Hana Hotel‘de kaldık. Otelin yeri ve çalışanlar harikaydı, nereyi sorarsanız önceden hazırlanmış birkaç seçenekli, çizimli tarifler hemen önünüze sunuluyordu. Odalar biraz küçüktü ama Japonya’da genel olarak otel odaları küçük, çok takılmayın.

Bizim Kyoto’daki ilk günümüz, Seul uçuşu üzerine Osaka’dan Shinkansen yolculuğu ile yorucu başladığından Kamo Nehri etrafında ve şehir merkezinde gezinerek geçti. Kamo Nehri manzaralı, çok beğendiğim Xavier Louis-Vuitton Restaurant & Wine Bar‘da hafif bir akşam yemeği size ilk önerim.

Ertesi gün otelimize yakın Imperial Palace ve muhteşem Gyoen bahçesiyle turumuza başladık ama sarayı gezmek için kayıt yaptırmak gerekmesi ve o günkü kayıtların dolması yüzünden ertesi güne kayıtlarımızı yaptırıp şehrin en önemli simgelerinden altın kaplamalı Kinkaku-ji’ye (Golden Pavilion) geçtik. Tüm tapınaklar muhteşem Zen bahçeleri içine yapılmış, her birinin tasarımı-aurası farklı. Kinkaku-ji’ye çok yakın (yine de otobüsle gitmeniz gereken) Ryoan-ji Tapınağı‘nda meşhur Rock Garden‘ı göreceksiniz. Budist rahipler her gün bu bahçedeki çakılları tırmıkla şekillendirerek meditasyon yapıyorlar, başka tapınaklarda da (mesela Eikando Zenrin-ji’de de) çakıl bahçeleri var ama buranın farklılığı kayalardan kaynaklanıyor. Bu bölgede Kyoto Studio Park da var, Los Angeles’taki Universal Studios benzeri, bizim ilgimizi çekmedi ama ilgilenlere duyurulur.

Biz Ryoan-ji’den çıkıp Nijo Castle’a gidelim dedik ama 16:00’da kapanacak olduğu için giremedik ve Arashiyama bölgesine gitmeye karar verdik.

Tenryu-ji
Tenryu-ji

Önce Tenryu-ji Tapınağı‘nı, muhteşem bahçesini ve göletini gezip buradan Bambu Groove‘a yürüdük. Upuzun bambu ormanında gündüzle gecenin karışması harikaydı.

İlk kez burada gördüğümüz insan koşulu arabalar çok insaniyet dışı geldi. Siz sevgilinizle arkaya kuruluyorsunuz, ayaklarında bizim kesler gibi şeyler olan bir Japon erkeği yürüyerek arabayı yokuşlardan yukarıya doğru çekiyor. Tombiş çiftlere denk gelen sürücüler de kaderlerine küsüyor.

O çevrenin en iyi Japon restoranları arasında gösterilen Unagiya Hirokawa‘da yemeğimizi yedik. Fufu miso soup ve yılan balığından oluşan menüyü alırken ben yanagawa (çupra çorbası) ve haşlanmış pirinç tercih ettim, çorbamın üzerinde yumurta görmek oldukça şaşırtıcıydı. Yerel bira-şaraplarımızı içip trenle şehre döndük ve Gion bölgesinde Yasaka-jinja Shrine ile günümüzü tamamladık. Yasaka-jinja’da devasa 3’lü çanın birini 3 kere çalıp dua eden Japonları taklit edip müthiş kapısında fotoğraf çektik, içerisi panayır alanı gibiydi, bir sürü minik kulübe, dilek ağaçları, dilek balonları, çeşme ve arkada bahçesiyle türbe.

Yakındaki Starbucks’tan kahvelerimizi alıp otele doğru yürürken ayak masajı tabelası çok çekici geldi ve masaj yaptırıp ertesi gün için enerji toplamaya otelimize gittik.

Gyoen National Garden içerisinde iki adet saray var, Sento Palace ve Imperial Palace. Sabah Sento turuna Fufu yalnız gitti, çünkü ben o sırada daha cazip bulduğum Eikando Zenrin-ji‘nin harika bahçesi ve şehre hakim pagodasını görmeyi tercih ettim.

