Scream serisinin son filmlerinden tanıdığımız yönetmen ve senarist ikilisinin elinde çıkan ‘Abigail’, vizyona girmeden önce yaratıcılarıyla ilgi uyandırmayı başarmıştı. Hikayesinin odağına ufak bir balerin kız çocuğunu ve onu kaçırmayı planlayan beş benzemez olarak tanımlanabilecek kriminal bir ekibi alıyor. Kaçırmayı planladıkları kız çocuğunu götürecekleri evde 24 saatleri var, amaç da zengin babasından 50 milyon dolarlık bir meblağı almak. Ekibin motivasyonunu sağlamak bu noktada çok da zor olmuyor. Fakat olayların gelişimi, bu kaçırılma olayının pek de sıradan olmayan gelişmelere gebe olduğunu gösteriyor. Film tekinsizliğini yavaşça ortaya çıkarıyor, maharetlerini de ikinci yarıya bırakıyor. 2024’ün dikkat çeken yapımlarından biri.

Abigail | Fotoğraf: thewrap.com

Kanlı ve absürd filmlerden keyif alan, bu doğrultuda klişeleşmiş senaryoları gözardı etmekten çekinmeyecek sinemaseverler için biçilmiş kaftan. Filmin süresi maalesef hak ettiğinden 20 dakika fazla. Özellikle hikayenin kırılma noktasına geliş süreci çok zahmetli ve ağır. Halbuki devamında yaşanacak kan banyosuna girmek için çok da fazla altyapı kurmaya gerek yok. Zira film de kendini o kadar ciddiye almaması gerektiğinin farkında aslında. Görsel anlamda sunulan içerikler ise son derece başarılı, CGI’ın devreye girdiği anlar da, ilmek ilmek örüldüğü belli olan makyajların karşımıza çıktığı anlar da kusursuza yakın. Eldeki bütçeyi bu anlamda oldukça verimli kullandıklarını, gözümüze batan çiğ hiç bir şeyin olmadığını söylemek mümkün. Filmin kırılma noktasına dair pek bir şey yazmak istememin sebebi, sürprizini ele vermeden izlendiğinde çok daha fazla keyif alacağınızı düşünmemden kaynaklı. Gerisine yazının devamında değineyim.

Editör Notu: Yazının devamı spoiler içermektedir.

Abigail | Fotoğraf: Medium

Hikayedeki vampir temasının küçük ve sevimli bir kız çocuğu üzerinden aktarılması, en tecrübeli sinefil için bile zorlu bir seyir tecrübesi yaratıyor. Kıza böyle bir şeyi konduramıyoruz ama vampir kimliğine büründüğü anlardaki her hareketi de oldukça ikna edici sayılır… Vampir ufaklık ve Joey karakterlerinin filmi sırtlayan performanslarının yanına, eski dedektif kimliğiyle önce çıkan ve filmin devamında ne olacaksa olsun diyerek vampire dönüştüğü anlarla tebessüm ettiren Dan Stevens’ın karakterine ayrı parantez açılabilir. Breaking Bad’den iyi tanıdığımız Giancarlo Esposito’nun da filmin beklenmedik anlarında tüm karizması ile boy göstermesi de ekstra bir keyif unsuru yaratıyor. Benim filme dair en çok haz aldığım anlar ise, vampir olan veya vampire dönüşen karakterlerin amansız patlayışları. Sosyal medyada çoğu kişinin diline pelesenk olmuş olan “Öyle böyle patlamadım” kalıbına taş çıkaracak cinstendi hepsi.

Abigail | Fotoğraf: Amazon

Bu film hakkında bir şeyler yazarken, Angus Cloud hakkında konuşmamak da olmaz. Çoğumuzun Euphoria ile tanıdığı aktör, yakın zamanda hayatını kaybetti. Abigail de kendisinin son filmi oldu. Şahsına münhasır tarzıyla, kendisi için uygun olan rollere cuk oturmayı başaran Angus Cloud sinema dünyası için üzücü bir kayıp. Bunun dışında film diğer yan karakterlerinden çok da özgün bir destek alamıyor gibi yaratıcılık konusunda. Sürprizler daha farklı karakterlere ve anlara yüklenmiş durumda. Finalde vampir babasını ikna edip Joey’i evine ‘sağsalim’ yollayan ufaklığa sevgilerimi yolluyorum. Olur da bir devam filmi gelirse diye onun canını bağışlamışlar diye yorumladım ben. Filistin’e desteğini açıkladığı için Scream serisinden aforoz edilen Melissa Barrera içinde yeni bir yol açılabilir belki bu taraftan. Bekleyip göreceğiz.

 Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: IMDb

İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Netflix’te Bu Ay Neler Var