Hasat Zamanında İtalya ve Makarnalar: Bağlardan Gelen Tarifler
Selvi ağaçlarının arasından altın rengi batan güneş, dağların tepesine konumlanan minik köyler ve yüzlerce yıllık bir taş evin bahçesine kurulan uzun sofra… Peki, bu sofranın başrolünde kim var dersiniz? Tabii ki sevginin ifadesi olan Barilla! İşte, İtalya’ya gitmek için en güzel vakit olan hasat zamanında, bizi bir masaldaymışız gibi hissettiren bağları geleneksel makarna tarifleri ile geziyoruz. Çünkü bize göre büyülü anları, bir tabak makarna ile gerçeğe çevirebilmek mümkün!
Türkçe’ye Kızgın Güneş şeklinde çevrilen “Under the Tuscan Sun” kitabının yazarı Frances Mayes, “Hayat size binlerce olanak sunar. Önemli olan birini görmek.” diyor. Peki, hayatın sunduğu olanakları görebilmek için nereye bakmanız gerektiğini biliyor musunuz? Biz, size bir ipucu verelim: Hasat zamanı geldiğinde İtalya; bizim gibi romantik ruhları hayatın mucizelerine tanık olabilmek üzere bağlarına çağırıyor. Müziğin sesinin yükseldiği, festivallerin başladığı, geleneklerin devam ettiği İtalya’nın bağlarında nefis makarna kokularının peşine düşüyoruz.
İtalya Bağları ve Makarnalar
Toskana
Söz konusu bağ olduğunda hepimizin aklına gelen ilk bölgelerden birinin Toskana olduğuna eminiz. Leonardo da Vinci, Michelangelo, Botticelli gibi büyük sanatçıları yetiştirerek Rönesans’ı başlatan Toskana’da, Dante’nin sözleri hâlâ şehirlerin sokaklarında yankılanmaya devam ediyor. Peki, Toskana’nın kırsalında neler oluyor? Etrüskler Dönemi’nde başlayan bağcılık anlayışı, bütün büyüsü ile devam ediyor. Toskana’nın kültür mirasını şekillendiren üzüm bağları, özellikle Chianti bölgesinde bütün ihtişamı ile bir film sahnesini hatırlatıyor.
Patlıcan, Nane ve Kapari ile Barilla Pappardelle
Toskana’nın geleneksel Pappardelle makarnalarına, Barilla’dan aldığımız ilham ile modern bir dokunuş getiriyoruz.
2 porsiyon için malzemeler: 160 gram Barilla Pappardelle, 150 gram patlıcan, 1 yeşil soğan, 20 gram kapari, taze nane
Hazırlanışı: 1. Patlıcanlarınızı küp şeklinde kestikten sonra önceden ısıttığınız tavanızın içinde zeytinyağı ile pişirin. 2. Ardından köklerini ve sapını küçük parçalar halinde kestiğiniz yeşil soğanı, tavaya ekleyin ve karıştırın. 3. Kapari’yi tavaya ekleyin ve karıştırmaya devam edin. 4. Derin bir tencerede suyu kaynatın. Ardından Barilla Pappardelle makarnayı pakette belirtilen süre kadar haşlayın. 5. Süzdüğünüz makarnayı tavaya ekleyin ve karıştırın. 6. Makarnanızı tabağa alın ve taze nane yaprakları ile süsleyin. Afiyet olsun!
Emilia – Romagna
Şimdi de nefis tarifleri ile İtalyan büyük annelerinin memleketine gidiyoruz. İtalya gibi her bölgesinde başka lezzetli yemekler ile karşılaştığımız bir ülkenin “gastronomi başkentlerinden” biri sayılacak kadar muhteşem yemeklere sahip olan Emilia – Romagna’dan bahsettiğimiz zaman büyük ihtimalle aklınıza; kiremit binalar, dükler ve görkemli bir tarih geliyordur. Bu görkemli tarihin bir parçasını da bölgenin kültürel kimliğinde önemli bir yere sahip olan bağlar oluşturuyor. Emilia – Romagna bölgesinde yer alan bağlar; bu coğrafyanın tarihinde ve ekonomisinde önemli bir rol oynuyor.
Bolonez Sos ile Barilla Tagliatelle
Bolonez sosunun İtalyanca kelime anlamının “Bolognalı” demek olduğunu biliyor muydunuz? İşte biz de bu bölgenin en geleneksel tariflerinden birini geleneksel bir makarna şekli ile bir araya getirdik. Ortaya da nefis bir tarif çıktı!
4 porsiyon için malzemeler: 250 gram Barilla Tagliatelle, 1 kavanoz Barilla Arrabbiata sos, ½ adet doğranmış soğan, havuç, kereviz, ½ çay kaşığı pul biber, 1 diş ezilmiş sarımsak, 100 gram ince doğranmış pastırma, 300 gram dana kıyma, 2 adet defne yaprağı, 10 adet fesleğen, Parmesan peyniri, natürel sızma zeytinyağı, makarna suyu için kaya tuzu, tuz ve karabiber.
Hazırlanışı: 1. Geniş bir tavada biraz yağ kızdırın ve soğan, sarımsak, havuç ve kerevizi, pul biber ve pastırmayla pişirin. 2. Pastırma kahverengileştiğinde kıymayı ilave edin ve topak kalmamasına dikkat ederek pişirin. 3. Tavaya Barilla Arrabbiata sosu dökün ve kaynamaya başlayana kadar ısıtın. 4. Defne yapraklarını ilave ettikten sonra kısık ateşte kapak açık şekilde 15 dakika kadar ara sıra karıştırarak pişirin. 5. Bu sırada tuzlu kaynar suya Tagliatelle’yi ilave edin ve pakette belirtilen süre kadar haşlayın ve süzün. 6. Sosla karıştırın ve bir dakika daha pişirin. 7. Tavayı ocaktan alın ve makarnayı parmesan ile süsleyerek üzerine natürel sızma zeytinyağı gezdirin. Afiyet olsun!
Piyemonte
İtalya’nın kuzeybatısında, Alp Dağları’nın eteklerinde yer alan Piyemonte, özellikle duayenler tarafından her yıl hasat zamanında ziyaret ediliyor. Bağ ziyaretlerine trüf mantarı avlarının eşlik ettiği Piyemonte, bu dönemde Slow Food akımının düzenlediği birçok gastronomi festivalini ağırlıyor. Hem kültürel hem de teknolojik anlamda İtalya’nın en önemli konumlarından biri olan Piyemonte, özellikle mutfağı ile bütün dünya tarafından takip ediliyor.
Trüf Mantarlı Üç Peynirli Barilla Tortellini
Piyemonte’de bağ ziyaretlerinin ardından trüf mantarı avına çıkmaya hevesli olanlar için hem nefis hem de pratik bir tarifimiz var!
6 porsiyon için malzemeler: 1 paket Barilla Collezione Tortellini, 1 su bardağı dana eti suyu, 1 çay kaşığı doğranmış trüf mantarı, 4 yemek kaşığı trüflü tereyağı, ½ su bardağı Parmesan peyniri, ½ su bardağı doğranmış maydanoz, tuz ve karabiber
Hazırlanışı: 1. Büyük bir tencerede suyu kaynatın ve tuz ekleyin. Makarnayı, paketin üzerinde yazan süre kadar haşlayın. 2. Bu sırada bir tavada et suyunuzu kaynatın ve ardından doğranmış trüf mantarlarınızı ekleyin. 3. Süzdüğünüz makarnayı trüf mantarlı et suyu ile karıştırın. Ardından trüflü tereyağını ekleyin. 4. Servis etmeden önce maydanoz ile süsleyin. Afiyet olsun!
Veneto
İtalya bağ turumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Sırada Veneto var! Romeo ve Juliet’e ilham olan, gondolları ile romantizmin seviyesini bir adım yukarıya taşıyan Veneto; sanatın, edebiyatın ve tabii ki gastronominin merkezlerinden biri. Glera üzümü ile bütün dünya tarafından tanınan bölge; ayrıca karnavalları ve bienali ile de dikkat çekiyor.
Spaghetti alla Busara
Veneto’nun geleneksel makarna tarifini evde hazırlamaya ne dersiniz? Barilla Basilico sos ile Spaghetti alla Busara’nın en pratik versiyonunu aşağıda hazırlıyoruz.
2 porsiyon için malzemeler: 160 gram Barilla Spaghetti, 200 gram Barilla Basilico Sos, 12 adet karides, 30 gram ince doğranmış kırmızı soğan, 20 gram zeytinyağı, fesleğen yaprakları, tuz ve taze çekilmiş beyaz biber
Hazırlanışı: 1. Kırmızı soğanı jülyen şeklinde doğrayın ve zeytinyağı ile kavurun. 2. Karidesleri tavada pişirin. 3. Basilico sosunu tavaya ekleyin, birkaç dakika ısınmasını bekleyin ve kenara alın. 4. Bu esnada makarnayı tuzlu kaynar suda al dente kıvama gelene kadar haşlayın. 5. Makarnayı süzün ve tüm malzemeyi nazikçe karıştırın. Son olarak fesleğen yaprağı ile süsleyin. Afiyet olsun!
Umbria
Uçsuz bucaksız yeşillerin arasında minik kasabalar ve rengârenk dar sokaklar görüyorsanız, doğru yerdesiniz. Umbria’ya hoş geldiniz! İtalya’nın ruhani bölgelerinden biri olarak kabul edilen Umbria’nın geçmişi antik çağlara uzanıyor. Antik ritüellerden ilham alan festivallerin devam ettiği bu bölgenin bağları ise uzun bir geleneğin sonucu. Umbria bölgesi, bağlarına paralel siyah trüf mantarları, nefis makarnaları ve pecorino peynirleri ile tanınıyor.
Umbria Tarzı Barilla Spaghetti
Umbria bölgesinin yerel malzemelerini bir araya getiriyor; cacio e pepe’nin modern versiyonunu andıran bir tabak makarna ile karşınıza çıkıyoruz. Detaylar aşağıda.
8 porsiyon için malzemeler: 1 kutu Barilla no.5 Spaghetti, 5 yemek kaşığı trüflü tereyağı, ½ su bardağı rendelenmiş pecorino peyniri, taze öğütülmüş karabiber.
Hazırlanışı: 1. Büyük bir tencerede suyu kaynatın. Makarnanızı paketin üzerinde yazan süre kadar haşlayın. 2. Bu sırada büyük bir kasede tereyağı ve karabiberi karıştırın. Makarnanızın pişirme suyundan yarım bardak ilave edin. 3. Makarnanız piştiğinde tavaya ekleyin ve karıştırın. Ardından üzerine peynir serperek servis edin. Afiyet olsun!
Sevginin ifadesi bir tabak Barilla’dan aldığımız ilhamı, seyahatlerimize ve sofralarımıza taşımak üzere!
Kapak Fotoğrafı: Sven Wilhelm – unsplash.com
İlginizi çekebilir: Sevginin İfadesi’nden İtalya Sahil Kasabaları ve Makarnalar
Monteverdi Ristorante: Şehrin, Her Detayı Özenle Düşünülmüş İtalyanı
Bir restorana girdiğinizde o mekanın şeflerinden mixologist’ine, yaratıcılarından ekibine kadar herkes restoranı “çocuğum gibi” değerlendirmesiyle anlatıyorsa, o mekanın ne kadar özenle kurulduğundan şüphe dahi duymazsınız! Monteverdi Ristorante de tüm ekibin artık “çocuğu gibi” ve özenle düşünülmüş katmanlı detaylarıyla şehrin fark yaratan mekanlarından biri olmaya aday. Güneyin sıcaklığını ve İtalya’nın şıklığını atmosferine katarak güçlenirken, farklı şaraplara uygun kadeh çeşitliliğinden peçete tasarımlarına kadar her detayı düşünülmüş bir İtalyan restoranı burası. Üstelik İtalyan şef Nicole Scandella’nın şefliğindeki restoran, modern-retro atmosferini destekleyen imza tabaklarıyla öne çıkıyor. Gelin bu heyecan verici yeni mekanın hikayesinde ve her biri dikkati hak eden detaylarında bir yolculuğa çıkalım.
