!f İstanbul İzlenimleri: Aloys
Aloys; işlenişi bakımından hem romantizm çerçevesinde hem psikanalitik çerçevede yaklaşmamıza olanak sağlaması nedeniyle fantezi dünyasının zenginliğini, anlamlandırılmayı bekleyen birçok öğeyi barındırdığını gözler önüne seriyor.
Konusunu özetleyecek olursam Aloys, Aloys Adorn (Georg Friedrich) isimli içine kapanık bir dedektifin hayatla olan tek bağını sağlayan, gizlice gözetlediği insanların hayatlarına ait video kayıtlarını otobüste kaybedip bir kadın tarafından ele geçirilmesiyle ve bu kadınla telefonla kurduğu ilişkisi sonucunda hayatla fantezilerinin arasında yaşadığı gelgitlerini anlatan bir yapıt.
Aloys’un şu ana kadar izlediğimiz romantizmi bünyesinde eritmiş filmlerden önemli bir farkı var. İlişkilerin doğurduğu dramın iki kişi arasında kurulmasına alışmışken Tobias Nölle bu yönteme farklı bir soluk getiriyor; Aloys, telefonda konuştuğu gizemli bir kadınla oynadığı “telefon-yürüyüşü” adlı oyunla aldığı direktifler sayesinde en sıkı bağ Aloys’un ve o ana kadar ihmal ettiği çevresinin arasında kuruluyor. Öyle ki, filmde boy gösteren fakat onlarla iletişim kurmaktan kaçınan karakterler fantezilerinde yer etmeye başarıyor. Bu şekilde, filmlerde görmeye alışık olduğumuz aşkın doğurduğu sonucu -ana karakterin içinde barındırdığı saflığın ve doğallığın duyduğu aşk sayesinde gün yüzüne çıkmasını- yeni bir üslupla işlemiş oluyor Nölle. Aloys duyduğu bu aşkı yeni deneyimler edinerek değil, kendini soyutladığı dış dünyaya fantezileri aracılığıyla dönerek yaşıyor.
Bunun yanı sıra filme Lacan’cı bakış açısıyla da yaklaşmamız mümkün. Beyaz atlı prens misali; Vera da bir yokluğa tekabül ediyor, Aloys için sadece bir fantezi imgesinden ibaret bu yüzden de kusursuz. Arzu somut bir hedefe yönelik olmadığı için Vera Aloys’un karanlık arzu nesnesi konumunda. Nasıl ki arzu tatmin edilinceye kadar sürüp daha sonrasında keşfedilmemiş başka nesnelere yöneliyorsa, Aloys da gerçek dünyaya dönüş yaptığında Vera’nın gerçekten yanına gidiyor. Aloys yeni bir arzu nesnesine yöneliyor çünkü arzulamak için arzu nesnesinin bir yanının belirsiz olması şart.
Donuk tonların, gün ışığının, melankolik ruh halinin çok başarılı bir şekilde işlenmesi ve neredeyse filmin her karesinin etkileyici bir fotoğraf karesi olarak nitelendirilebilecek olması filmi başarılı bulduğum en önemli yönlerinden. Sinematografisinin muazzamlığının yanı sıra film ilerledikçe hem mizah hem de gerilim unsurlarının bünyesine başarıyla yerleştirilmiş olması ise filmi ilginç kılan bir diğer yönü. Aynı zamanda Vera karakterini canlandıran Tilde von Overbeck‘in de filmin atmosferine olabilecek en iyi şekilde uyum sağlamış olmasını da belirtmeden geçmek istemiyorum.
İlk yorumu siz yazın!