İlk yorumu siz yazın!
Les Plages d'Agnès: Varda’nın Kendi Portresini Çizdiği Yapım
5’ten 7’ye Cléo (Cléo de 5 à 7), Toplayıcılar (Les glaneurs et la glaneuse), Mutluluk (Le Bonheur), Yersiz Yurtsuz (Sans toit ni loi) gibi filmleriyle çığır açan işlere imza atmış bir isim olan Agnès Varda, bu kez kamerayı kendisine çeviriyor. Fransız Yeni Dalgası’nın (la Nouvelle Vague) en önemli temsilcilerinden biri olarak gösterilen Varda; otobiyografi niteliğinde olan 2008 yılı yapımı Les Plages d’Agnès belgeseli ile fotoğrafçılıktan senaristliğe, oyunculuktan yönetmenliğe uzanan neredeyse sanatın her alanıyla ilgilendiği eşsiz hayat öyküsünü, kariyerinin gelişim süreçlerini, eserlerinin ilham kaynaklarını bizlere kendisinden dinleme şansı sunuyor.
“Asıl ilgilendiklerim, filmini yapmak istediklerim başkaları. İlgimi çekenler, bende istek uyandıranlar, sorgulamamı sağlayanlar, şaşırtanlar, büyüleyenler başkaları. Bu kez kendimden bahsetmek gerektiği için şunu düşündüm: Eğer insanların içine bakabilseydik, manzaralar bulurduk. Benim içime bakabilseydik, kumsalları bulurduk.”
Gerçek hayatı sinemadan ayırmayan, sinemayı kendisi için bir oyun gören ve filmlerini yaşanmışlıklardan oluşturan Agnès Varda (asıl ismiyle Arlette Varda), 30 Mayıs 1928’de Belçika’da dünyaya gelir. Çocukluk dönemlerinde ülkesinde süregelen savaş ortamından uzaklaşmak için 10 Mayıs 1940’da ailesiyle birlikte ülkelerini terk ederek Fransa-Sète’ye göç ederler. Eğitimini edebiyat ve sanat tarihi üzerine aldıktan sonra profesyonel kariyerine fotoğrafçılık alanında başlar. Fotoğrafçılığa olan ilgisi hala devam etse de bir süre sonra sinemayı deneyimlemek ister.
Kendisine neden fotoğrafçılıktan sinemaya geçiş yaptığı sorulduğunda ise, bu durumu şu sözlerle açıklıyor: “Kelimeler istediğimi hatırlıyorum. Görüntülerle kelimeleri bir araya getirmenin sinema olduğunu sandım. Kısa bir süre sonra sinemanın başka bir şey olduğunu öğrendim elbette. Film okuluna gitmedim veya asistan olarak çalışmadım. Hayal gücümü kullandım. Ve cesur bir adım attım.” Agnès Varda’nın ismi, 1955 yılı yapımı olan ilk filmi Paralel Yaşamlar (La Pointe courte) ile birlikte Yeni Dalga Akımı’na yön vermesiyle anılsa dahi son derece yenilikçi olması, disiplinler arası tarzı ve deneysel çalışmayı seven karakteriyle Agnès Varda’yı sanırım belli bir kalıba koymak pek de doğru olmaz.
“Denize bakan her insan evine gitmeyi hiç istemeyen Odisseus’tur. Sevdiğim tüm çocuklara ve denize bakan tüm insanlara Odisseus diyorum.”
Mızrak dövüşleriyle, balıkçı limanıyla, sahiliyle Verda’nın hayatında oldukça büyük bir iz bırakmış olan Sète ile başlayarak seneler önce yolunun kesiştiği insanları, mekanları tekrar objektifine alarak bütün anılarını belgesel boyunca tekrardan canlandırıyor Agnès Varda. İzleyici olarak bizleri ailesi ile tanıştırıyor ve çektiği fotoğrafların hikayesini, Yeni Dalga’nın doğuşunu, filmlerine referans olan tabloları, ilham alarak onu besleyen konuları, artık aramızda olmayan sanatçı dostlarıyla paylaştığı anılarını, eşi Jacques Demy ile olan tanışma öyküsünü oldukça sempatik ve içten bir üslupla bize anlatıyor.
“Sık sık yazmayı bırakıyorum. Dünya kötü bir halde. Bunalıyorum. Tam şu anda felaketler, savaşlar, depremler var. Rahat içinde oturuyorum ve bu durumları düşünüyorum. Barınacak bir yeri olmayanlar, yollarda yaşayan aileler. Hareketsiz oturuyorum ve sevdiklerimi düşünüyorum. Aile biraz yoğun bir kavram. Kafanızda onları birlikte tutuyorsunuz ailenizi huzurlu bir adaymış gibi görüyorsunuz.”
Sanatı ve sanatçıyı döneminden bağımsız değerlendirmek pek mümkün olmadığı düşünüldüğünde Agnès Varda da kendi döneminin politik sorunlarından, savaş karşıtı eylemlerden, işçi haklarından, tüketim çılgınlığından, yoksulluktan, kadın haklarından, Çin ve Küba’da yaşananlardan, Los Angeles’daki hippi kültüründen bir hayli etkilenmiş ve çalışmalarına bunları aktarmış bir isim.
Simone de Beauvoir’ın yazmış olduğu kadınların çocuk sahibi olma/olmama özgürlüğüne ve kürtaj hakkına ilişkin manifestoya imza atan kadınlardan biri olan Agnès Varda, kadın bedeni üzerinden yapılan aşağılamalara ve toplumsal baskılar yüzünden kadınların sağlığını tehlikeye atarak yapılan operasyonlara ilişkin şu sözleri söylüyor: “Feminist mücadele kolektif bir hareket olmalı. Neşe saçan bir feminist olmayı denedim. Ama fazlasıyla öfkeliydim.”
İzlemeye doyamadığımız, bizlere zamanın ötesinde birçok çalışma bırakan eşsiz bir insan olan Agnès Varda 29 Mart 2019’da aramızdan ayrıldı. Toplumun bütün kesimlerinden insanları kendine konu seçmesiyle, değişimin sürekli olduğu bir çağda yerinde saymayarak alanını kendine özgü bir şekilde uyarlamasıyla, kalıpların dışında olan renkli kişiliğiyle, inandığı doğruları dile getirmekten çekinmemesiyle iyi ki bu dünyadan bir Agnès Varda geçmiş diyorum.
Enfes filmografisinin yanı sıra Agnès Varda’nın kendi perspektifinden hayat öyküsünü anlattığı Les Plages d’Agnès isimli birçok ödül alan belgeseli mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Şimdiden keyifli seyirler dilerim!
“Zaman geçti, geçiyor. Kumsallar hariç, kumsallar zamansız.”
Kapak Fotoğrafı: peramuzesi.org.tr
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Kadın Yönetmenler
Film önerilerine bayılıyorum İrem eline sağlık yine