“Monteverdi” ismi nereden geliyor, diye sorduğumuzda ekipten aldığımız cevap hem köklü hem de tatlı bir tesadüfün yolcusu: İsmin ilham kaynağı İtalyan besteci, Lombardiya’lı Claudio Monteverdi. Claudio Monteverdi’nin İtalyan ezgileriyle dolu eserleri ve Lombardiya dağlarınındaki rüzgar seslerine İtalyan sofralarının melodisini ekleyince, restoranın atmosferi ortaya çıkmış. Şef Nicole Scandanella’nın da kökleri Lombardiya bölgesinden olunca Monteverdi bütünleşerek tam bir Akdeniz restoranı ruhuna sahip olmuş. Menülerinden peçetelerine kullandıkları logo ise Cremona, Lombardiya dağlarına anlamlı bir atıf…
Restorana girdiğimizde bizi karşılayan yüksek tavanlar ve bir o kadar İtalyan şıklığını yansıtan renk skalası, özenle seçildiği her halinden belli mobilyalarıyla keyifli bir ortam oluşturmuş. Şehrin kalbinde yer almasına rağmen manzarasında tek bir bina dahi görmediğimiz bu restorana içimiz ısınıyor haliyle. Sadece otel içerisinden değil, dış alana açılan kapısından da restorana giriş yapabilme imkanı olması da ayrı bir artı. Geniş alanı fakat bir o kadar da samimi ortamıyla büyülendiğimiz Monteverdi, menü tasarımıyla da şehrin gözdesi olma yolunda ilerliyor.
Başlangıç olarak farklı soslarla zenginleştirilmiş Shrimp Cocktail, garsonların yaptığı buharlı bir sunumla önümüze gelince gözümüzü alamıyoruz. Şef Nicole Scandella, bir sonraki adımda imza tabaklarından biri olan Negroni Tuna’yı anlatmak üzere yanımıza geliyor: “Arkadaşlarımla birlikte olduğum neşeli bir sohbette içilen Negroni kadar lezzetli bir kokteyl daha düşünemiyorum. Bu lezzeti tekrar tekrar yaşamayı ve Aperativo keyfimizi zamana yaymayı düşlerken yaptığım çalışmalar sonucu ortaya neşeli akşam yemeği masalarına yakışacak bir reçete olan Negroni Tuna çıktı.” Yenilikçi yaklaşımlarıyla geleneksel reçetelere farklı bakışlar üreten Scandella, Lombardiya bölgesine has Gremolada sos eşliğinde hazırladığı Milano’nun geleneksel yemeklerinden Ossobuco’yu da restoranın imza tabaklarından biri haline getirmiş. Ekmekler ve grissinilerde kullandığı mayalar ise Scandella’nın anavatanından geliyor. Trüf mantarı ile servis edilen gnocchi’ye ayrıca hayran kalıyoruz, çünkü Scandella bu tabağı büyükannesinin tarifi ile hazırlıyormuş!
Vermut’tan limoncello’ya kadar birçok alkol bazı ve likörü kendileri ürettiklerinden bahsedince, kokteylleri bir de Monteverdi’nin mixologist’i ve bar şefi Zeynep Özgüvenç’ten dinlemek istiyoruz. İtalya’nın meşhur kokteyllerinden Negroni’nin birçok varyasyonunu barındıran kokteyl menüsünün zenginliği karşısında şaşırırken, mavi kelebek çayında demlenmiş cin ile hazırlanan ve Botticelli’nin “Primavera” eserinden ilham alınarak hazırlanmış Negroni Primavera ve İtalya’da tarihin ilk kadın güzel sanatlar öğrencisine ithaf edilerek hazırlanan kokteyl Artemisia ile yemeğimizi taçlandırıyoruz.
Konseptini İtalyan rönesansı ve sanat üzerine kurdukları kokteyller, bu noktada sadece “kokteyl” olarak kalmıyor ve sunumla birlikte bir “içilebilir sanat” halini alıyor! Ayrıca modern sanata da atıfta bulunan kokteyl menüsünde Yayoi Kusama’dan ilham alınarak hazırlanan Negroni Artista isimli bir negroni yorumu da mevcut. Menüde yer alan Negroni Caprese’i sorduğumuzda, Caprese salatası tadını alabildiğimiz bir kokteyl oluşundan bahsediliyor. Duyular arası geçişi başarılı bir şekilde yansıtan restoranda yediğinizi içebiliyor, içtiğinizi yiyebiliyorsunuz aslında!
Alkol seçkisi ise, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen farklı seçeneklerle zenginleştirilmiş. Şarap menüsündeki 294 çeşidin hepsi, 2024 Genç Sommelier Yarışması’nın birincisi olan sommelier Türker Soner Sümer tarafından tek tek seçilmiş. “Hepsi çocuklarım gibi, listeden çıkarmaya kıyamadım” dediği seçkide Sicilya, Piemonte, Toskana gibi bölgelerden getirtilen şaraplar, geldikleri bölgelerin kimlikleriyle bütünleşiyor ve aynı bölgelerden ama farklı segmentlerden oluşan geniş bir yelpazede sunuluyor. Lombardiya’nın yıldız şaraplarından Franciacorta ise, Türkiye’de sadece Monteverdi tarafından servis ediliyor. Yıllandırılabilen bu köpüklü şarabı deneme şansını bulduğumuz için şanslı hissediyoruz.
Restoran, aynı zamanda özel davetlerinizi ve toplantılarınızı hazırlayabilmeniz adına size özel bir oda sunuyor. Ses geçirmez bu oda sayesinde “private” olarak atmosferin ve mutfağın tadını çıkarma şansınız var. Belirli günlerdeki DJ performansları ile genç bir kitleye de hitap eden Monteverdi, geleneksel İtalyan ruhunu yaşatırken günümüzün trendlerini de yakalamayı başarıyor. Dış mekanın ısıtıcıları sayesinde yaz-kış demeden dışarısının keyfini sürme şansımızın olduğunu bilmek mutluluk verici. Genel enerjisiyle bir otel restoranından çok çok daha fazlası olmayı başaran Monteverdi, ekip ruhu ve detaycılığıyla bize kendini hayran bırakırken biz de Şef Nicole Scandella’nın özel tiramisusuyla gecenin kapanışını yapıyoruz.
Şehrin bu yeni ve büyüleyici İtalyan’ına dair daha fazlasını keşfetmek için buraya göz atabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Monteverdi Ristorante
İtalya Sahil Kasabaları ve Makarnalar: Geleneksel Reçeteler ile Gezi Rehberi
Pastel rengi evlerin sıra sıra dizildiği kumsallardan denizden esen rüzgârların limon kokularına karıştığı koylara kadar İtalya, adımımızı attığımız an bütün izlediğimiz romantik filmlerin ilhamının nereden geldiğini bize gösteriyor. Bu filmleri izleyenler ise şunu çok iyi bilir ki bir arkadaş grubunun tatile çıktığı, yaz aşklarının başladığı veya romantik bir kaçamak için gidilen İtalya’da birlikteliğin kutlaması olan bir tabak makarna, her zaman filmin başrolüne geçiyor. O zaman hadi gelin, İtalya kıyılarını bu sefer sahil kasabalarının geleneksel makarna tarifleri ile gezelim.
Büyülü gerçekliklerin yönetmeni Federico Fellini, “Hayat sihrin ve makarnanın karışımıdır.” diyor. Bir akşam yemeğinden sonra kimsenin olmadığı bir tepeye çıktığımızda patlamaya başlayan havai fişekler, bir sokak müzisyeninin şarkısını takip ederken labirent gibi dar sokaklardan ulaştığımız gizli bir sahil ise İtalya’nın sunduğu sihri bize gösteriyor. Peki, makarnalar? Söz konusu İtalya olduğunda makarnaların sihrin ötesinde bir büyülü gerçeklik sunduğunu size söylemeliyiz. Çünkü burada makarnalar; sevdiklerimizle bir araya gelip hayatın o sihirli yanlarını kutlamamız için asıl sebep.
İtalya Sahil Kasabaları ve Makarnalar
Portofino, Cenova
Hayatımızı makarnalar sayesinde romantikleştirmek üzere çıktığımız bu yolculuğa, ilk İtalya ve Fransa’nın paylaştığı Ligurya Denizi’nin kıyılarında kalan bir riviera kasabası ile başlıyoruz. Söz konusu İtalya olduğunda sokakların vespalar ile renklenmesine alışık olsak da bu kasabada bizi, evin önünde üstü örtülerek park edilmiş kayıklar karşılıyor. Hayatın sahil kıyısından daha çok kasabalar arasında bir tekne yolculuğu ile ilerlediği Portofino’da denizden esen rüzgârlar, iştah açan fesleğen kokuları ile karışıyor.
Linguine alle Vengole
Portofino’ya hemen gidemeyecek olsak da Portofino’nun tadını soframıza getirebilmemiz mümkün. Tabii, bunun için sihirli bir değneğe ihtiyacımız yok. Yalnızca hangi malzemeleri kullanacağımızı bilmemiz yeterli. Portofino’nun geleneksel Linguine alle Vengole tarifi aşağıda.
4 porsiyon için malzemeler: 350 gram Barilla Linguine, 180 gram Pesto Barilla, 16 adet soyulmuş ve damarlı karides, 150 gram kabaca doğranmış yeşil fasulye, 1 adet arpacık soğanı, 2 çorba kaşığı natürel sızma zeytinyağı, tuz ve karabiber
Hazırlanışı: 1. Büyük bir tencerede su kaynatın. Su kaynarken tuz ekleyip Linguine’yi ilave edin ve paket üzerindeki süre kadar haşlayın. 2. Büyük bir tencerede ince dilimlenmiş soğanı biraz zeytinyağı ile pişirin. Soğan altın rengini alıp yumuşadığında karidesleri, tuz ve karabiberi ekleyin ve birkaç dakika daha pişirin. Ateşin üstünden alın ve kenara koyun. 3. Makarnayı süzmeden 4-5 dakika önce makarnayla birlikte pişmeleri için yeşil fasülyeleri ekleyin. 4. Makarnayı fasülyeler ile birlikte süzün. Süzerken suyundan bir miktar ayırıp karideslerin olduğu tencereyi ocağa alın ve makarna ile makarna suyunu da ekleyerek hafifçe soteleyin. 5. Makarna suyunu çektiğinde ateşten alın ve Pesto Barilla’yı ekleyin. Sosu makarnaya eşit ölçüde yedirmek için iyice karıştırın ve hemen servis edin. Afiyet olsun.
Nerano, Napoli
İtalya’da geçen birçok romantik filmin başlangıç noktasına doğru ilerliyoruz: Amalfi Kıyıları! Dağların yamacındaki rengârenk evlerin karşısına park etmiş teknelerin, limon ağaçları tarafından saklanmış koyların güneyine doğru indiğimizde ise karşımıza şirin bir balıkçı kasabası olan Nerano çıkıyor. Amalfi Kıyıları’ndaki turistlerin aksine daha çok İtalyanlar’ın tatil için gelmeyi tercih ettiği bu kasaba, dar sokakları ve keşfedilmemiş koyları ile antik çağlardan bugüne uzanan sırları içinde barındırıyor.
Spaghetti alla Nerano
Bu kasaba her ne kadar turistlerin akınından uzak kalmış dinlendirici bir atmosferi ile dikkat çekiyor olsa da tüm dünya kendisini bir makarna tarifi ile tanıyor. İşte, kasabanın adını taşıyan Spaghetti alla Nerano tarifi hakkında bütün detaylar, bizim minik bir dokunuşumuz ile aşağıda.
2 porsiyon için malzemeler: 160 gram Barilla Spaghetti, 1 çorba kaşığı Pesto Barilla, 300 gram kabak, 1 diş sarımsak, 70 gram Provola peyniri, fesleğen ve taze otlar, natürel sızma zeytinyağı, tercihiniz kadar tuz ve karabiber
Hazırlanışı: 1. Kabakları ince dilimler halinde kesin. Daha sonra yapışmaz tavada sarımsaklarla birlikte kızartın. 2. Kızarttığınız kabakların yağını çekmesi için üzerine bir kâğıt havlu serin. Bu işlemin ardından kabaklarınızı tuz ve karabiber ile tatlandırın. 3. Kabaklarınızın yarısını ezip ardından bir kaşık Pesto Barilla ve sızma zeytinyağı ile krema kıvamına getirin. 4. Bu sırada derin bir tencerede makarnanız için suyu kaynatın. Barilla Spaghetti makarnanızı kutusunda belirtilen süre kadar haşlayın. 5. Kabak kremanızı, kızarttığınız kabakları ve makarnayı tavaya ekleyerek ısıtın. 6. Üzerine Provola peyniri rendelediğiniz makarnanız servise hazır. Afiyet olsun.
