“Milenyum çocuğuyum, Instagram hayatıma girdiğinde staj yapıyordum, TikTok nedir yeni yeni öğrensem de Discord’larda hiç yokum, anne-baba oldum ve ergenlikten fena halde korkuyorum” diyorsanız bu yazıda buluşup korkularımızı iyice büyüteceğiz. Incel nedir? 80/20 kuralı nedir? Yeterince ilgili olursak çocuğumuzu korur muyuz? Hepsini konuşacağız.

Adolescence Dizisi | Fotoğraf: CNN

Netflix’in yeni suç draması Adolescence’ın yaratıcıları Stephen Graham, Jack Thorne ve yönetmen koltuğunda oturan Philip Barantini, zaten zor olan hayatlarımıza yeni bir fobi bırakmaya yemin etmiş gibiler. Bu yeni fobimizin ismi ‘ergenlik’. Bir erkek çocuk annesi olarak dizinin değindiği her konu ve soruyu incelemeye niyet ettim. Hem belki izlerken yaşadığım iç sıkıntısını da böylece atmış olurum.

Önemli not: Yazının buradan sonrasında spoiler ile karşılaşmanız olasıdır.

Adolescence Dizisi | Fotoğraf: The Hollywood Reporter

Yumruk gibi bir sabaha uyanıyoruz

Sabahın körü, iki çocuklu normal bir ailesiniz. Polis kapınızı kırıyor ve yumuşatıcı kokan pijama takımıyla odasında mışıl mışıl uyuyan 13 yaşındaki oğlunuzu paketleyip götürüyor. Yanına bile gidemiyorsunuz, çocuk ağlıyor, ablası ağlıyor, anne ağlıyor. Suçu nedir diye sorduğunuzda “cinayet zanlısı” olduğunu duyuyorsunuz. O korkudan altına çişini yapan, kolundan kan bile aldıramayan çocuk olamaz, bir yanlışlık olmalı. Bir yandan içiniz içinizi kemiriyor. Polisin elinde ciddi kanıtlar olmasa kapımızı kırıp reşit olmayan çocuğumuzu nasıl alır? Burası İngiltere.

Biz yeni anne-babaların kalbi küt küt atmaya başlıyor ve son bölüme kadar bu taşikardi hiç azalmıyor. Akıllarda tek bir soru: “Benim başıma gelse ne yapardım?” Üstelik her bölüm tek plan çekildiği için polis aracına Jamie ile siz de biniyorsunuz, karakola gidiyorsunuz. Kan veriyor, avukatı bekliyor, bin tane saçma sapan prosedürle uğraşırken çocuğun karnı aç mı diye düşünüyor, çıplak aramada gözünüzü kapatıyor, çocuğa inanmak istiyorsunuz. Nafile. Yönetmen daha ilk bölümden cinayetin video kaydını izletiyor bize. Artık inanmak veya inanmamak, çözülmesi gereken bir konu değil. Bebek yüzlü oğlunuz, bir kız akranını mahallenin ortasında defalarca bıçaklamış. Bu saatten sonra konuşacak tek şey kalıyor geriye: Neden?

Adolescence Dizisi | Fotoğraf: Netflix

Yeni dünyada reddedilmek

Dizinin yaratıcılarını, bu konuyu gündeme getirmeye iten rakamlar ile nedeni sorgulamaya başlayabiliriz. Resmi verilere göre 2023 yılında İngiltere’de bıçak bulundurmaktan dolayı yaklaşık 18.500 uyarı ve mahkumiyet kararı verildi ve bu suçluların yüzde 18’i 10 ila 17 yaşları arasındaydı.

Bu vakaların çoğunda 10-17 yaşındaki erkek çocukların savunmasında, kız çocuğu olan kurban tarafından ‘reddedilmiş olmak’ yer alıyor.

