Puglia: Çizme'nin Topuğu
Puglia bölgesi ideal bir yaz destinasyonu olmasının yanında henüz yeni yeni keşfedildiği için henüz turist yoğunluğundan bunalmamış. Bu bölgeyi gezmek için en merkezi yer Bari şehri. Buradan tren ile Puglia bölgesindeki irili ufaklı tüm köy, kasaba ve şehirlere ulaşmak çok kolay: Polignano a Mare, Monopoli, Alberobello, Ostuni, Brindisi, Lecce, Otranto, Gallipoli ve Taranto… Biz de bunlardan Gallipoli ve Taranto hariç hepsine uğradık.
Bari
İzmir’e benzeyen sakin, güneşli, güzel bir şehir olan Bari, Napoli’den sonra güney İtalya’nın en büyük liman şehri. Tıpkı Kordon boyu gibi uzanan deniz kıyısındaki palmiyelerle çevrili ana caddesi ve karşısındaki Normanno Svevo kalesi , Teatro Pettruzelli, Palazzo del Governo tarihi yapılardan sadece birkaçı. Şehrin tam göbeğinde yer alan Eski Şehir bölgesi ise mutlaka görülmesi gereken yerler arasında.
Eski şehir hem mimarisi hem de burada hala yaşamakta olan sakinleriyle ayrı bir dünya. Bir sokakta el yapımı orchiettelerini hazırlayan Barili kadınlar diğer bir sokakta balkonlardan sarkan çamaşırlar, bir başka köşede de aylaklık yapıp sohbet eden erkekler ile burası dışarıdaki modern şehirden çok farklı.
Buradaki St. Nicholas kilisesi bölgenin en önemli mimari yapısı. Efsaneye göre azizlerin, çocukların, gezginlerin ve yoksulların koruyucusu olarak bilinen St. Nicholas (Noel Baba) öldükten sonra mezarının yanına bu kilise inşa edilmiş.
Bari şehrinin modern kısmını meydana getiren Corso Vittorio Emanuelle caddesi ise alışveriş mağazaları, cafe ve restoranlarıyla hoşça vakit geçirilebilecek yerlerden. Yemek konusuna gelince, İtalyanların Panini diye adlandırdığı sandviçleri hemen hemen her yerde bulabileceğiniz gibi, bunun yanında İtalyanların yerel birası Peroni’yi de denemenizi tavsiye ederim.
Pizza konusuna gelecek olursak, Bari’nin en iyi pizzacısı olarak bilinen ‘Pizzeria Angelo Botta Restaurant’’ı es geçmemek gerekir bence. Burada envai çeşit pizza içinden zevkinize en uygun olanının yanında şarap olarak koyu ve meyvemsi bir kırmızı şarap olan Primitivo di Manduria’yı tavsiye ederim. Pizza sevmeyenler için de domates ve fesleğen soslarıyla sunulan, kulak memesine benzer bir şekli olan, Puglia bölgesinin en ünlü el yapımı makarnası, Orecchiette’yi nerdeyse tüm menülerde görebilirsiniz. Yemekten evvel aperatif olarak Güney İtalyalıların Paskalya kurabiyesi olarak adlandırdıkları ve her tarafta satılan ‘Tarelli’ krakerlerini denemenizi tavsiye ederim.
Bari’den sonra istikametimiz Bari ile Brindisi arasında kalan Itria Vadisi olarak adlandırılan bölge. Buralarda Masseira adı verilen irili ufaklı çiftlik evlerinin yanı sıra son derece şirin ve otantik pansiyonlara da rastlamanız mümkün. Yol boyunca doğal ve özenilmemiş bir bitki örtüsü üzerinde sebze meyve bahçeleri, huni şeklinde taştan yığma çatılarıyla ‘ Trulli’ evlerini görebilirsiniz.