Tropea, Vibo Valentia
Şimdi de Calabria bölgesinde kayalıkların üzerine kurulmuş bir sahil kasabasına doğru yola çıkıyoruz. Beyaz kumsalların ve kristal mavisi bir denizin iç içe geçtiği Tropea’da yukarı çıktığınızda dar sokakları ve pastel rengi evleri ile minik bir kasaba sizi karşılıyor. Kayalığın üzerinde yer alan Santa Maria dell’isola Manastırı, bu kasabanın ikonik yapılarından birini oluştururken taze balıklar, taze ot kokuları ve yabani mantarlar; nitelikli malzemelerden oluşan sade bir İtalyan mutfağına işaret ediyor.
Yabani Mantarlı Calabria Tarzı Acı Soslu Barilla Penne
Tropea’nın mantarlarına Calabria bölgesinin acı dokunuşunu getiriyoruz. Geleneksel bir makarna tarifinin detayları aşağıda.
8 porsiyon için malzemeler: 1 kutu Barilla Penne, yarım kilo tercih ettiğiniz taze mantarlar, 400 gram dilimlenmiş domates, yarım su bardağı rendelenmiş Romano peyniri, 1 diş dilimlenmiş sarımsak, 1 çay kaşığı taze kekik, tercihiniz kadar pul biber, tuz ve karabiber
Hazırlanışı: 1. Derin bir tencerede suyu kaynatın. Barilla Penne makarnanızı paketteki süre kadar haşlayın. 2. Bu arada zeytinyağını sarımsak ve pul biberle bir dakika soteleyin, ardından mantarları ekleyin ve yüksek ateşte yaklaşık 10 dakika kadar kızartın. 3. Domatesleri ekleyin, tuzlayın ve kaynamaya bırakın. 4. Makarnayı süzün ve mantar sosuyla karıştırın. 5. Servis yapmadan önce peyniri ve kekiği ekleyin. Afiyet olsun.
Taormina, Sicilya
İtalya’nın ana karasını geride bırakıp Sicilya’ya doğru yelken açma vakti. Etna Dağı’nın yakınında muhteşem deniz manzaraları ile dünyaya adını duyurmuş Taormina’ya konuk oluyoruz. Antik Yunan izlerinin Nordik, İspanyol ve Arap kültürleri ile harmanlandığı bu minik kasaba, özellikle Antik Tiyatro’da gerçekleşen Taormina Film Festivali ile tanınıyor.
Ton Balığı, Kapari ve Zeytin ile Barilla Fusilli
Taormina bölgesinin lokal malzemeleri ile hazırlanan Ton Balığı, Kapari ve Zeytin ile Barilla Fusilli tarifi hakkında bütün detaylar aşağıda.
2 porsiyon için malzemeler: 160 gram Barilla Fusilli, 150 gram ton balığı, 20 gram kapari, 40 gram siyah zeytin, 1 tutam taze nane, 2 yemek kaşığı natürel sızma zeytinyağı, tercihiniz kadar tuz ve karabiber
Hazırlanışı: 1. Derin bir tencerede makarnanızın suyunu kaynatın. Ardından Barilla Fusilli makarnanızı kutusunda belirtilen süre kadar haşlayın. Makarnanızı haşladıktan sonra süzün ve oda sıcaklığına gelene kadar soğutun. Bu sırada makarnanızın birbirine yapışmasını önlemek için biraz yağ ekleyebilirsiniz. 2. Orta ateşte ısıttığınız tavanızın üzerine 1 yemek kaşığı zeytinyağı ekleyin. Ardından kapari, siyah zeytin ve ton balığınızı ekleyin. Bir süre ısıtın. 3. Bu sırada ayrı bir kâsenin içerisine 1 yemek kaşığı zeytinyağı, tuz, karabiber ve nane ekleyip karıştırın ve tavaya ekleyin. 4. Makarnanızı sosun içine ekleyin ve güzelce karıştırın. Taze nane ile servis edebilirsiniz. Afiyet olsun.
Marzamemi, Sicilya
Sicilya’nın güneyine doğru indiğimizde geniş bir meydanın balık restoranları ile dolduğu, taş evlerin pitoresk bir görüntü ile bize göz kırptığı Marzamemi kasabasına varıyoruz. Özellikle ton balığı ile dikkat çeken bu kasaba, yaz boyunca Avrupa’nın birçok noktasından gelen dalgıçları ağırlıyor. Tarihin dokusunun lezzetli bir balık mutfağı ile harmanladığı bu kasaba, İtalya’nın gizli noktalarından biri olarak keşfedilmeyi bekliyor.
Barilla Napoletana Sos ve Ton Balığı ile Barilla Tam Buğdaylı Spaghetti
İtalya’nın yaz güneşini denizin kokuları ile birleştirdiğimiz tarifin detayları aşağıda.
8 porsiyon için malzemeler: 350 gram Barilla Tam Buğdaylı Spaghetti, 400 gram Barilla Napoletana Sos, 200 gram ton balığı, 10 adet kiraz domates, 1 diş sarımsak, yarım adet doğranmış kırmızı soğan, 1 chilli biberi, 2 yemek kaşığı zeytinyağı
Hazırlanışı: 1. Derin bir tencerede suyu kaynatın. Kaynadıktan sonra suyunuza litre başına 7 gram olacak kadar tuz ekleyin. Barilla Tam Buğday Spaghetti makarnanızı paketin üzerinde belirtilen süre boyunca haşlayın. 2. Bu sırada yapışmaz geniş bir tavada soğanı ve sarımsağı zeytinyağında pişirin. Soğan altın rengine döndüğünde sarımsağı çıkarın ve ince dilimlenmiş biberi ekleyin. Daha hassas bir tat için biberin çekirdeklerini çıkarın. 3. Ton balığını ve Barilla Napoletana sosunu tavaya ekleyin. Dörde bölünmüş kiraz domateslerinizi sosa ekleyin ve karıştın. Ardından birkaç dakika kaynamaya bırakın. 4. Makarnanızı süzün ve tavanıza ilave edin. Afiyet olsun.
Bonus: Katanya’ya Bağlı Sahil Kasabaları, Sicilya
İtalyan sahil kasabalarındaki gezimizi tamamlamadan önce son olarak Katanya’ya uğramak istiyoruz. Birçok küçük sahil kasabasının bağlı olduğu bu şehir, İtalya’nın ünlü bestecisi Vincenzo Bellini’nin Norma isimli operasından gelen Pasta alla Norma ile tanınıyor. Rivayete göre Bellini’nin operasından çok etkilenen Sicilyalı bir şef, Pasta alla Norma tarifini yaratıyor. Pasta alla Norma, Santa Maria La Scala, Aci Trezza gibi Katanya’nın etrafındaki minik sahil kasabalarında popüler ve geleneksel bir lezzet olarak karşımıza çıkıyor.
Pasta alla Norma
Dünyaya “Büyük Annelerin Makarnası” şeklinde yayılan fakat aslında ilhamını bir operadan alan Pasta alla Norma tarifi hakkında bütün detaylar aşağıda.
4 porsiyon için malzemeler: 1 paket Barilla Penne, 680 gram kesilmiş domates, 680 gram patlıcan, 1 yemek kaşığı rendelenmiş sarımsak, 3 veya 4 adet acı biber, yarım bardak doğranmış maydanoz veya fesleğen, yarım bardak ricotta peyniri, tercihiniz kadar zeytinyağı, tuz ve karabiber
Hazırlanışı: 1. Patlıcanları çok ince olmayacak şekilde dilimleyin. Bol zeytinyağında patlıcanınız kızarana kadar pişirin. Kızaran patlıcanlarınızı kâğıt havlu sermediğiniz bir tabağa alın 2. Derin bir tencerede Barilla Penne makarnanızı kutuda belirtilen süreye göre hazırlayın. 3. Kızarttığınız patlıcandan kalan zeytinyağının üzerine tercih ederseniz biraz daha zeytinyağı ekleyin. Ardından orta ateşte tavanıza sarımsak ve acı biberlerinizi ekleyin. Sarımsaklarınız renk aldıktan sonra domates kekik, tuz ve karabiber ekleyin. Sosu karıştırmayı unutmayın. 4. Sosunuza daha önceden kızarttığınız patlıcanlar, ardından ise makarnanızı ekleyin. 5. Makarnanızı, üzerinde maydanoz veya fesleğen ve ricotta peyniri ile servis edin.
Sevginin ifadesi olan bir tabak makarnadan aldığımız ilham ile çıkacağımız seyahatlerde buluşmak üzere.
Kapak Fotoğrafı: Gabriella Clare Marino – unsplash.com
İlginizi çekebilir: Sevginin İfadesi’nden İtalya Yaz Destinasyonları ve Makarnalar
Bari: Güneydoğu İtalya’nın Sıcak Şehrinden Notlar
İtalya’nın Güneydoğusu’nda Adriyatik Denizi kenarında bir liman kentine kısa bir yolculuk… İtalya seyahatlerinde ilk akla gelen ilk iki şehrin Roma ve Milano olduğunu sanıyorum. Kesinlikle İtalya seyahatinde bu şehirler de olmalı kabul ediyorum ancak gerçek İtalya’yı kesinlikle güneyde yaşayabilirsiniz. Puglia bölgesinin başkenti olan Bari, size İtalya’yı daha çok sevdirecek!
Bahsetmiş olduğum bu dar sokaklar, sakinleri tarafından her sabah yıkanıyor. Enteresan değil mi? Şanslıysanız, yerel halkın sokaklardaki taş döşemeleri köpürttüklerine şahit olabilirsiniz. Bir de bunun üstüne yıkanan çamaşırların sokaklarda ve balkonlarda kurutulması kokunun şiddetini daha da arttırıyor.
Aziz Nikolaos Bazilikası namıdiğer Noel Baba’nın Kilisesi
Eski şehrin dar sokaklarında yürürken, eğer alerjik bi bünyeye sahip değilseniz sabun kokusunu içinize çekin… Ama muhteşem Aziz Nikolaos Bazilikası ile tanışırken hapşırık krizleri yaşayabilirsiniz. 😊
Dünyanın her yerinden, özellikle Doğu Avrupa’dan hacılar, Rus Ortodoks Şapeli’nin yanındaki Aziz Nikolaos’un mezarının dibinde dua etmek için Bari’ye geliyor. İşin ilginç tarafını ise şimdi okuyacaksınız: Aziz Nikolaos yani daha bilinen adı ile Noel Baba’nın mezarı Antalya’nın Demre ilçesinde bulunmuştu. Daha sonrasında ise İtalyan denizcilerce buraya, Bari’ye getirildiğine inanılıyor. Bu bazilika ise onun şerefine yapılmış bir kilise.
Yeme İçme Notları
Martinucci Laboratory
Kahvaltı için kahve ve kruvasan demeyeceğim elbette. Martinucci Laboratory’i Mercantile Piazza’da çok kolay bulacaksınız. İşte orada harika bir espressonun yanında belki de onlarca pasticciotto ricotta e pistachio yiyebilirsiniz. Abartmıyorum. Bir daha bunun için bile İtalya’ya uçak bileti alınır. Mekânın linkini buraya bırakıyorum.
Vogliadiscobar
Yine Piazza Mercantile’de güzel kokteyllerin yanında lezzetli bruschettalar tadabileceğiniz oldukça sevimli bir mekan. Açık havada dışarıdaki masalarda oturursanız sokak sanatçılarının resitallerine eşlik edebilirsiniz.
Bio 72
Ana meydandaki bir diğer restoran. Akşamüstü burada lokal lezzetleri deneyebilirsiniz. Makarnalar başarılı. Akşamüstü diyorum çünkü gece uzun ve ilerleyen saatlerde; harika peynir tabakları ile ev yapımı çok lezzetli kırmızı şaraplar için Voglia’ya tekrar uğramalısınız.
