Günümüzde malum, her şey dijitalleşti. Cep telefonları, dijital takvim ve not defterleri hepimizde mevcut. Not alabiliyor, alarm kurabiliyor ve hatırlatıcıyı aktive ederek günlük işlerimizi kolaylıkla düzenleyebiliyoruz. Fiziksel olan tüm ihtiyaçların dijital ve tek bir çatı altında toplanması her ne kadar kolaylık gibi algılansa da ben hala geleneksel yollarla ajanda tutmaya devam ediyorum. Biliyorum ki, yalnız değilim. Hala düzenli olarak ajanda tutmayı ve yanında defter taşımayı sürdüren, kağıt ve kalemseverler bir yerlerde var.

Ajanda, Hayatı Düzende Tutma Geleneği | Fotoğraf: Cathryn Lavery (unsplash.com)

Ajanda ve Hayatı Düzende Tutma Geleneği

Ajanda Nedir ve Ne İşe Yarar?

Ajanda, kelime anlamı ile Wikipedia’ya göre “Kişisel düzenleyici, organizatör ve asistan” anlamlarına gelirken Türk Dil Kurumu’na göre “Unutulmaması gereken notların yazılmasında kullanılan, takvimli bir tür defter” anlamına geliyor. Benim ajandam, senelerdir yanımdan ayrılmaz. Her zaman çantamın bir köşesinde kalemimle birlikte hazır bulunur. Her yeni yıl yenilediğim gibi eski ajandalarımı da saklamaya devam ederim, katiyen atmak gibi bir huyum yok. 

Ben günlük ajanda kullanmayı tercih ediyorum ama herkes kendi ihtiyacına göre haftalık, aylık ya da yıllık ajanda tercihinde bulunabilir. Ajanda kullanımına gelince, kimi zaman ertesi gün ya da bir sonraki hafta yapılacak bir madde ekleyebiliyorum kimi zaman da aylar sonrası için “Bugün … yapıyor olmam gerekiyordu, umarım bu hedefime ulaşmış bir Esra okuyordur bu notu.” veya “Bu notu okuduğumda … süredir … amacıma yönelik çalışıyor olacağım, gelişme durumum … şeklinde olmalı.” gibi notlar bırakabiliyorum kendime. Bu herkesin kendi tercihine ve keyfine göre yapabileceği bir şey. Arkadaşlarımın doğum günlerini, sınav başvuru tarihlerini de ajandama not edebiliyor ve benim için herhangi bir önemli tarihi renkli kalemlerle işaretleyebiliyorum. 

Ajanda, Hayatı Düzende Tutma Geleneği | Fotoğraf: Fotografierende (unsplash.com)

Cep telefonlarında her türlü uygulama mevcut ve taşıması çok daha kolay geliyor olabilir. Fakat dikkat edildiğinde cep telefonunda not yazmak için bir uygulama var, alarm kurmak için bir başka uygulama, hatırlatıcı eklemek içinse daha başka bir uygulama… Ajandada ise her şeyi tek bir defter üzerinden yapabiliyorum. Bu sayede hem telefondan uzak kalıyorum ve ekran kullanım sürem düşüyor hem de telefondan gelebilecek olası her türlü dikkat dağıtıcı bildirim ve uygulamadan da korunmuş oluyorum. Bir Miyop ve Astigmat olarak da ekrana daha az bakmış oluyorum.  En önemli hususu yazının başında belirtmekte fayda var, ajanda kullanmak bir bağımlılık yaratır! Tabii ki efektif kullanımı için belli bir zaman gerekli; ajandamızı yanımızdan ayırmamak, notlarımızı vakit geçirmeden hemen almak, yapılacaklar listesini atlamadan detaylı oluşturmak ve gerçekleştikçe maddelerin üzerini çizmek ya da thick atmak, sıklıkla kontrol etmek gerekir. Bunların her biri zaman içerisinde edinilecek ve kişiselleştirilecek alışkanlıklar. 

Ajanda tutmayı sadece bir deftere yazmaktan çok daha fazlası olarak görüyorum. Bana göre, ajanda tutmak bir yaşam biçimi, adeta bir kültür. Kullanmanın bir usulü var ve tabii getirileri de oldukça fazla. Çevremdeki insanlara dair yaptığım gözlemlerimde, ajanda kullanan insanların hep çok daha planlı, programlı ve disiplinli olduklarını fark ediyorum. Ben de kendi adıma, ajanda kullanmaya başladığımdan bu yana çok daha organize yaşadığımın farkındalığı içerisindeyim. Bana kendimi daha planlı hissettirmesi, daha verimli olacağımı düşündürmesi dahi beni motive etmiştir her zaman. Ve tabii bana özel olması, onu benim için daha değerli kılıyor. Her yeni günde ajandamı açıp, o güne dair yapacaklarımın listesini kontrol ederek başlamak beni o güne daha hazır hissettiriyor, daha pratik hareket etmem konusunda da harekete geçiriyor.

