“Totalitarizmin yanılgısı, özgürlüğün hapsedilmesinin mümkün olduğunun sanılmasıdır. Halbuki bu mümkün değildir. Özgürlüğü kısıtlarsan, kanatlanıp uçar ve bir pencerenin eşiğine konar.” – Ai Weiwei

dragi close

Geçtiğimiz bayram tatilinde San Francisco’ya gideceğim için oldukça heyecanlıydım. Şehre olan merakımın yanında bu heyecanımın sebeplerinden biri de çok az insana denk gelecek bir şans ile Ai Weiwei’nin Alcatraz Hapishanesi’ndeki @large sergisine biletim olmasıydı. Son dönemlerde sosyal medyanın kendisine verdiği ses yardımıyla da batı sanat dünyasında oldukça büyük bir patlama yapan Ai Weiwei, hikayesi ve duruşuyla meraklanmaya gerçekten değecek bir sanatçı. 2011’de vergi kaçırma suçuyla tutuklanarak 81 gün hapiste kalan ve o günden beri Çin’den çıkması yasak olan Ai Weiwei’nin kişisel tarihi, işleriyle oldukça ilintili. Şair olan babası Çin hükümetini eleştirdiği için çocukluğu sürgünde geçen Ai Weiwei, üniversite yıllarında New York’ta yaşadıktan sonra Çin’e geri dönerek özellikle hükümet sansürüne tepki gösterdiği eleştirel sanatına kendi ülkesinde devam etmiş. (Hapishanelerimizdeki gazeteci sayısını düşündüğümüzde, kendimizden de rahatlıkla parçalar bulabileceğimiz, ne seninle ne sensiz psikolojisi bana kalırsa…) 2005’te kültürel eleştiriler yazmaya başladığı blogu; 2008 Olimpiyatları (Ki Weiwei, Olimpiyatlar için inşa edilen ünlü Pekin “Kuş Yuvası” Stadyumu’nun sanat danışmanıydı) ve Sinçuan (ya da Sincan) depremi ile ilgili hükümet politikalarını eleştirdiği için kapanmış.

guş

Ülkesindeki geniş sansür haritası bir yana, kişisel olarak da birçok sansüre uğrayan Ai Weiwei, düşünceye konulan sınırların sadece fiziksel olduğunu, sanatını ve düşüncelerini kıtaları aştırarak hedefi tam da on ikiden vuran bir lokasyonda, Amerika’nın ünlü eski federal hapishanesi Alcatraz’da açtığı ve düşünce suçlulularına adadığı yeni sergisi ile kanıtlıyor.

Sergi dışında normalde halka kapalı olan alanlarda heykel, ses ve karışık medya teknikleri kullanarak yarattığı 7 işi ile Ai Weiwei, gezenleri tutukluluk üzerinden adalet, kişisel haklar,  düşünce ve ifade özgürlükleri üzerine düşünmeye çağırıyor. Birçok farklı kaynaktan detaylı olarak okuyabileceğiniz[1] işlerin beni en çok etkileyen 4 tanesi stay tuned, with wind ve birbiri ile bağlantılı olan trace ve yours truly oldu.

trace kapı

“Dinlemeye devam edin” anlamına gelen stay tuned, yaşattığı deneyim ile gerçekten muazzam bir iş olmuş. Serginin olduğu bloğa girmeden önce ürpertiyle gezdiğiniz küçücük mahkum hücrelerinin içine Ai Weiwei @large ile sizi sokuyor. Pussy Riot’tan Martin Luther King’e her hücrenin kapısında bir siyasal “suçlu”nun isminin yazdığı hücrelere girip bir tabureye oturarak o suçlunun şarkı, konuşma ya da şiirini dinliyorsunuz. Hücrelerin karşısında ise metinlerin İngilizcesi ve hücreye hapsedilmiş sesin devlet tarafından itham edilmiş suçunu okuyabiliyorsunuz. Bir özgürlük savaşçısı için en kötü şeyin, uğruna savaştığı emellerin diğerlerine bir şey ifade etmemesi olduğunu söyleyen Ai Weiwei, sizi o emellerin sesleri ile beraber bir hücreye kapatarak gerçekten çok etkileyici bir anlatım sağlıyor.