Grotta Palazzese
Dünyanın en romantik restoranı nerede diye Google’a sorsanız, ilk sayfalarda kesinlikle karşınıza çıkacak bir mekan. Hem a la carte hem de tadım menüsü mevcut. Kötülemek istemiyorum ancak biz personelin yaklaşımından ve servisten çok memnun kalmadık. Özellikle yemekler şişirilmiş bir balon ancak romantik ve unutulmaz bir akşam yemeği için kişi başı 200€ ödemeye hazırsanız, burası muhteşem bir yer. Ambiyans 180€ geri kalan 20€ ise bence yemekler… Yine de tecrübe etmeye değer! Rezervasyon için buraya bakabilirsiniz.
Bari’den Ayrılma Vakti
Bari’nin yakın çevresinde kolay ulaşabileceğiniz pek çok küçük şehir bulunuyor. Bari Centrale’den Lecce yönüne giden ItaliaRail trenini kullanarak tek yön 5€ gibi bir ücrete Polignano’ya geçebilirsiniz. Sefer sıklığı konusunda endişeniz olmasın, frekanslar oldukça sık… 40 dakika süren bu yolculuk oldukça konforlu. Muhteşem manzarada denize girmeye hazır mısınız? Tren biletlerine ve saatlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Polignano a Mare
Eminim bu yeri bir yerlerden tanıyorsunuz. Cümleler kurarak buranın güzelliğini bozmak istemiyorum. Sadece bu küçük şehirde deniz mahsüllü sandviç yemeyi ve dilim pizzacıyı bulmayı unutmayın. Yer ismi ve lokasyon vermeme gerek yok. İster istemez karşınıza çıkacak…
Fotoğraf: Berkay C.
İlginizi çekebilir: Damla Anol Erol’dan Puglia Mutfağı
Immaculate: İtalyan Kırsalında Manastır Gerilimi
Sydney Sweeney ergen yaşlarındayken bu filmin seçmelerine giriyor, fakat proje o dönemde rafa kaldırılıyor. Seneler sonra Euphoria ile parlayan oyuncunun gitgide artan popülaritesinin de katkısıyla proje Sydney Sweeney önderliğinde tekrar masaya yatırılıyor. İyi bir fikrin ortalama seviyede işlendiği bu hikayeyi sürükleyen kişi de oyuncunun ta kendisi aslında. Daha önce beraber çalıştığı yönetmen Michael Mohan ile bir kez daha bu filmde buluşan Sweeney, yönetmenin atmosferik gerilim konusundaki yetenekleri dışında çok da sırtını yaslayabileceği bir duvar olmadığının farkında. Bu anlamda ortaya saygı duyulası bir performans koyuyor. Michigan’ın küçük bir kasabasından, İtalyan kırsalında küçük bir kasabaya manastır transferi gerçekleştiren Cecilia’nın hikayesi, seyir keyfi yüksek, şiddet dolu çerezlik bir gerilim vadediyor.
Film daha ilk sahnesinde katolik manastırından kaçmaya çalışan bir rahibe kızcağızın başına gelen aşırı talihsiz olayla açılıyor. Buradan anlıyoruz ki bu manastırın arkasındaki ‘güç’ pek hayırlı bir güç değil. Sonrasında tabii ki de bu şer dolu manastıra ana karakterimiz geliyor, elinde İtalyanca’ya giriş kitabı ve İncil ile adeta Erasmus’a yeni gelmiş öğrenci heyecanıyla yanıp tutuşuyor. Dil bariyerini aşma konusunda zorluklar çekeceği aşikar ama arkadaş edinme konusunda neyse ki şanslı. İlk günleri ufak tefek jumpscare yaşatan anlar haricinde görece iyi geçiyor hatta. Devamında da eski biyolog ve genetikçi olan rahibin kendisine olan fazla yumuşak yaklaşımlarıyla iyice gevşiyoruz. E iyi ama bu manastırda birinin kötülük timsali olması gerekiyor, peki bu kim…
Editör Notu: Yazını devamı spoiler içermektedir.
Rahibin kızın ağzından laf almaya çalışıyor gibi yaptığı anlarda meğer 7 dakikada hayata geri döndüğü olaya kızdan daha fazla hakim olması, kız hamile kalınca kızın kendisinden daha çok şaşırmış numarası yapmalar vesaire derken, Cecilia’yı akıl oyunlarıyla adeta tuş edişine saygı duymak gerekiyor. Gerçi genetikçi olduğunu ilk söylediğinde insan bir acaba diyor ama yine de asıl amacının ve planının bu şeytani gebelik süreci olduğunu öğrenince amansızca ürperiyoruz. Cecilia’nın tavuk yardımıyla kaçış çabası, onu artık komple ele veriyor, o andan itibaren kimsenin hiçbir şeyden korkusu kalmıyor ve manastır içerisinde küçük bir diktatörlük oyunu izliyoruz. Herkesin Meryem Ana muamelesi yaptığı Cecilia, iyi ki kendini bu şöhrete kaptırmıyor. Final sekanslarında gerçekle yüzleştikten sonra bileğine kuvvet dedirtecek anlarla başka bir çeşit şöhrete yelken açıyor.
İçerideki herkesi tek tek domino taşı gibi devirmeye başladığında anlıyoruz ki bunun sonu genetikçi rahibe dokunacak. Fakat çok da kolay olmuyor tabi. Laboratuvarına kitleyip yaktığını zannettiği adam, iyi pişmiş biftek gibi kurtuluyor ve kıza kan kusturmaya devam ediyor. Çok geç olmadan adamı ekarte etmeyi beceren Cecilia’yı olabildiğince zorlu bir görev bekliyor finalde. Filmin en iyi sahnesi de burası belki. Can hıraş tek başına doğurduğu ‘şeyi’ büyükçe bir taş ile piyasadan kaldırıyor. Filmde benim için o sahnenin verdiği huzursuzlukla yarışabilecek tek bir sahne daha vardı belki, o da İsa’nın çarmıha gerilişinde kullanıldığı iddia edilen kutsal çivinin haşin bir şekilde kullanıldığı o an… Favori yan karakterim ise Cecilia’nın doğruları konuşmaktan çekinmeyen arkadaşı oldu.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Collider
İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Challengers
Ripley: Steven Zaillian’dan İtalyan İşi Bir Mini Dizi
Patricia Highsmith’in Yetenekli Bay Ripley romanından uyarlanan, Matt Damon, Jude Law ve Gwyneth Paltrow’un başrollerinde olduğu 99 yapımı filmi bir çok sinemasever hatırlar, izlememiş olsa da bilir. Çok yakın zamana dek bir kez daha ekranlarda göreceğimizi bilmediğim bu hikayenin, yeni ne sunabileceğine dair şüphelerim vardı. Bir taraftan da harikulade bir polisiye olmasından ötürü büyük bir merak da beslediğimi itiraf etmeliyim tabi. Yönetmenlik koltuğunda The Night Of isimli şahane mini dizinin yönetmeni Steven Zaillian’ın da oturduğunu öğrenince iyice keyiflendim. Ripley’nin son bölümü bittiğinde de şuna karar verdim, bir gün elime mini dizilik iyi bir senaryo geçerse, bizzat bu yönetmenin kendisiyle iletişime geçmem gerekiyor… Şaka bir yana, ortaya çıkardığı steril, göz alıcı ve hatta epik sayılabilecek bu işin hakkını fazlasıyla teslim etmek gerekiyor.
Dizinin konusu şu, Tom Ripley adında hali vakti pek de yerinde olmayan bir adam, çeşitli kurnazlıklar ile hali vakti fazlasıyla yerinde olan Dickie Greenleaf isminde bir adamın peşine düşüyor. Sırf bunun için Amerika’dan kalkıp Napoli yakınlarındaki sahil kasabası Atrani’ye gidiyor. Bu kısımları nasıl finanse ettiğiyle ilgili detayları izlerken öğreneceksiniz. Hedefine aldığı bu zengin adamın hayatı, Tom’u resmen kendinden geçiriyor. Her türlü fitne fesat varyasyonuyla karşısındakinin aklını alabilecek güçte sinsileşebilen Tom, çok yavaş bir şekilde Dickie’nin hayatına doğal yollardan sızmaya başlıyor. Dickie, Tom’a tam anlamıyla güvenmeye başladığı andan itibaren sıkıntıların ardı arkası kesilmiyor…
Editör Notu: Devamı spoiler içermektedir.
Öncelikle dizinin iki negatif yanından bahsetmek istiyorum. Birincisi siyah beyaz olması. Şu Amalfi kıyılarını cayır cayır tüm renkleriyle resmedebilecekken siyah beyaz bir atmosfer kurulması büyük hayal kırıklığı. Hele ki bu kadar kusursuz bir sinematografi varken ortada, yazık olmuş. Tabi bu yönetmenin bir meydan okuması olarak da yorumlanabilir ama benim fikrim değişmiyor. İkincisi ise bir tık sıkıntılı casting tercihleri. Dickie Greenleaf ve Marge Sherwood ikilisi pek de izleyiciyi ikna edemiyor gibi. 99 yapımı filmdeki ikilinin karizması ve güzelliği yüzünden böyle düşünüyor olabilirim, ister istemez kıyaslama yapıyorum. Bu yeni ikilide, modern tabirle ciddi bir aura eksikliği var… Andrew Scott “yaşlı” bir Ripley karakterine hayat vermesine rağmen su gibi akıyor mesela, her türlü açığı kapatabilecek güçte bir performans veriyor.
Dizinin iyi yönleri çok daha fazla. Ripley’nin 3. bölümde işlediği cinayetin muhteşem bir kısa film tadında olması çok hoşuma gitti. Hatta dizinin genel epizodik hali muhteşem işliyor bence, roman okuyor hissiyatını verme konusunda çok başarılı. Ripley’nin soruşturulduğu sahnelerdeki gerilim, İtalyan dedektifle arasında dalgalanan o tansiyonlu anlar da harikulade. Kimlik hırsızlığı, cinayet vs. derken akla gelebilecek tüm suçları sırasıyla işlemeye başlayan Ripley’nin ortaya koyduğu anti kahraman performansı, benim yakın zamanda izlediğim dizilerde pek de görmediğim cinstendi. Yönetmenin kurduğu kadrajlar, kurgusal anlamdaki bazı cesur hamleler, Patricia Highsmith’in uzun uzadıya betimlediği anları gözler önüne serercesine esneyen o sekanslar. Her anlamda çok iddialı ve gösterişli bir iş olduğunu düşünüyorum bu dizinin. Umarım izleyenler de keyif almıştır.
Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Netflix
İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Yannick
İtalyan Sineması ve Makarnalar: Sinema ve Gastronomi Rehberi
Işıklar kapanıp perde açıldığı zaman hepimiz Cinema Paradiso’daki Totò gibi hayatımızın “o film” ile değişeceğini düşünen bir çocuğa dönüşmüyor muyuz? Yaşamın tüm renklerine rağmen belki de en çok, o eski siyah beyaz İtalyan filmleri ile tutkularımızın hiç önceden bilmediğimiz tonlarına şahit oluyor; o Hollywood’tan aşina olduğumuz mutlu sonlar gerçekleşmediğinde hayatın gerçekliği içerisinde güzelliği keşfetmeyi öğreniyoruz. Peki, hayata dair bu detayları biraz renklendirmeye ne dersiniz? Bizim bir sırrımız var! İtalyan sinemasının büyüleyici yeteneği Sophia Loren, sahip olduğu her şeyi makarnaya borçlu olduğunu söylüyor. O zaman hadi gelin; hayatın sade detaylarında bütün tutkuları gün yüzüne çıkaran İtalyan sinemasını makarna tarifleri ile renklendirelim!