Nereden Çıktı Bu Ajanda Kavramı?

Tarihi ve ortaya çıkışı hakkında çok az araştırma bulunan ajanda kavramının ortaya çıkışı 18. yüzyıl Amerika’sına dek uzanıyor. Takvim ve günlük olarak iki ayrı kavramın bir araya gelmesiyle oluşan ajanda vakti zamanında Amerika’nın kurucuları George Washington ve çağdaşları tarafından hesap verme ve hesap tutma gibi halka ve tanrıya verdikleri sözleri tuttuklarını gösteren bir yazılı belge olarak görülüyordu. Günümüzde bizler ajandayı geleceğe yönelik hedeflerimiz için kullanırken, Washington ve çağdaşları bir nevi geçmişe yönelik arşiv olarak kullanıyorlardı. O gün neler yaptıklarını, kimlerle yemek yediklerini, gittikleri yerleri ve onları arayan kişileri not alıyorlardı. Hatta George Washington’un “Zamanımı nerede ve nasıl harcadım?” mottosu ile bu günlükleri tuttuğu da biliniyor. Yani onların günlük aktivitelerinden bahseden bu ajanda ahlaki bir anlam da taşıyordu.

Ajanda, Hayatı Düzende Tutma Geleneği | Fotoğraf: Negative Space (pexels.com)

Devamını kısaca özetlemem gerekirse, o günlerde birçok zengin Amerikalı’nın günlerini planlayıcılarla düzende tutmak için bağlı kaldığı bir alışkanlık olan ajanda, ilk defa 1773 senesinde Amerikalı bir yayıncı olan Robert Atkin tarafından ticari olarak yayımlanıyor. 19. yüzyıla gelindiğinde ise, yalnızca zenginler tarafından değil, işçi sınıfından kadın ve erkekler tarafından da kullanılır bir hale geliyor. Amerika’dan Avrupa’ya yani bizim dünyamıza nasıl geldiği konusuna gelecek olursak, o da 20. yüzyılın başlarında İngiltere’de Grace Shurr adında bir sekreterin, kırtasiyeci Norman & Hill’i Amerika’dan bu ajandaları ithal etmesi için ikna etmesi ile başlıyor. O günden sonra ajanda için hepimizin bildiği macera başlıyor ve hayatlarımıza yerleşiyor, fakat 2000’lerle birlikte büyük ölçüde dijitalleşmenin başlamasıyla ne yazık ki geleneksel anlamda ajanda kullanımı giderek azalıyor.

3f957f0b-ce5e-4a70-bc71-f727879b0680_4_5005_c
Ece Ajandası| Fotoğraf: Afitap Kırtasiye 1910

Dijitali Varken Neden Hala Geleneksel Ajanda Kullanalım?

Evet bilgisayar ve cep telefonlarımız bizim her şeyimiz; kameramız, sosyal medyamız, müzik arşivimiz, mail kutumuz ama bir şeyimiz asla değil: Ajandamız! Çok sayıda dijital ajanda, planlayıcı ve düzenleyici mevcut olsa da birçoğumuz bu tür uygulamaları kullanmayı reddediyoruz veya bir süre kullanmayı denedikten sonra tekrar geleneksel ajandalarımıza geri dönüyoruz, peki neden? 

Öncelikli sebep malum, cep telefonları ile geçirdiğimiz o uzun ekran süreleri. Sosyal medya kullanımından dolayı iyice arttığı da bir gerçek. Ajanda kullanmaktaki amacımız, hayatımızı daha düzenli ve verimli hale getirmek olduğundan, telefonu bir ajanda olarak kullandığımız her defasında dikkatimizi dağıtan telefon bildirimlerine daha çok maruz kalıyoruz. Planlayıcı uygulamaları açmak için telefona her uzandığımızda, sosyal medya uygulamalarına tıklamadan telefonu elimizden bırakmayacağımız da hepimizce tahmin edilebilir.