Eikando Zenrin-ji
Eikando Zenrin-ji

Öğleden sonra Imperial Palace turuna katılmak için ben de Gyoen’e döndüm ve birlikte büyük sarayı gezdik. Rehberli saray turu sonrası Gyoen bahçelerindeki sayısız gölet, türbe ve mini tapınağı da dolaşıp şehrin bir diğer cazibe merkezi olan Kiyomizu-dera Temple’a doğru yola koyulduk. Burada da yine yokuşun alt kısmında insan koşulu araçlar bekliyordu. Tapınağa çıkan yokuş motorlu araç trafiğine kapalı ve her iki yanda hediyelik eşya dükkanlarıyla dolu çok sevimli bir bölge. Tapınak ve pagodaları inanılmaz. Üçlü çeşmesinden uzun saplı kupalarla su doldurup içme ritüeline de tabii ki katıldık. Altıda tapınak kapanıyor ve o saatten sonra dükkanlar da yavaş yavaş kapanmaya başlıyor. 18:30 sonrası epey ıssız bir yere dönüşüyor Kiyomizu-dera.

Yine şehir merkezine dönüp bir önceki gün gözümüze kestirdiğimiz conveyor belt sushi restaurantına gidiyoruz ve tabaklarca suşi yiyoruz. Kokteyl bar aramalarımız bizi Kamo Nehri kenarında Switch Forum‘a yönlendiriyor ama vasat altı bir barla karşılaşınca cin-tonikten öteye gidemiyorum, Fufu’nun keyfi yerinde zira her barda Yamazaki/Nikka/Hibiki üçlemesi mevcut.

Kyoto’daki dördüncü günümüzde meşhur Felsefeci’nin Yolu ve bitimindeki Silver Pavilion (Ginkaku-ji) rotamız.

Ginkaku-ji
Ginkaku-ji

Yol üstündeki satıcılardan aldığı Japonca ‘mutlak galip’ yazılı ve Japon bayraklı saç bantıyla Fufu efsane oluyor, okul gezisindeki Japon çocuklar fotoğraf çekmek için sıraya giriyorlar. Bu eğlenceli gezi sonrası hedef Kobe’ye gidip meşhur Kobe etinden yemek.

Kobe etiyle ilgili efsaneler sayısız, asılı durup hiç yürümediklerinden başlayıp, etleri yumuşak olsun diye masaj yapılması ve klasik müzik dinletilerek gevşetildikleri anlatılanlar arasında. İşin aslı yetiştirildikleri bölge çok dik olduğundan küçük alanda az hareket ederek büyümeleri ve bu sebeple kaslarının fazla gelişmemiş olması.

JR pass lerimizle Bullet train’e atlayıp Kobe’ye gidiyoruz ve Wakkoqu adresini taksi şoförüne verip kendimizi direkt restorana atıyoruz.

Wakkoqu
Wakkoqu

Wakkoqu şehrin en iyi Kobe eti restaurantlarından, öğle yemeği menü fiyatlarının normalin yarısı olması nedeniyle öğlen gitmemiz önerilmişti, içeri girdiğimizde garson öğle yemeği saatinin bittiğini fiyatların normal hesaplanacağını söyleyip moralimizi bozsa da ‘bu kadar yolu boşuna gelmedik’ deyip oturuyoruz. Bu sırada menüyü getiren garson öğle yemeğinde verilen etin 3.kalite et olduğunu ama Kobe eti olmadığını anlatıyor. 1.ve bazı 2.kalite etler Kobe eti sertifikasyonuna sahip. Fiyatlar da 50-100-150 dolar şeklinde diye düşünülebilir. Biz bir 1.kalite bir de 2.kalite et aldık, farklarını tabii ki anlayamadık ama ikisi de muhteşemdi. Öncelikle sizi ocakbaşına oturtuyorlar ve aşçı eti önünüzde kesip hazırlıyor. Bu şov başlamadan önce çorbanız geliyor. ‘Etin yarısını ayırdı, ziyan oldu canım et’ derken aşçının her kısmı farklı pişirip servis ettiğini anlıyorsunuz. Önünüzde tuz, karabiber ve kuru sarımsak duruyor. Aşçı 3’e böldüğü ilk kısmı sırasıyla bunlara batırarak yemenizi öneriyor. Sebze ızgara yapıp başka bir bölümü sebzelerle servis ediyor. Sona ayırdığı yağlı kısmı ise satırla ufaltıp kokoreç kıvamında sunuyor ve sadece tuzla yemenizi öneriyor. Yemesi de izlemesi de ayrı bir zevk. Bu muhteşem yemek sonrası gümüş takımlarla kahve servisiniz yapılıyor ve bizim gibi içkisiz yediyseniz 250 $ civarı bir hesap ödeyip kalkabiliyorsunuz.

Kobe dönüşü Kyoto’nun en en en güzel tapınağına Fushimi-Inari Taisha Shrine’a gidiyoruz.

Fushimi Inari Taisha
Fushimi Inari Taisha

Akşamüstü hava kararmak üzere olduğundan turist sayısı görece az, erken gelsek çekemeyeceğimiz güzellikte fotoğraflar çekiyoruz Fushimi-Inarini’nin milyonlarca kapılarında. Turuncu renk Şintoizm’de kutsal sayılıyor, bu yüzden tüm kapılar turuncu, tam bir görsel şölen.