Oscar, Altın Ayı, Palme d’Or… Sinemaya dair verilen bütün ödüller bir sokağa dizilecek olsaydı sanıyoruz ki İtalya’nın sokakları bir kez daha açık hava müzesine dönüşürdü. Peki, bunu nasıl başarıyorlar dersiniz? İtalyan yönetmenlerinin ulusal bir kimlik gibi yaklaştıkları sinema anlayışlarının yolu tutkulardan, ihtirastan, dostluktan ve aşktan geçiyor! Çünkü İtalyan oyuncu Giancarlo Giannini’nin de dediği gibi “İtalyan sineması; farklı renkleri, şekilleri ve hikâyeleri bir araya getiren bir mozaik.” Bu mozaik size başka bir şeyi daha hatırlatıyor mu? Tabii ki farklı kokuları, tatları ve dokuları bir araya getiren İtalyan makarnalarından bahsediyoruz! İtalyan sinemasının en sevdiğimiz filmlerini, izlerken canımızın çektiği makarna tarifleri ile araştırıyoruz!
İtalyan Sineması
Sinemanın yedinci bir sanat dalı olarak kabul edilmesini Cahiers du Cinéma’nın çoğunlukla Fransız olan eleştirmenlerine borçlu olabiliriz fakat yeni gerçekçilik akımı, auteur yönetmenleri ile bu sanatın yeni bir boyuta ulaşmasını sağlayanlardan biri de İtalyanlar! Örneğin; “Western” türünün İtalyan yönetmenler tarafından çekilen versiyonlarına “Spaghetti Western” deniyorken sanıyoruz ki İtalyan sineması ile makarnanın ne kadar iç içe geçtiğini söylememize gerek yoktur! Ayrıca İtalyan sinemasının bel kemiğini oluşturan yeni gerçekçilik akımı, ulaşabilir olduğu için “makarnaları” kullanarak sinema dilinde bir ortak değer bile yaratmayı amaçlamıştı. Tabii ki sinema tarihi için makarnalar yalnızca İtalya’nın değerli bir simgesi değil. 1993 yılında Barilla’ya çekeceği reklam için yolu İtalya’ya düşen sürrealist yönetmen David Lynch de bu İtalyan makarnalarını filmografisine katıyor ve usta yönetmen Federico Fellini ile aynı dönem dostluğunu ilerletiyor! O zaman İtalya’dan bütün dünyaya farklı sevgi türlerini ifade etmenin bir yolu olarak yayılan makarnaları, klasik İtalyan filmleri ile bir kez daha hatırlayalım! Hem de bu sefer o çok canımızın çektiği makarnaları evde hazırlayabilmemiz için tariflerimiz var!
İtalyan Filmleri ve Makarna Tarifleri
Un Americano a Roma (1954)
Steno ismi ile tanıdığımız İtalyan sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri olan Stefano Vanzia, 1954 yılında yayımladığı filmi Un Americano a Roma ile İtalyanlara dair edinilmiş basmakalıp fikirler ile bir oyun oynuyor. Vanzia’nın Amerikan kültürüne özenen Nando Moriconi karakterini takip ettiği bu filmde karakterimizi çoğunlukla İtalyanca konuşmayı reddederken İngilizce konuşmaya çalıştığı ve başarısız olduğu anlarda seyrediyoruz. Yalnız Moriconi, film boyunca ne kadar İtalyan kültüründen kendini uzak tutmaya çalışsa da yalnızca bir sahnede gerçek kimliğine dönmekten kendini alıkoyamıyor! Tabii ki “Annesinin Makarnası’nı” yediği sahneden bahsediyoruz!
Mama’s Pasta
Her ne kadar Un Americano a Roma filminde Moriconi’nin annesinin makarna tarifini tam olarak öğrenemiyor olsak da tahmin etmesi zor değil! Roma’da yaşayan Moriconi’nin annesinin bu sade makarnası yalnızca tek bir tarifi işaret ediyor: Cacio e pepe!
4 porsiyon için malzemeler: 1 kutu Barilla Spagetti, 1 yemek kaşığı karabiber, 2 su bardağı Pecorino peyniri
Hazırlanışı: 1. Barilla Spagetti makarnalarınızı kutusunda belirtilen süre kadar tuzlu suda haşlayın. Makarnanızı süzerken pişirme suyunda 2 bardak ayırmayı unutmayın. 2. Tavanızı orta ateşte ısıtın. Ardından karabiberlerinizi herhangi bir yağ eklemeden tavanızın içerisinde kokusu çıkana kadar kızartın. Ardından makarnanızı süzerken ayırdığınız pişirme suyundan bir bardak ekleyin. 3. Bir kâsenin içerisinde 2 su bardağı Pecorino peynirinizi bir bardak makarna pişirme suyu ile karıştırın. 4. Tavanızın altını kısın ve süzdüğünüz makarnaları ekleyin. Daha sonra kâsenizdeki peynirli sosu da ilave edin ve iyice karıştırın. Makarnanız hazır. Afiyet olsun!
Miseria e Nobilità (1954)
Mario Mattoli’nin Eduardo Scarpetta’nın oyunundan beyaz perdeye uyarladığı komedi filmi Miseria é Nobilità, maddi durumu iyi olmayan sokak performansçısı Totò’nun Sophia Loren’in hayat verdiği zengin Gemma ile evlenmek istemesine dayanıyor. Sınıf kavramını komik bir üslup üzerinden eleştirmeyi amaçlayan filmde Totò’nun Gemma’nın kalbini kazanmak için bir aristokrat gibi davranmasını seyrediyoruz. Her ne kadar farklı aksiliklere rağmen Totò bu rolünde ısrarlı olsa da bu başarısı yalnızca aile ile spagetti yiyeceği sofra sahnesine kadar sürüyor. Bir spagetti sahnesi bir insanın “sosyal sınıfını” nasıl ele verebilir diye düşünüyorsanız sizi İtalyan Sofralarının Kırmızı Çizgileri yazımıza alalım.
Spaghetti Pomodoro
Sınıfsal farklılıkları eleştiren Miseria é Nobilità, İtalyan sofrasında önemli bir yere sahip olan yemek yeme kurallarını Spaghetti Pomodoro tarifi ile işliyor. İşte bu sade ve lezzetli tarifin detayları aşağıda!
2 porsiyon için malzemeler: 160 gram Barilla Spagetti, 400 gram doğranmış domates, 20 gram natürel zeytinyağı, 1 diş sarımsak, taze fesleğen, bir tutam şeker, tercihiniz kadar tuz ve karabiber
Hazırlanışı: 1. Domatesleri hafifçe kesin, birkaç saniye kaynar suda bekletin, ardından buzla soğumaya bırakın ve parçalara ayırın. 2. Bir tavayı ısıtın. Ardından zeytinyağınızı ve bir diş sarımsağı ekleyin 3. Tavaya domatesleri, karabiberi, biraz tuz ve şekeri ekleyin. Sosu birkaç dakika pişirin 4. Bu sırada Barilla Spagetti makarnanızı kutusunda belirtilen süre kadar tuzlu suda haşlayın. 5. Süzdüğünüz makarnanızı sosunuzun bulunduğu tavaya ekleyerek karıştırın. 6. Makarnanızı servis ederken fesleğen yapraklarınızı eklemeyi unutmayın. Afiyet olsun!
I Soliti Ignoti (1958)
Mario Monicelli’nin imzasını taşıyan I Soliti Ignoti, ayrıca bizi İtalyan sinemasının jönlerinden Marcello Mastroianni’nin kariyerinin ilk dönemlerine götürüyor. Savaşın ardından İtalya’da yaşanan yoksulluğu göstermeyi amaçlayan bu komedi filmi, bizi bir grup hırsızın hayatına konuk ediyor. Bir tefeci dükkanını soymayı düşünen bu grubun hayatının derinliklerine inerken geleneksel bir İtalyan makarnası ile bu grubun “hırsız” olmanın ötesindeki kişilikleri ile tanışma fırsatı buluyoruz.
Pasta e Ceci
Besleyici değeri, ulaşılabilir malzemeleri ve değişen tarifleri ile Pasta e Ceci’nin I Soliti Ignoti filminde kullanılması aslında bir tesadüf değil! İtalyan ailelerinin kendilerine özgü tarifler ile gelenekselleştirdiği bu çorbanın detaylarını aşağıda paylaşıyoruz!
4 porsiyon için malzemeler: 160 gram Barilla Casarecce, 200 gram haşlanmış nohut, 2 diş sarımsak, 3 kaşık natürel zeytinyağı, 1 demet maydanoz veya biberiye, tercihiniz kadar tuz ve karabiber
Hazırlanışı: 1. Daha önceden soyulmuş ve ezilmiş iki diş sarımsağınızı geniş bir tavada zeytinyağı ile bir dakika kadar kızartın. 2. Ardından tavanıza haşlanmış nohutlarınızı, maydanozunuzu ve 1 bardak suyu ekleyin. Tavanızın kapağını kapatarak yaklaşık 5 dakika malzemelerinizi pişirin. 3. Beş dakikanın ardından tavanızın içerisindeki nohuttan bir kepçe kenara ayırın. Tavanıza iki bardak daha su ve Barilla Casarecce makarnanızı ekleyin. 4. Çok kısık ateşte Barilla Casarecce makarnanızı kutusunda belirtilen süre kadar pişirin. Makarnanızın dibe yapışmaması için sıklıkla karıştırın. 5. Pişirme süresinin ardından kenara ayırdığınız bir kepçe nohutu da çorbanıza ekleyin. Makarna çorbanız hazır. Afiyet olsun!
Roma (1972)
İtalya’nın usta yönetmeni Federico Fellini’nin “Hayat, sihrin ve makarnanın bir araya geldiği bir kombinasyon.” sözünü düşünürsek sürrealist bir ton yakaladığı yarı otobiyografik Roma filminde bir Trattoria’ya konuk olmamıza şaşırmamamız gerek! Federico Fellini’nin Mussolini döneminde Roma’ya gelmesini konu edinen film, hikâye anlatma tekniklerinin sınırlarını aşıyor. Roma’da bir gezintiye çıktığımız bu filmde makarna dostluğun ve hayatın dinamiklerini göstermek için kullanılıyor.
Penne all’Arrabbiata
Geçmişi 1950’li yıllara dönen bu tarif, Roma’nın geleneksel reçetelerinden birini oluşturuyor. Detaylar aşağıda! Hem de çok pratik!
4 porsiyon için malzemeler: 1 kutu Barilla Penne, 1 kavanoz Barilla Arrabbiata Sos.
Hazırlanışı: 1. Barilla Penne makarnanızı kutusunda belirtilen süre kadar haşlayın. 2. Bu sırada Barilla Arrabbiata sosunuzu bir tavada ısıtın. 3. Makarnanız hazır olduğunda tavanıza ekleyin ve karıştırın. İşte bu kadar. Afiyet olsun!
La Grande Abbuffata (1973)
Marco Ferreri tarafından yönetilen ve İtalyan jön Marcello Mastroianni ile bir kez daha karşılaştığımız La Grande Abbuffata, İtalyan halkını ikiye bölen dönemin en tartışmalı filmlerinden biri oluyor. Lüks bir villada buluşan kişilerin hikâyesini izlediğimiz bu filmin kimisi tarafından bir şaheser kimisi tarafından ise felaket olarak yorumlanmasının sebebi ise yönetmenin tabuları merkeze alması. Dört kişinin hedonist yaşamlarını izlediğimiz film, söz konusu tutkular olduğunda hiçbir sınır tanımamayı beyaz perdeye aktarıyor. Diğer filmlerin aksine La Grande Abbuffata, makarna sahnesini bir “kendini yok etme” yöntemi olarak gösteriyor.
Mantar ve Bezelye ile Barilla Üç Peynirli Tortellini
Lüks bir villada yalnızca yemek yiyen, içen ve hedonist zevklerini tatmin etmeye çalışan bu dörtlünün doymak bilmediği reçetenin detayları aşağıda.
4 porsiyon için malzemeler: 1 paket Barilla Üç Peynirli Tortellini, 50 gram ince dilimlenmiş mantar, 50 gram bezelye, 1 yemek kaşığı zeytinyağı
Hazırlanışı: 1. Bir tavada su kaynatın. Su kaynadıktan sonra bir tutam tuz ekleyip makarnayı ilave edin ve pakette belirtilen süre kadar haşlayın. 2. Bu sırada başka bir tavada ince dilimlenmiş mantarları, biraz zeytinyağı ve bir tutam tuzla soteleyin. 3. Daha sonra bezelyeleri ilave ederek kısık ateşte birkaç dakika daha pişirin. 4. Tortellini’yi süzün ve sebzelerle karıştırarak servis edin. Afiyet olsun!