Hollywood yapımlarında alışık olduğumuz savunmalara hiç benzemiyor değil mi? Sebep madde bağımlısı anne değil, şiddet gösteren baba değil, reddedilmek. Dizi boyunca anne-babada korkunç bir hata aramamız bu yüzden. Bulamadığımızda yaşadığımız ürpertinin daha da sert olması da bu yüzden. Yazar demek istiyor ki; “bu ailenin başına gelenler hepimizin başına gelebilir ve yeterince iyi olmanız sonucu değiştirmeyebilir.”

Hoşlanılan kızın, erkeği reddetmesi dünyada yeni görülen bir durum değil. Fakat çocuk sayılabilecek yaşta erkeklerin bu yüzden katil olmasına kesinlikle alışık değiliz. Peki son yıllarda ne oldu da ergen erkeklerin/çocukların öfkesi bu denli tehlikeli bir hâl aldı? Bu sorunun cevabını da dizi kulağımıza bazı kelimelerle fısıldıyor. Incel, redpill, 80/20 kuralı…

Adolescence Dizisi | Fotoğraf: The Bull’s Eye

Incel nedir? 80/20 ne demek? The Red Pill de ne?

Incel, involuntary celibates yani “istemsiz bekâr/bakir” anlamına geliyor. Kavram Amerika’dan ithal olsa da, bizde olduk olası var olan “Vurun Kahpeye” alışkanlığının havalı isim bulmuş versiyonu gibi düşünebilirsiniz. Vurun Kahpeye’den ayrışan özelliği ise kitlenin koca koca adamlardan değil, ergenlerden oluşması. Incel’ler, bazen kemik yapıları yüzünden (yeterince erkeksi değil diye), bazen yokluktan ama her zaman ve daima kadınları çıkarcı, fırsatçı, şekilci şeytanlar olarak kodlamalarından dolayı kendilerine bir partner bulamadıklarına inanıyorlar.

Bir araya toplandıkları online platformlarda, forumlarda hatrı sayılır bir kalabalığa ulaşıp, kadınların erkeklere cinsel anlamda hizmet etmesi gerektiğini uzun uzun konuşuyorlar. Kadının rızasına gerek olmadığını, karşı çıkarlarsa ölmeyi hak ettiklerini hararetle tartışıyorlar.

Fotoğraf: Todd Trapani – unsplash.com

Tam bu noktada, ergenlere birer akıl hocası lazım oluyor. İşte The Red Pill burada devreye giriyor. Onlara kısaca Incel’lerin abileri diyebiliriz. Güya bu çocuklara hayatın acı gerçeklerini kırmızı bir hap olarak sunuyor ve kadınları nasıl köleleri haline getireceklerini adım adım anlatıyorlar. Yazar Deniz Gökkan’ın “İncel’diği Yerden Kopanlar” makalesinde bu Red Pill “abiler” şöyle özetlenmiş:

“…Yaşça büyük olanlar kendilerini kanaat önderi ilan edip 12-18 yaş baremindekileri boyundurukları altına almışlar. Kadınlara niçin dağ ayısı gibi davranılması gerektiğini maddelerle anlatan bu kerli ferli herifler; reklam kokan hareketleriyle alfa erkeklik pazarlıyorlar. Küçüklere; dünyanın adil bir yer olmadığını, kadınların istediği türde bir erkek olmadıkları takdirde asla başarılı olamayacakları mesajını veriyorlar. Özsaygı ve özgüvenlerini yerle bir ettikleri kitleyi de kontrol etmeleri kolay oluyor haliyle…”

Fotoğraf: Phillip Katzenberger – unsplash.com

Gelelim benim de ilk defa dizide duyduğum ve sonrasında yaptığım araştırma ile bu atmasyon istatistiğe inanan gençlerin sayısına çok şaşırdığım 80/20 meselesine. Bu delüzyona göre kadınların %80’i erkeklerin %20’sini çekici ve seçilebilir buluyor. Kadınların %80’i seçen konumdayken, erkeklerin %80’i reddediliyor, seçilmiyor ve ne oluyor? Incel. Alın size ergenlerin beynini ele geçirmek için mis gibi bahane. “İstatistik vereyim de salladığım belli olmasın.” cümlesini hatırlayan milenyumlular el kaldırsın.