Serginin en ünlü 2 işinden biri olan trace, portrelerin tamamlandığı Haziran 2014 tarihinde halen büyük çoğunluğunun hapishanede olduğu dünyanın farklı ülkelerinden 175 siyasi düşünce suçlusunun lego portrelerinden oluşuyor. (Hayır, değişik bir şekilde, aralarında bir Türk yok.) Portelerin yapımına Ai Weiwei’nin Pekin’deki stüdyosunda başlanmış ve portreler, San Francisco’da 90 gönüllü “lego manyağı” sayesinde tamamlanabilmiş. Weiwei tarafından “zamanımızın kahramanları” olarak tanımlanan lego-portre sahiplerinin hikayelerini sergi alanına yerleştiren büyük dosyalardan okuyabiliyorsunuz. Fikirleri yüzünden tutuklanan bu 175 insanın küçük lego parçalarından bir bütün haline getirilmelerinin sebebi, birey ile kolektif arasındaki bağlantıya dikkat çekmek.

lego
legosalon

yours truly işi, tamamen trace’e gönderme yaparak, legolardan portresi yapılan tutuklulara yalnız olmadıklarını hatırlatmak için kurgulanmış bir iş. Ön tarafında tutukluların ülkelerinde özgürlüğü simgeleyen kuş, bitki gibi görsellerin olduğu, arka tarafında da tutuklu isimleri ve hapishane adresleri olan kartpostallar ile sergiyi gezenlere oturup tutuklara mesaj yazabilme olanağı sağlanıyor. Bu kartpostallar, daha sonra tutuklulara postalanmak üzere biriktiriliyorlar. Meraklı bir Türk olduğum için kartpostal yazmaktan çok “Diğerleri ne yazmış ki acaba?” sorusuyla ilgilendiğim için karıştırdığım gönderi kutusunu sizin için de fotoğrafladım.

mektups 1
kartlar

Serginin trace ile beraber ikinci popüler olan işi ise, rengarenk bir dragon uçurtmasının Alcatraz’ın hapishane olarak işletildiği[2] zamanlarda mahkumların topluma yararlı olmak için çalıştırıldığı alanda bulunan with wind. Kocaman bir uçurtmanın hapishane içinde kapalı bir alanda uçarak kaçamayacak şekilde konumlanmasının sebebi ise, özgürlük-kısıtlanma tezatına dikkat çekmek. Narin olmasının yanında bir o kadar da korkusuzluğun sembolü olan Çin dragonu, Ai Weiwei’nin elinde imparatorluk gücünü değil; kişisel özgürlükleri simgeliyor ve herkesin aslında inanırsa bu güce sahip olabileceği mesajını veriyor. Vatandaşlarının insan ve yurttaşlık haklarını ihlal eden ülkelerin referans alındığı parçalardan oluşan upuzun uçurtmanın parçaları üzerinde, devletlerin kullanmayı “sevdiği” kısıtlayıcı kelimelerinin yanı sıra (Örn. Obey-İtaat et) Edward Snowden gibi kaçak ve tutukluların sözleri yer alıyor.

aiw
tavan fantastik

Bu aralar her şeyin pek bir “iyi bilindiği” ülkemizin gerçekten iddialı olduğu bir konu varsa o da düşünce özgürlüğünü kısıtlamak… Bu ülkenin bir bireyi olarak haliyle çok etkilendiğim serginin benzerlerini umarım bir gün Madımak Oteli, Ziverbey Köşk gibi yerlerde görürüz. İnanılır gibi değil mi yoksa? İşte… İçimizde bir umut…


[1] Sergi ile ilgili daha fazla bilgi edinmek için sergi hakkında çıkan tüm yazılara sergiyi yapan The FOR-SITE Foundation’ın web sitesinden ulaşabilirsiniz: http://www.for-site.org/about/press-room/press-coverage-ai-weiwei-alcatraz/

[2] Şu an “Ulusal Park” olarak geçiyor.