Efsane Geri Döndü: Etna - Bedendeki Kuyu
Bazı oyunlar bitse bile sizinle birlikte yürür, kafanızın içinde ses olur. Tıpkı oyunda Laçin Ceylan‘ın oynadığı karakterin kafasının içindeki ses gibi. Bu seslerle ya aydınlanır ya da iyice çarşafa dolanırsınız. Christine Sohn, öyle bir metin yazmış ki tüm çağın kadınlarına seslenen, arkasına alan bir metin, geçmişi didikleyen ve nasılını sorduran bir metin. Ve Nihat İleri – Laçin Ceylan ikilisi aynı ustalıkla hayat vermiş karakterlere
Christine Sohn’un kurduğu dünyada kutuların ayrı bir yeri var. (Burada tasarımcıları alkışlamak lazım.) Elbisesinden ışık konumlanmasına varana dek ayrıntılanmış bir işten söz ediyorum.
Etna – Bedendeki Kuyu, bana kalırsa tanıklıklar ve yalnızlıklar üzerine yazılmış bir karşı çıkış oyunu. Tanıklıklarımızı sakladığımız belleğimiz bir gün bizden intikam alır, sustuklarımız kafamızda konuşmaya başlar ve o zaman intikam alacak ya da hesap soracak kimse bulamazsak? Yine tanıklıklara döneriz, kendi içimizde parçalanır ve intikamın en büyüğünü yine kendimizden alırız.
Sorumluluk mu? Adalet mi?
Bu iki duygu birbiriyle iç içe gibidir. Bir tanesi zorunda bırakır, diğeri seslenir. Zorundalıklar her zaman falso verir, bir yerde kırılır ama içimizde bir vicdan varsa adalet isteği sorgulatır, en derine kadar aratır. Tekrarlıyorum, vicdan varsa. (Vicdandan ayrı konuşmak gerek.)
Çıktıktan sonra kafanızda bol bol sorular besleyeceksiniz bu oyundan sonra. Suçun seyri, suça katılmakla aynı mıdır?
İşin bonusunun Nihat İleri olduğunu söyleyebilirim. Laçin Ceylan’ın oyunculuğuyla ağzınızı açık bıraktığı anda birden kendine has tavrıyla Nihat İleri’yle karşılaşıyorsunuz. Ve kendinizi bütün oyundan bağımsız bir düşte hissediyorsunuz. Nefes almak istiyorsunuz Sophie gibi.
BiSahne’nin yıllarca sahnelensin istediğim bu oyununa mutlaka gitmeli ve başkalarına da izletmelisiniz.
İlk yorumu siz yazın!