Uzun lafın kısası, odasında masumca ve kimseleri rahatsız etmeden oturan, ödevini yapan, yemekte “okul nasıldı?” diye sorduğunuzda sessiz kalan, akşam arkadaşlarıyla dışarda buluşmak yerine kulaklığını takıp ekranı açarak adeta astral bir seyahate çıkan ergeniniz şu an bu abilerden nasihat dinliyor olabilir diyor bu dizi bize. Ama çoğumuz bunu duymak istemeyiz çünkü biz en iyi / en havalı anne-baba olma histerisiyle yanıp tutuşan bir nesiliz. Çocuğumuzun yarasına, eksiğine çıplak gözle bakamıyoruz çünkü belki biz görmezsek, başkası da görmez?

Fotoğraf: Getty Images – unsplash.com

Ben Nerede Yanlış Yaptım?

Biz, hiç deneyimlemediğimiz tarzda anne-baba olmaya çalışan ilk nesiliz. Çocuğu uyutup Instagram’ı açıyoruz, tık karşımıza o çıkıyor: Gabor Mate! Nasıl iyi anne-baba olacağımızı sakin sakin anlatıyor. Kaydırıyoruz, Montessori. Kaydırıyoruz, “çocuğumuza neden hayır dememeliyiz” başlıklı bir video. Kaydırıyoruz, gentle parenting. O gün bir sebeple çocuğa kızdıysak, bir fil gibi oturuyor suçluluk duygusu göğsümüze. “Bugün Montessori için ne yaptım?”

Gecenin ilerleyen saatlerine doğru yeterince kendine kızmış, Instagram’dan yeni yeni pedagojik bilgiler öğrenmiş anne-babalar olarak tatlı bir uykuya dalıyoruz. Düşünmeden edemiyorum, bu da bizim Blue Pill’imiz olabilir mi?

Yarın çok daha süper anne-babalar olmaya söz vererek uyuyoruz, uyanıyoruz ve yeniden başlıyoruz kaydırmaya. Amacım neslimizi suçlamak değil, ben bu saydığım hareketlerin bir tanesinden bile azade değilim. Biz çırpınıyoruz. Bir önceki nesilde rahatsız olduğumuz ne varsa yapmamak için her an çırpınıştayız, bir çıkar yol veya cevap bulamıyoruz. Tıpkı dizinin son bölümünde kendi babasından şiddet gören ama Jamie’ye bir fiske bile vurmamış olan babanın “benim babamın yetiştirdiği ben isem, benim yetiştirdiğim çocuk nasıl böyle oldu?” sorusu tarafından tokatlanmamız gibi.

Adolescence Dizisi | Fotoğraf: Wired Italia

Belki güvenli saydığımız, stickerlarla, oyuncaklarla, son teknoloji aletlerle dolu çocuk odaları o kadar da güvenli değildir artık. Belki çocuğumuzun sokakta, hayatın içinde, akraba ziyaretlerinde sıkıntıdan patlayarak, “oyalanacağı şeyler” olmadığı için kafamızı şişirmesine izin vermektedir çözüm. Kim bilir? Ben değil, orası kesin. Şu an benim de, bu yazıyı okuyan yeni anne-babalar kadar konsolide edilmeye ihtiyacım var. Sosyal medyadan öğrenmediğimiz, içgüdüsel bir sarılma gönderiyorum buraya kadar gelenlere, sevgilerimle.

Kapak Fotoğrafı: Netflix

İlginizi çekebilir: Dilara Melisa Yaman’dan Anlam Arayışının Döngüsü