Buradan trenle dönünce Kyoto Central Station civarındaki Kyoto Skytower‘a da bir bakalım diyoruz ama hava karanlık ve yağmurlu, çok anlamlı olmuyor. Hava aydınlık olsa da bol miktarda bahçe içinde belki bir-iki pagoda seçebilecektik muhtemelen. Manzara için Kiyomizu-dera ve Eikando pagodaları yeterli sanırım.

Kyoto’daki son gecemizde Gion’da geisha avına çıkıyoruz resmen. Gion Kyoto’nun Geisha bölgesi, şanslıysanız gerçek bir geisha görürsünüz dedikleri sokaklarda tam 3 geisha görüp mutluluktan uçuyorum. Stalker gibi peşlerine takılıp suratlarına kamera dayamam biraz utanç verici ama n’apıyım geldiğim yerde sokakta geishalar gezmiyor. Burada geisha makyajı yaptırabileceğiniz mekanlar da var, makyaj yapımı, fotoğraf çekimi ve makyajın çıkarılması yaklaşık 4 saat sürdüğü için ben vakit ayıramadım ama muhteşem fotoğraflar için değer derseniz deneyin.

Kyoto’da son günümüze Sanjüsangen-dö Tapınağı‘na giderek başlıyoruz.

Sanjusangen-do
Sanjüsangen-dö Tapınağı

Allahım yine çok etkileyici bir manzara. Son günde bile hala harika şeylerle karşılaşabilmek her şehirde mümkün olmuyor biliyorsunuz. Bu Budist Tapınağı 1,000 farklı altın savaşçı heykeline ev sahipliği yapıyor. Kocaman bir Budha heykeli ve Şinto Tanrıları da cabası. Fotoğraf çekmek yasak olduğu, çıkışta kameraların kontrol edileceği yönünde sayısız uyarı levhasına rağmen çıkışta kimse telefonlarımıza bakmıyor.

Buradan Kyoto şehrinin simgesi olan beş katlı pagodasıyla ünlü To-ji Temple‘a geçiyoruz.

To-ji
To-ji Temple

Bu Japonya’daki en yüksek ahşap yapı. 8.yy’da şehrin doğu ucundaki ikiziyle şehri korudukları düşünülürmüş. O zamanlar şehirde bulunan 3 tapınaktan günümüze ulaşabilen tek tapınak To-ji.

Son olarak da daha önce kapısından dönmek zorunda kaldığımız Nijo Castle‘a gidiyoruz, asker çocuğu Fufu kaleler konusunda hassas, gezmeden ayrılmak istemedi şehirden.

Nijo Castle
Nijo Castle

Dış surlar ile iç surlar arası suyla kaplı ve coğrafya gereği su yemyeşil. Nilüferler ve muazzam bahçeleriyle Nijo Castle da aklımızda kalacak güzellikler arasında. Şimdi şehir merkezinden hediyelik eşyaları alıp Shinkansen’le Hiroşima’ya gitme vakti.

Kyoto’nun hakkını vermenin rahatlığıyla şehirden ayrılıyoruz.

İşinize yarayabilecek küçük ipuçları:

_Kyoto’da havaalanı yok, çünkü çok yakın Osaka şehrinde iki adet uluslararası havaalanı mevcut.

_Portable wifi gittiğiniz şehirlerde ilk aramanız gereken şeylerden, bizim gibi seyahat etmeyi, fotoğraf çekmeyi ve anlık paylaşımlar yapmayı sevenlerdenseniz bu bir lüks değil ihtiyaç. Ben www.japan-wireless.com sitesinden sipariş ettim ve çok memnun kaldım, indiğiniz havaalanını postanesinden alıp döndüğünüz havaalanında posta kutusuna atmanız yeterli.

_Kyoto’nun değişik yönü, metro değil de otobüs hattının yaygın olduğu bir şehir olması. Günlük otobüs kartlarınızı ilk bindiğinizde şoförden alıyorsunuz. Otobüs haritaları ise muazzam.

_Şehirde her sokakta hatasız çalışan içecek makinaları var, havası çok nemli olduğundan hayatınızın muhtemelen en yüksek su tüketimini yapacaksınız.

_Shinkansen Japonya’nın hızlı treni a.k.a bullet treni. Süreli JR passler ile sınırsız kullanım hakkına sahip oluyorsunuz. Şişli’deki HIS Travel’den bilet alma formunuzu alıp indiğiniz havaalanından pass le değiştirirseniz maliyeti düşürebilirsiniz, haftalık pass’ler kişibaşı 250 $ civarında.