Özel dokunuş: İsterseniz Tortellini’yi yalnızca birazcık tereyağıyla sade bir şekilde servis edebilirsiniz. Zamanınız varsa makarnanızı ince ince doğranmış ve tereyağında yavaşça pişirilmiş sebzelerden (dolmalık biber, kabak, havuç) oluşan bir karışımla renklendirebilirsiniz.
Dove Vai in Vacanza? (1978)
Üç ayrı yönetmen tarafından üç hikâyenin anlatıldığı Dove Vai in Vacanza?; bir ailenin, evli bir çiftin ve birbirinden hoşlanan iki gencin İtalya’da bir tatil boyunca yaşadıkları zorlukları komik bir dil ile aktarıyor. Film içerisinde Alberto Sordi’nin yönettiği Le Vacanze Intelligenti bölümünde düşük bütçe ile tatil yapmak isteyen bir ailenin, bir gece evde yemek yemeyi tercih ettiği makarna sahnesi ile karşılaşıyoruz. Bu sahnede beraber yemek hazırlayıp yiyen ailenin bir tabak makarna ile bütün zorlukların üzerinden gelebileceklerine şahit oluyoruz.
Barilla Pappardelle Kuzu Eti, Biberiye ve Barilla Napoletana Sos ile
Her ne kadar filmde ailemiz bulundukları bölgenin geleneksel bir tarifi olan Pappardelle alla Lepre’yi tercih etmiş olsalar da biz Türkiye’nin yerel ve nitelikli malzemelerine göre bu makarnaya yeni bir dokunuş getirmeyi tercih ettik! Detaylar aşağıda.
4 porsiyon için malzemeler: 250 gram Barilla Pappardelle, çeyrek kavanoz, Barilla Napoletana sos, yarım adet soğan, havuz ve kereviz sapı, 1 diş ezilmiş sarımsak, 100 gram doğranmış pastırma, bir santimlik küpler halinde doğranmış 350 gram kuzu eti, 300 mililitre tavuk veya dana eti, 1 adet defne yaprağı, 2 adet biberiye dalı, 100 gram rendelenmiş Parmesan peyniri, natürel sızma zeytinyağı, makarna suyu için kaya tuzu, tuz ve karabiber
Hazırlanışı: 1. Yağı geniş bir tavada ısıtın ve yumuşayana kadar soğanları, sarımsağı, havuçları ve kerevizi pişirin. Daha sonra pastırmayı ekleyin ve 2-3 dakika daha pişirin. Pastırma, kahverengileştiğinde kuzu etini ilave edin ve kızartın. 2. 1⁄4 kavanoz Napoletana sosu, tavuk/et suyunu, otları ve baharatları ilave ettikten sonra kaynamaya bırakın. Tavanın kapağı açık şekilde etin ve baharatların 30-45 dakika kadar pişmesini bekleyin. Et yumuşadıktan sonra kalan Napoletana sosu üzerine dökün. Tuzlu kaynar suya Barilla Pappardelle’yi ilave edin ve pakette belirtilen süre kadar haşlayın. 3. Makarna haşlandıktan sonra, süzün ve bir dakika kadar hazırladığınız sosla karıştırın. Tavayı ocaktan alın ve makarnanın üzerini Parmesan peyniri ve birkaç damla Natürel Sızma Zeytinyağı ile süsleyin. Hemen servis edin.
Bonus: Godfather (1972)
İtalyan asıllı Amerikalı yönetmen Francis Ford Coppola’nın imzasını taşıyan bu kült film, Mario Puzo’nun aynı isimli romanına dayanıyor. Bir üçleme olarak karşımıza çıkan Godfather’ın ilk filminde New York’ta yaşayan güçlü bir mafya ailesinin hayatını gözlemleme fırsatı buluyoruz. Suç türünün ön plana çıktığı bu filmde, gelenekler ve bağlılığın önemi sürekli vurgulanıyor. Makarna ise Godfather’da sıcak ilişkilerin kurulduğu bir an olarak simgeleniyor. Hatta birazdan tarifini paylaşacağımız makarnanın şefi Clemenza’nın meşhur sözü “Silahını bırak ve makarnanı ye.” bu sahne sayesinde popüler kültürde yer ediniyor!
Clemanza’nın Makarnası
Söz konusu İtalyan mutfağı veya sineması olduğunda; İtalya’da yaşayan İtalyanlar ve Amerika’ya taşınan İtalyanlar arasında bir fark olduğunu belirtmemiz önem taşıyor! İtalya’da geleneksel tariflere saygılı bir mutfak anlayışı benimsenirken Amerika’ya taşınan İtalyanlar, bu mutfağın sınırlarını başka kültürler ile birleştirmeye önem veriyor. Aslında tam olarak filmlerde gördüğümüz köfteli makarnalar da böyle bir anlayışın ardından doğuyor. O zaman Godfather filminden çıkan ve literatüre “Clemanza’nın Makarnası” olarak geçen bu tarifi bir mercek altına alalım!
4 porsiyon için malzemeler: 1 kutu Barilla Spagetti, 11 adet köfte, 6 adet dilimlenmiş sosis, 250 mililitre kırmızı şarap, 750 gram domates, 1 çay kaşığı sarımsak tozu ve kekik, taze fesleğen, tercihiniz kadar karabiber ve tuz
Hazırlanışı: 1. Önceden ısıttığınız tavaya zeytinyağınızı ilave ettikten sonra köftelerinizi ve sosisinizi pişirin. 2. Ardından kırmızı şarabınızı tavaya ekleyin ve kısmen buharlaşana kadar pişirmeye devam edin. 3. Önceden dilimlediğiniz domateslerinizi, baharatlarınızı tavaya ekleyin ve yaklaşık 15 dakika boyunca pişirin. 4. Bu sırada Barilla Spagetti makarnanızı kutusunda belirtilen süre kadar haşlayın. 5. Makarnanız hazır olduğunda tavaya koymak yerine tabağınıza servis edin. Üzerine sosunuzu ekleyip taze fesleğenlerinizi yerleştiren. Clemenza’nın Makarnası hazır, afiyet olsun!
Hayatın farklı detaylarında keşfettiklerimiz ile bir sofrada buluşacağımız tariflerde görüşmek üzere!
Kapak Fotoğrafı: Perfetti Sconosciuti -IMDb
İlginizi çekebilir: Sevginin İfadesi’nden İtalyan Lokanta Kültürü
Wings’lenin Uçuyoruz: ‘Başka İtalya’ Dolomitler
Floransa, Roma, Venedik, Milano, lütfen kusurumuza bakmayın. Bu sefer İtalya’nın bambaşka ve büyüleyici bir yüzünü görmeye gidiyoruz. Turkuaz gölleri, geceleri her birini tek tek seçebildiğimiz yıldızları, turuncu-pembe dağları, karma gastronomisi ve ihtişamlı zirveleriyle Dolomitler bizi çağırıyor. “Akla ilk gelen yerine, keşfetmek” sizin de destinasyon seçerken vazgeçilmez çizgilerinizden biriyse, Dolomitler‘i çok seveceğinize eminiz. Üstelik Wings ile Dolomitler seyahatimizden sadece nefes kesen deneyimler değil, indirim ve Mil Puan da kazanacağız. Hazırsanız Wings’lenin, uçuyoruz!
Dolomitler Nerede, Nasıl Gidilir?
İtalya’nın kuzeydoğusunda, Avusturya sınırına kadar uzanan bölge Dolomitler olarak geçiyor. Güney Kireçtaşı Alpleri’nin bir parçasını oluşturan bu “dağ silsilesi”, batıda Adige Nehri’ne, doğuda Piave Vadisi’ne kadar uzanıyor. Avusturya, Almanya ve İtalya kültürlerinin iç içe geçtiği Dolomitler’e ulaştığınız anda kendinizi ne İtalya’da, ne Alpler’de ne de Almanya’da hissedebileceksiniz. Burası hem hepsi hem de hiçbiri. Bu yüzden oldukça benzersiz.
Wings ile Dolomitler’i %10’a varan otel indirimleriyle keşfedebilirsiniz.
Ulaşım için ise bizim önerimiz Venedik’ten 2-2.5 saatlik bir karayolu seyahati yapmanız olacaktır. Ayrıca Münih’e 3, Milano’ya ise 4.5 saat uzaklıkta. Dolomitler maceranıza 5-6 gün ayırmanızı, araç kiralamanızı ve yanınıza hem ılıman hem de soğuk iklime uygun kıyafetler almanızı tavsiye ederiz.
Wings ile yurt dışı uçak biletinizi alırken Mil Puanlarınızı 2 kat daha değerli kullanabilirsiniz.
Turuncu-Pembe Zirvelere Büyülenin
İsmini bir mineral olan “Dolomit”ten alan dağlar, yine bu mineral sayesinde gün batımında zirveleri pembemsi bir renge büründürüyor. Doğası öyle etkileyici ki, bölge 2009 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiş. Yazın rengarenk çiçeklerle kaplanan çayırları ve bisikletle gezmeye uygun yolları ön plana çıkarken, Dolomitler’e gitmek için en doğru zaman; kış sporları ve kayak merkezlerini deneyimlemeniz, beyaza bürünmüş doğasının tadını çıkarmanız için Aralık-Mart ayları arası olarak gösteriliyor.
Kayak tutkunları için zirveler oldukça iyi bir organizasyonla birbirine bağlanmış. Her tecrübeye ve zevke göre pistler bulmak mümkün. Kayağın öncesi-sonrası da yılların işletme deneyimlerine emanet edilmiş durumda. Hele ki SPA seviyorsanız (kim sevmez?) kış tatilinizi burada geçirmeniz sizi çok mutlu edecektir.
Mutlaka Görülmesi Gerekenler
Bolzano / Bozen
Güney Tirol’ü, başkenti Bolzano ile keşfetmeye başlıyoruz. Bolzano oldukça hareketli ve cıvıl cıvıl bir bölge. Burada Alman kültürünü hemen hissediyorsunuz ve genele nazaran sıcak bir iklime sahip. Şehrin arkeoloji müzesini görmenizi, hiking ve snowmobile turlarına katılmanızı tavsiye ederiz. Şarap tadımlarını, kendine has şarküterisini ve pretzel seçeneklerini ise mutlaka deneyin. Hareketli meydanı Piazza Walther’da soluklanmanın ardından, doğanın içine gizlenemeyecek görkemdeki kalelerde bir film setinde gibi hissedebilirsiniz.
Alpe Di Siusi
Alpe di Siusi, Dolomitler’in olukça revaçta olan kayak bölgesi. 2 bin 350 metre yüksekliğe, muhteşem bir bitki örtüsüne ve çeşitli yabani hayvanlara ev sahipliği yapıyor. Ulaştığınız anda “ben burayı kartpostallarda görmüştüm” hissi yaşatan bölge, 1000 metre rakıma sahip. Sabahın erken saatlerinde teleferiğe binmek ise unutulmaz manzaralara ulaşmanın en keyifli yolu. Yürüyüş yolları ve kulübe kafeleriyle, burası tam bir kış masalı vadediyor.
Tre Cime di Lavaredo ve Lago di Misurina
“Az vaktimiz var ve ancak birkaç yeri görebileceğiz” diyorsanız, burası tam size göre. Dolomitler’in bir özeti gibi desek abartmış olmayız. Seyir noktaları, Auronzo Rifugio’nun önünden başlayan yürüyüş rotaları sizi sırasıyla Lavaredo ve Locatelli’ye kadar götürüyor. Rifugio’ların manzaraları ve elbette çok başarılı gastronomi durakları da burada. Buraya kadar gelmişken Lago d’Antorno’yu da görmeden geçmeyin.