İkinci neden ise; kağıt üzerinde yazı yazarak kullandığımız ajandalarımızın bize kendimizi daha özel hissettiriyor olması. Dijital ajandaların veremediği çok özel bir his bu bahsettiğim. Görülebilen, hissedilebilen, kalemin kağıda her dokunuşunda duyulabilen bir his. Bu hissin nasıl bir şey olduğunu merak edenlere, tabii ki de ajanda almalarını ve bir an önce bu kültüre giriş yapmalarını öneriyorum. Telefonunuzu uçak moduna alıp, ajandanızı açıp, günlük, haftalık ve aylık hatta gelecek yıla ait planlarınızı, hedeflerinizi bir kağıda dökmenin yaratacağı o özel hissi, yaşamanızı öneriyorum. “Me time” denilen o kendinize özel zamanın yerini hiç bir uygulama alamaz, benden söylemesi.

Ajanda, Hayatı Düzende Tutma Geleneği | Fotoğraf: Ketut Subiyanto (pexels.com)

Üçüncüsü ise, dijital olarak planlama yapmanın, çoğu insan için işlevsel olmaması. Hedeflerimizi, hayallerimizi ve planlarımızı yazmak, onlara ulaşma şansımızı daha da artırıyor. Hatta bununla ilgili California Dominik Üniversitesi’nde bir bilimsel çalışma da mevcut. 267 kişinin katıldığı bir deneyde, düzenli olarak hedeflerini ve planlarını yazan insanların onlara ulaşma olasılığının %42 oranında daha fazla olduğu sonucuna ulaşıldı. Hedeflerimizi yazmak, beynimizin sol yarım küresine -mantık tarafı- dokunuyor, bu da bilinçaltı zihnimizi harekete geçiriyor. Ve hayallerimizi gerçeğe dönüştürmemize neden oluyor. 

Geri Dönme Maliyeti

Dijital planlayıcıları kullandığımızda ekran süremizin arttığından ve her defasında dikkat dağıtıcılarla bölündüğümüzden bahsetmiştim yukarıda. Peki bunun bize ne zararı olabilir derseniz, gelelim bu sorunun cevabına. Oxford Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji Profesörü ve Bilişsel Terapi Akademisi kurucu üyesi olan Prof. Dr. Mark Williams, 27 Mart 2021 tarihinde sosyal medya üzerinden gerçekleştirdiği “İyi Hissetme Sanatı” adlı eğitiminde bu konuya değiniyor. Aynı anda birden çok işi yapmaya çalıştığımızda, dikkat dağıtıcılar tarafından yaptığımız bir iş bölündüğünde ve işimize ara verip geri döndüğümüzde, bu işi yapma süremizin arttığını ve hatta işimizi tamamlayamadığımızı ifade ediyor. Örneğin, bir saatte bitireceğimiz bir işe odaklamışken, gelen mail ve bildirimlerle veya herhangi bir dikkat dağıtıcı ile bölündüğümüzde, o işe geri dönmeye çalışırken, beynimizin en son ne yaptığını hatırlaması için her bir eylemde 40 saniye kaybettiğinden ve normalden daha çok çaba sarf ettiğinden bahsediyor. Profesör buna “Geri dönme maliyeti” diyor ve bunun beynimizi daha çok yorduğundan ve günün sonunda tükenmişlik hissi yaşadığımıza dikkat çekiyor.

“Geri dönme maliyeti” hayatımızda yaptığımız her iş için geçerli olduğundan, telefonun yanı sıra tüm dikkat dağıtıcıları da kapsadığını söyleyebiliriz. Nitekim, Prof. Williams -yukarıdaki bahsedilen konuşmayı dinlerseniz- bu problemi anlatırken belirli bir iş ya da konuyu değil, geneli kapsıyor.

Toparlayacak olursam, ajanda tutmak, hatta yalnızca ajanda değil, günlük tutmak, buzdolabına küçük notlar yazmak ve kimi zaman bir not defterine rastgele birkaç satır karalamak hepimize iyi gelen bir alışkanlık olabilir. Ajanda özelinde ise hayatımızı daha sıralı ve muntazam bir şekilde düzenlememize yardımcı olacaktır diye düşünüyorum. Her bütçeye ve zevke göre ajanda mevcut, bence bu güzel alışkanlığa bir şans vermekte fayda var, tabii karar size ait.

Yazıyı Gazeteci ve Yazar Kristin Wong’un şu sözleri ile bitirmek istiyorum: “Writing by hand forces you to slow down and approach your planning with more mindfulness.”

Sevgiler…

Kapak Fotoğrafı: Negative Space (pexels.com)

İlginizi çekebilir: Melike Büşra’dan Dijitalleşen Adab-ı Muaşeret Kuralları