Polignano a Mare
İlk durağımız şirin mi şirin bir sahil kasabası olan Polignano a Mare. Sert kayalıklar üzerine yapılmış beyaz binalar, binaların arasından ortaya çıkan çakıl taşlarıyla dolu bir koy ve turkuaz rengi bir deniz… Dev dalgaların kıyıya vurduğu manzarayı izlerken kulağıma biraz ileride bir sokak çalgıcısının söylediği İtalyanca bir şarkı geliyor. Ziyaretçilerin evlerin kapılarında kısacık şiirler yazdığı şairler sokağından geçerken ruhumu ısıtan bu müthiş İtalyan kasabası için “İşte burası tam aradığım yer” diyorum. Dönüş yolunda bir kafede oturup soluklanırken Aperol Spritz eşliğinde bölgenin ünlü zeytinlerini tatmayı da unutmuyorum.
Alberobello
Ve Alberobello’ya doğru yol alıyoruz.UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Alberobello kasabası huni şeklindeki taş çatılı evleriyle sizi adeta ‘Şirinler’ köyüne konuk ediyor. Kökeni 16 yy.’a dayanan Trulli adı verilen bu evleri insanlar kralın koyduğu ağır vergilerden kaçmak amacıyla bu şekilde inşa etmişler. Söylentiye göre o zamanlar çatısı olan her evden vergi alınıyormuş ve vergi ödemek istemeyen fakir halk da vergi memurları geldiğinde çatının ipini çekerek çatıyı yıkıyorlar ve vergi memurları gittiğinde tekrar inşa ediyorlarmış. Her bir çatının üzerinde görebileceğiniz semboller batıl inançlara göre o evde yaşayanları koruyormuş. Elimizde buranın ünlü bir kirazı olan ‘Ferrovia’ kirazımızı yiyerek tren istasyonuna doğru yol alarak bir sonraki kasabamıza varıyoruz.
Otsuni
Hem tipik mimarisi hem de doğal güzellikleriyle insanın hafızasına kazınan diğer bir kasaba ise Otsuni. Bembeyaz taşlardan yapılmış bu kasaba da, ara sokakları ve meydanları ile güzellik bakımından diğer kasabalar ile yarışıyor. Burada zamanımız kısa da olsa, güzel bir kafeye oturup gelato’muzu (İtalyan dondurması) yemeyi ihmal etmiyoruz.
Lecce
Ve en beğendiğim, sokaklarında kendimi kaybedercesine yürüyerek büyük keyif aldığım şehri en sona bıraktım. Seneler önce Ferzan Özpetek’in ‘Mine Vaganti’ (Serseri Mayınlar) fiminin çekildiği yer. Güneyin Floransa’sı olarak bilinen bu yer, Barok mimarisi ve sarı taştan yapılmış binalarıyla sizi adeta büyülüyor. Eski şehirin içine girdiğinizde her bir dönemeçte sizi muteşem çarpıcı binalar, meydanlar ve kiliseler bekliyor. Gençleriyle dolup taşan meydanlardan en büyüğü St. Oronzo Meydanı. Buradaki Roma Amfitiyatrosu gerçek bir tarihi eser. Duomo meydanı, Piazza Vittorio Emanuele de şehrin kültürünü yansıtan diğer meydanlarından bazıları. Lecce’ye bayılıyorum ve buraya bir daha gelmek için ünlü katedrallerden birinde mum yakıp dua ediyorum.
Otranto
Lecce’den sonra beni pek bir şey açmaz derken kendimi oldukça ihtişamlı bir kaleyle çevrili bir liman şehrinde buluyorum. Fatih Sultan Mehmet tarafından 1480 yılında 13 aylığına Osmanlı tarafından ele geçirilmiş olan bu şehirde Müslüman olmayı reddeden 800 kişi öldürülmüş. Öldürülen İtalyanların kemiklerinin halen Otranto Kalesinde sergileniyor olması da işin üzücü bir boyutu. Otranto’da sahil kenarında biraz gezinerek el yapımı makarna, zeytinyağı ve hediyelik eşyalarımı alarak dönüş yoluna geçiyorum.
Puglia’ya veda ederken, buraya tekrar geleceğim günü şimdiden iple çekiyorum.
Evet, ben galiba tadı damağımda kalan şeyleri çok seviyorum…
İlk yorumu siz yazın!