Lago di Braies / Pragser Wildsee
Geldik Dolomitler’in sosyal medyayı ele geçiren gölüne. Çoğu gezgin tarafından Dolomitler’in en güzel gölü olarak adlandırılan Laga di Braies, ününü sonuna kadar hak ediyor. Kiralanabilen ahşap sandalları, kayıkları, kulübeleri, göle kadar inen merdivenleri ve renkleriyle mutlaka görülmesi gerekenler arasında. Sadece siz, doğa ve ayak sesleriyle bir meditasyonu andıran patika yürüyüşlerini şehre dönünce çok özleyeceğinizi düşünüyoruz. Lago di Dobbiaco da aynı şekilde kaçırmamanız gereken göllerden biri. (Üstelik şanslıysanız kışın üzerinde puz pateni de yapabilirsiniz)
Val di Funes / Villnöss
Villnöss, Güney Tirol’ün en göz alıcı yerlerinden biri. Küçükken çizdiğimiz hayali mutluluk resimlerine benzeyen bir atmosferi var. Bu bölgeye “Alplerin incisi” denmesi kesinlikle tesadüf değil. Çiçeklerle bezeli evleri, vadideki gizemli St. John Kilisesi ve seyir noktası olarak adlandırılan St. Magdalena’da gün batımlarını mutlaka görmelisiniz.
Gastronomi Durakları
Dolomitler mutfağı çok yönlü ve karma bir dokuya sahip. Favorimizle başlayalım: Üç lezzetli çiftlik köftesi Tris di Canederli, yalnızca Güney Tirol’e özgü bir tür kurutulmuş jambondan yapılıyor ve et suyu ile servis ediliyor. İlk duraklarımızda bahsettiğimiz Bolzano’da bulunan lokal restoranlar Vögele veya Cavallino Bianco’da muhteşem Canederli’ler tadabilirsiniz.
Yabani hayvanların diyarına gitmişken av etlerini mutlaka deneyin. Geyik, karaca, dağ keçisi gibi Dolomitler’e özgü pişirme teknikleriyle hazırlanan yerel av tabakları, uzun yürüyüşler sonrasında denenmeli. Av yemekleri konusunda yine Güney Tirol’de bulunan Steakhouse La Tambra veya Marions Steakhouse, lezzet tutkunu gezginlerin ilk tercihleri arasında yer alıyor. Osteria Ciastel ise özel “cold cut”ları ile içinizdeki avcıyı mutlu edecektir.
“Dolomitler Ekmeği” olarak adlandırılan Polenta ise sarı mısırdan yapılıyor ve mevsimine göre farklı farklı şekillerde servis ediliyor. Yazın mantar ve parmesan ile servis edilirken, kışın et veya gulaş ile sunuluyor. Polenta, hemen hemen tüm lokal Dolomitler restoranında karşınıza çıkacaktır. Fakat nefis bir Polenta için biraz yol yapıp ödüllere doyamayan Rifugio Fuciade mutfağını keşfedebilirsiniz. Fazla uzaklaşmadan tatmak için ise, Osteria La Montanara’yı deneyimleyebilirsiniz.
Soğuk bir günde ılık Apfelstrudel yemeden olmaz. Karları izlerken elmanın ve tarçının muhteşem kokusu, oldukça tatlı bir final olacaktır. Dolomitler Geyser Restaurant Apres Ski’nin göz alıcı manzarası eşliğinde ve oldukça şık tesisinde, kayak sonrası bir Apfelstrudel molası verebilirsiniz.
Dolomitler raviolisi Mezzelune, balkabaklı mantıları Casunziei, arpa çorbası, yine balkabaklı meşhur gnocchileri de kaçırmayın. Orijinal tarifine sadık bir Mezzelune tatmak için Rifugio Corones veya büyüleyici zirvelere karşı sıcak bir çorba molası için Col Dl’Ancona’yı listenizin en tepelerine eklemeyi unutmayın. Eritme veya tütsülenmiş peynirlerin yanında taptaze fındıklar, kurutulmuş etler, gün batımına karşı vazgeçilmez eşlikçileriniz olacak.
Fakat Dolomitler bir lezzet olsaydı, bize sorarsanız Grappa olurdu. Adeta kışı ve bereketli doğayı şişeledikleri Grappa’larda, kimyon, yılan otu, ardıç, muğo çamı, köknar, yabanmersini, ahududu, fındık, süt ve daha birçok yerel lezzeti kullanıyorlar. Elbette hemen hepsi ev yapımı ve doğal. Tıpkı Dolomitler gibi. Dolomitler’de Grappa Müzesi bile bulunuyor ve orijinal hazırlama metotları konusunda çok hassaslar. Bu yüzden ilk tadımızını Grappa Müzesi’nde yapmanızı tavsiye ederiz. Ayrıca Grappa konusunda daha geniş bilgiye sahip olmak isterseniz, Özel Bassano Del Grappa tadım turuna katılabilirsiniz.
Gastronomi seçimleri konusunda da bir çizgisi olan gezginler için iyi haberi sona sakladık:
Wings ile Dolomitler’in şaşırtıcı lezzetlerini %15’e varan indirim ayrıcalığıyla deneyimleyebilirsiniz.
Hemen Wingsli olmak ve sizi önemseyen bir yol arkadaşıyla dünyanın farklı yerlerinde yeni deneyimleri keşfetmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: Unsplash/danielsessler
İtalyan Sofrasının Kırmızı Çizgileri: Dikkat Etmemiz Gerekenler
Bir pencereden diğer balkona seslenen komşular, yemek kokularının sokak çalgıcılarının sesleri ile karıştığı sokaklar ve anılarımızda en çok yer edinen o makarnalar… Evet, İtalya’dayız! Her ne kadar İtalya, bizim için hayatın yemek saatlerine göre usulca ilerlediği bir yer olsa da ülkenin sıcakkanlı ve misafirperver kısmı kadar geleneklerine karşı hassas bir özelliği olduğunu da unutmamamız gerekiyor. Özellikle söz konusu binlerce yıllık bir sanat anlayışı ile iç içe geçen gastronomi kültürü olduğunda İtalya’da sofranın kırmızı çizgileri aslında düşündüğümüzden de kalın! Bir sonraki pastel rengi sofralarına konuk olacağımız İtalya seyahatinden önce yemeklerde dikkat edilmesi gerekenleri açıklıyoruz! Hadi başlayalım.
Son dönemlerde siz de sosyal medyada İtalyanların haklı kızgınlığını gösteren paylaşımlara denk geldiniz mi? Aşk Çeşmesi’ndeki turistlerin önünde “Saat 11’den sonra Capucciono siparişi vermeyin.” pankartı ile duran kadın, fine-dining kültürünü ele geçiren sofrada taze tiramisu hazırlama videolarının altındaki “Bu bir tiramisu değil!” yorumları… Aslında İtalya’nın sofralarında geçerli olan “kırmızı çizgiler”, mutfağın kullandığı malzemelere duyduğu kutsal saygıdan geliyor! İtalyanlar neredeyse geçmişi binlerce yıllık bir geleneğe uzanan bu görgü kurallarına hâlâ sıkı sıkıya bağlıyken biz de farklı kültürlere misafir olduğumuz sofralarda gerçek bir deneyim yaşayabilmek adına dikkat etmemiz gereken kırmızı çizgileri yakın merceğe alıyoruz.
İtalyan Sofralarının Kuralları
Mevsim değişimlerini bağ bozumları ve mantar toplama festivalleri ile takip eden İtalya’nın kültürel kimliğinin önemli bir kısmını yemek kültürü ve kullanılan malzemeye duyulan saygı oluşturuyor. Akdeniz sıcakkanlılığını yemek kültürü ile birleştiren İtalya’da bir de “dünyanın en uzun yaşayan insanları” da bulunduğu için hepimizin aklında genelde tek bir soru oluyor: “Nasıl bu kadar sağlıklılar?” Bunun sebebi ise aslında çok basit! İtalyanlar sofrada görgü kurallarını yalnızca birbirleri ile daha iyi bir bağ kurmak için değil; ayrıca daha sağlıklı olabilmek için de takip ediyorlar! Yemeklerden sonra uzun yürüyüşlere çıkmak, mevsimsel malzemeler kullanmak, sabah 11’den sonra sütlü içeceklerden uzak durmak ise işin sadece bir parçası…
1. Uzun makarnalar yerken kaşıktan uzak durun.
Her ne kadar Shakespeare hayatın sorusunu “Olmak ya da olmamak!” diye belirlemiş olsa da İtalyan mutfağının en kafa karıştıran sorusu “Kaşık kullanmak ya da kullanmamak!”. En iyi İtalyan restoranlarında bile spagetti gibi uzun makarnaların yanında kaşık servis edilmesinin sebebi aslında İtalyan kültürü değil; Amerika’da daha kozmopolit yeni bir mutfak yaratmak isteyen İtalyan göçmenler! İyi bir yemek hazırlamak kadar o yemeği doğru bir şekilde yemeyi de bir yetenek olarak gören İtalyanlar, makarnalarının yanında kaşık servis etmiyorlar. Uzun makarna hazırlarken veya dışarıda yerken dikkat etmeniz gereken kurallar arasında; makarnayı hazırlamadan önce kırmamak, bıçak ile kesmemek ve tabii ki ketçap kullanmamak geliyor!
Ricotta Peyniri ve Bolonez Sos ile Barilla Tagliatelle
İtalyan sofralarının kırmızı çizgilerini incelemeye geleneksel malzemeler ile hazırlanan bir tarif ile başlayalım!
4 porsiyon için malzemeler: 250 gram Barilla Tagliatelle, 1 kavanoz Barilla Arrabbiata sos, ½ adet ince doğranmış soğan, havuç ve kereviz, ½ adet çay kaşığı pul biber, 1 diş ezilmiş sarımsak, 100 gram ince doğranmış pastırma, 300 gram dana kıyma, 2 adet defne yaprağı, 10 adet fesleğen yaprağı, 100 gram pişirilmiş ve rendelenmiş Ricotta peyniri, natürel sızma zeytinyağı, makarna suyu için kaya tuzu ve tercihiniz kadar tuz ve karabiber.
Hazırlanışı: 1. Geniş bir tavada biraz yağ kızdırın ve soğan, sarımsak, havuç ve kerevizi pul biber ve pastırmayla pişirin. 2. Pastırma kahverengileştiğinde kıymayı ilave edin ve topak kalmamasına dikkat ederek pişirin. 3. Tavaya Barilla Arrabbiata sosu dökün ve kaynamaya başlayana kadar ısıtın. 4. Defne yapraklarını ilave ettikten sonra kısık ateşte kapak açık şekilde 15 dakika kadar ara sıra karıştırarak pişirin. 5. Bu sırada tuzlu kaynar suya Barilla Tagliatelle’yi ilave edin. Pakette belirtilen süre kadar haşlayın ve süzün. 6. Sosla karıştırın ve bir dakika daha pişirin. 7. Tavayı ocaktan alın ve makarnayı Ricotta peyniriyle süsleyerek üzerine natürel sızma zeytinyağı gezdirin. Tarif hazır, afiyet olsun!
2. Makarnanızı tuzlu fakat yağsız suda pişirin.
Büyük ihtimalle sosyal medyada İtalyanlar’ın söz konusu zeytinyağı olduğunda ne kadar hassas ve dikkatli olduğu videolara denk gelmişsinizdir. Makarna suyuna eklenen yağın yemeğe hiçbir etkisi olmadığı için İtalyan mutfağında bu hareket gereksiz bir kullanım olarak yorumlanıyor. Makarna pişme suyuna tuz atılmasının sebebi ise yalnızca lezzeti değil! Pişme suyuna katılan tuz, makarnanın pişme sürecinde dokusunu daha iyi koruyabilmesine yardımcı oluyor.
3. Kremalı makarnalardan uzak durun.
İtalyan mutfağı, basit ve doğal malzeme kullanışı ile ön plana çıkıyor. Makarna soslarında domates, taze ot ve doğal malzemeler ile yapılan soslar tercih ediliyorken geleneksel İtalyan mutfağında kremalı tarifler yer almıyor. Bu noktada ise nişastası sayesinde kıvam veren makarna suyu, peynir ve yumurta kullanarak makarnayı bağlamayı tercih ediyorlar.
Vejetaryen Carbonara Spagetti
İtalyan mutfağının en geleneksel tariflerinden birine modern dokunuşlar getiriyoruz.
4 porsiyon için malzemeler: 320 gram Barilla Integrale Spagetti, 250 gram kabak, 4 yumurta sarısı, 100 gram Pecorino peyniri, 1 diş sarımsak, limon zesti, tercihiniz kadar karabiber, pembe biber ve tuz
Hazırlanışı: 1. Kabaklarınızı dilimler halinde kesin. 2. Bir diş sarımsak ile kabaklarınızı tavada soteleyin. 3. Yumurta sarınızı, rendelenmiş pecorino peyniri ve bolca öğütülmüş karabiber ile çırpın. Sosunuzun içerisinde zesti ve pembe biberlerinizi ilave edin. 4. 320 gram Barilla Integrale Spagetti’nizi kutusunda belirtilen süre kadar pişirin. 5. Makarnanızı sosa ilave ederken pişirme suyunu da sosa ilave ederek karıştırın. Afiyet olsun!
4. Deniz Ürünlü Makarnanıza Peynir Eklemeyin!
İtalya’daki bütün yemek kuralları, kullanılan malzemeye duyulan saygıdan geliyor. Her ne kadar söz konusu özellikle makarnamıza eklediğimiz parmesan olduğunda çoğumuz miktar konusunda sınır tanımasak da İtalya’da deniz ürünleri ile hazırlanan bir yemeğe peynir eklemenin malzemelerin kendi arasında kurduğu dengeyi bozduğuna inanılıyor.
Barilla Pesto, Kuşkonmaz ve Somon ile Barilla Linguine
2 porsiyon için malzemeler: 160 gram Barilla Linguine, 80 gram Barilla Pesto alla Genovese sosu, 100 gram somon, 150 gram kuşkonmaz, 40 gram yeşil soğan, bir tutam acı biber, tercihiniz kadar karabiber ve tuz.
Hazırlanışı: 1. Makarnanız için derin bir tencerede su kaynatırken başka bir tencerede de kuşkonmazlarınız için suyunuzu kaynatın. 2. Kuşkonmazlarınızın saplarını soyun ve halka olacak şeklinde kesin. 3. Kuşkonmazlarınızı kaynayan suyun içerisinde yaklaşık iki dakika pişirin ve hemen ardından rengini ve sertliğini kaybetmemesi için buzlu su bulunan bir kâsenin içerisinde dinlendirin. 4. Somonlarınızı küp şeklinde kesin ve taze soğanlarınızı dilimleyin. Ardından önceden zeytinyağı ile ısıtılmış tavanıza ekleyin. Bir tutam kırmızı biber ile pişirin. Ardından Barilla Pesto alla Genovese sosunuzu ilave edin. 5. Barilla Linguine makarnanızı paketinde belirtilen süre kadar tuzlu suda haşlayın. Makarnanızın suyundan sosunuz için biraz ayırdıktan sonra Barilla Linguine makarnanızı süzün. 6. Makarna suyunuzu, makarnanızı ve sosu karıştırın. Afiyet olsun!
5. Makarnanızı hazırlarken hangi malzemeleri kullandığınız konusunda dikkatli olun.
İtalyan mutfağında malzemeler neredeyse kutsal olarak görülüyor ve yemek hazırlarken kullanılan malzemelerin sade, taze ve nitelikli olmasına önem veriliyor. Bu noktada ise makarnamızda kullandığımız malzemelere dikkat etmemiz önem taşıyor. Örneğin makarnanıza ketçap eklemek İtalyan mutfağının en büyük kırmızı çizgileri arasında yer alıyor! Ayrıca birçok yerde karşımıza içerisinde tavuk bulunan makarnalar çıksa da geleneksel İtalyan mutfağında birkaç küçük bölge dışında tavuklu makarnalar yer almıyor. İtalyan makarnaları çoğunlukla sebzeler, kırmızı et ve balık ile hazırlanıyor. Bunun sebebi ise çok basit: Geleneksel tariflerinde bulundukları bölgenin ürünlerini kullanan İtalya’da savaş sonrasında tavuk kıtlığı olması.
Bottarga ile Barilla Linguine
Şimdi de sırada İtalyan mutfağının en geleneksel tariflerinden biri olan “aglio e olio” makarnaya “taze kokuların” ve deniz ürünlerinin ilave edildiği modern bir reçete var!
5 porsiyon için malzemeler: 400 gram Barilla Linguine, 2 diş sarımsak, 80 gram natürel sızma zeytinyağı, yarım limon zesti, 40 gram Bottarga, 1 acı biber ve tuz.
Hazırlanışı: 1. Bir tavada sızma zeytinyağını acı biber ile hafifçe ısıtın. 2. Barilla Linguine makarnanızı paketinde belirtilen pişme süresinin %70’i kadar pişirin ve süzün. 2. Makarna sosunuzda kullanacağınız “sarımsak kremasını” hazırlamak için sarımsaklarınızı kaynar suda haşlayın. Ardından az miktarda soğuk suya koyup 1-2 yemek kaşığı zeytinyağı ekleyerek karıştırın. Kremanız pürüzsüz olana kadar bu adıma zeytinyağı karıştırarak devam edin. 3. Barilla Linguine makarnanızı tavanıza ilave edin ve karıştırarak pişirmeye birkaç dakika devam edin. Sarımsak kremanızı ekledikten sonra makarnanızı tabağa alın. Üzerine çok ince kestiğiniz Bottarga dilimlerini ve limon kabuğu rendesini ekleyin. Afiyet olsun!
Başka kültürlerin kırmızı çizgilerini ilk evde hazırladığımız renkli sofralarda deneyimlemek üzere!
Kapak Fotoğrafı: Barilla
İlginizi çekebilir: Sevginin İfadesi’nden İtalyan Sofra Kültürü
La Pasta: İtalyan Mutfağının En Zengin Mirasçısı
Dünyanın en çok sevilen yiyeceklerinden biri olan İtalyan mutfağının en zengin mirasçısı makarna, günümüzde 300’ü aşkın çeşide sahiptir. Kuru ve taze makarna olarak ana iki sınıfa ayrılsa da kesim şekli, hamurun türü, yüzeyi, dolgulu ise dolgunun içeriği, ince, kalın, uzun, kısa, yumurtalı, yumurtasız olması gibi birçok klasifikasyonu bulunur. Makarnanın formu, hayal gücünün bir meyvesi olarak ortaya çıkar ancak gerçek kişiliğini, sanatsal bir yorumla eşleştirilen soslar ile bir araya geldiğinde kazanır. Makarnanın tarihsel yolculuğuna gelin birlikte bakalım.
Makarnanın ilk izleri ise 4000 yıl öncesinde Mezopotamya’da Sümerler ve Babillere dayanıyor. Buğday unu ve su kullanılarak yapılıyor ve güneşte kurutularak tüketiliyor. Ardından makarna geleneği dünyanın farklı bölgelerine yayılıyor. Mısırlıların ve Çinlilerin de makarna konusunda uzun bir geçmişleri var. Özellikle Çinliler zaman içinde farklı pişirme teknikleri geliştiriyor. Ancak finalde makarna, gerçek anlamda en yüksek ifade gücüne İtalya’da ulaşıyor. 1295 yılında Marco Polo Çin’de makarnayı tattıktan sonra batılıların da makarnanın muhteşem dünyasını keşfetmelerini sağladığı söyleniyor. Makarna fabrikalarına ait izler ise 14. yüzyılın başlarında Cenova’da görülüyor. Sicilya, Liguria ve Campania bölgelerinde de üretim tesisleri bulunuyor. Ancak teknolojik gelişmeler sayesinde fabrikalar 17. yüzyılda çoğalıyor ve üretimin artması ile makarna tüketimi yaygınlaşıyor.
Günümüzde ise makarna birçok kültürün vazgeçilmez gıdası haline gelmiş durumda ancak İtalya, makarnanın çok yönlülüğünü en etkili şekilde ifade edebilen ülke olarak zirvedeki yerini koruyor. 20 bölgeden oluşan İtalya’da her bölgenin kendine özgü makarna spesiyaliteleri mevcut. Bunlardan bazılarına örnek vermek gerekirse:
Piemonte: Bu kuzey bölgesinin ‘il raviolo’ ünlü bir spesiyalitesidir. Et ve sebze veya peynirle doldurulur. Genellikle eritilmiş tereyağı ve adaçayı ile servis edilir.
Emilia-Romagna: İtalyan makarnasının anavatanı sayılan Emilia-Romagna, çok çeşitli şekil ve türde makarnalar sunuyor. Burada etle doldurulmuş ve et suyunda servis edilen meşhur ‘tortellini’nin yanı sıra, geleneksel olarak et sosuyla servis edilen kalın ‘fettuccine’ de bulabilirsiniz.,
Toskana: Toskana bölgesindeki ana makarna, yaban domuzu veya ördek soslarıyla mükemmel uyum sağlayan büyük yumurtalı makarna şeritleri olan ‘pappardelle’dir.Lazio: Burada İtalyan makarnasının kraliçesi “spaghetti alla carbonara”yı buluyoruz. Bu ikonik tabak spaghetti, yumurta, prosciutto (bir çeşit domuz pastırması) ve pecorino romano(tuzlu ve yoğun bir peynir çeşidi) ile yapılıyor.
Sicilya: Sicilya’da tipik makarna, ‘rigatoni’ veya ‘spaghetti’ domates, kızarmış patlıcan, fesleğen ve tuzlu ricotta ile yapılan “pasta alla norma”dır.
Puglia: En ünlü makarnası, kulak kelimesinden türemiş ve şekil itibariyle de kulağı andıran ‘orecchiette’dir. (Bknz. Puglia Mutfağı yazım) Genellikle domates sosu ve ricotta ile servis edilir.
MISCUSI: İtalya’da Bir ‘Fast-Food’ Makarnacı
Tabii birbirinden leziz bu makarna çeşitlerini keyifle yiyebileceğiniz sayısız adres var ama benim için makarna restoranı olarak önemli bir keşif olan ‘MISCUSI’ (‘Mi scusi’, türkçede ‘affedersiniz’) den bahsetmek istiyorum sizlere. Özellikle Kuzey İtalya’da birkaç şehirde restoranı bulunan ve menüsünde sadece makarna çeşitlileri bulunan ev ortamı sıcaklığını hissedebileceğiniz bir mekan burası. Ben Milano’da bulunan bir restoranını deneyimleme fırsatı buldum. Restorandan içeri girdiğinizde dekorasyon oldukça sade. Ahşap masa ve sandalyeler çok sıcak bir ambiyans yaratmış. Geri dönüşüme önem veren bir restoran. Masaların üzerinde fesleğen saksıları ve kırmızı, beyaz ekose peçeteler dikkatimi çekiyor. Bir bölüm açık mutfak olarak dizayn edilmiş. Makarna hazırlayan şefleri görebiliyorsunuz.
Rezerve ettiğimiz masaya yöneliyoruz ve oldukça aç olduğumuz için hemen menüyü incelemeye başlıyoruz. Menü çok keyifli bir menü. Favori makarnalardan tercih yapabiliyorsunuz veya makarnanızı, sosunuzu hatta üzerine ilave edebileceğin ekstra malzemeyi tercih ederek kendi makarnanızı oluşturabiliyorsunuz. Biz favori makarnalardan tercih ettik çünkü makarna ve sos olarak doğru eşleşmeyi yakalayabilmek çok önemli bence. Şişede şarap alternatifi çok sınırlı. Masa şarabı öneriliyor. Çok da şirin bir karafta servis ediyorlar şarabı. Porsiyonlar çok büyük değil. Farklı çeşitlerin tadına bakmak mümkün olabiliyor. Makarna aslında İtalyan restoranlarında, İtalyanların ana yemekten önce ilk tabak olarak tüketmeyi tercih ettikleri bir seçenek. Menülerde ‘primi piatti’ başlığı altında yer alır normalde ancak ‘MISCUSI’ makarnayı öğün olarak bizlere sunarak daha farklı konumlandırmış ve bu yorumu oldukça sevilmiş, böylelikle tercih edilen bir restoran haline gelmiş. Bir nevi ‘fast food’ formuna sokmuş ama bunu yaparken kaliteden ödün vermemiş. Biz makarnaların tadına doyamıyoruz ama bu keyifli yemeği tatlı ile sonlandırmadan da yapamıyoruz ve tercihimizi her zamanki gibi tiramisu’dan yana kullanıyoruz. MISCUSI’ya uğrayacak olanlara şimdiden afiyet olsun!
Kapak Fotoğrafı: MISCUSI
İlginizi çekebilir: Damla Anol Erol’dan Aperitivo Sanat