Alef: Tasavvuf, Edebiyat ve İnançlar Üzerine Bir Polisiye Dizisi
Emin Alper’in merakla beklenen dizisi Alef, geçtiğimiz günlerde BluTV’de gösterişli bir final yaptı. Son dönemde dijital platformlar için üretilen yerli diziler arasından kolaylıkla sıyrılan, ağır temposu ve güçlü sinematografisi ile alışageldik kulvarların dışına çıkan, artısıyla eksisiyle izlemeye değer bir yapım olarak özetleyebiliriz. Yazı belirtilen noktaya kadar spoiler içermemektedir.
Henüz ilk bölümden farklı bir iş olacağının sinyallerini veren dizi, ilgilisini tavlamak konusunda pek sıkıntı çekmiyor. “Bizim yaşadığımız İstanbul ise bu dizinin geçtiği şehir hangisi?” dedirtecek kadar özgün sinematografisi ve ustalıklı yönetmenlik dokunuşları; dizi hakkındaki olumlu eleştirilerde en tepeye yazılabilecek olan maddeler. Fakat temposunu ayarlarken çoğu kez ritmini de yitirmeye meyilleniyor Alef. Diziyi izlerken finalde hikayenin ve gizemin derlenip toplanamayacağı ile ilgili şüpheler uyandırıyor. Gelgelelim düğüm ve serim aşamalarında zaman zaman oyalanan dizi, çözüm aşamasında kendi ortalamasının üstüne çıkıyor ve tatminkar bir final yapıyor.
Tasavvuf, edebiyat ve inançlar üzerinden altyapısı kurulan senaryo kalitesinin, dizinin sinematografik anlamdaki koşusuna yetişemediğini düşünüyorum. Bu durum dizideki tasavvufi unsurların ilgimi çekmediği anlamına gelmiyor. Aksine pek de hakim olmadığım bir alanda karşılaştığım bu etkileyici görsel tasarım beni baya şaşırttı. Aceleye gelmediği çok belli olan kadrajlar ve post prodüksiyon hamleleri ile göze hitap etme misyonunda hiç aksaklık yaşamıyor Alef. Bazı yan oyunculukların fazla tiyatral repliklerle göze batması dışında genel oyunuculuk performansları da belli bir ortalamayı tutturuyor. Herkesin bir şekilde bu gizemin bir parçası olması ve mevzunun da merak uyandıran bir şekilde tasarlanması izleyiciyi bir şekilde son bölüme kadar getiriyor. Dizi seyir tecrübesi ile ilgili son spoilersız kanaatim şu şekilde. Her hafta tek bölüm izlendiği zaman yorucu, tek seferde arka arkaya izlendiği zaman sürükleyici.
Bu noktadan sonra bazı spoilerlı yorumlarda bulunacağım…
Dizinin tasavvuf üzerinden yakaladığı damar ve son final sahnesinde çözülen hikayesi beni etkiledi. İlk bölümleri uzanarak izlerken son bölümü oturur pozisyona geçerek izledim şahsen. Adrenalin dozu ve ustalıklı kurgusu ile göz kırptırmayan bir final yaptı. Şems ve Mevlana’nın, Güneş ve Celal karakterleriyle metafor olarak resmedilmesi çok hoştu. Eşcinsellikle ilgili günümüz konjonktüründe cesur sayılabilecek bir bölüme imza atan dizi; son ana kadar seyircisinin canını sıktığı bir çok noktayı da yine bu son bölümde telafi ediyor. Tabii bu her eksiğini örtebildiği anlamına gelmiyor.
Yaşar karakterinin sakladığı bütün sırları son anda taksit taksit dökmesi ve o ana kadar sadece seyirciyi bilgilendirme üzerine kurulu bir karakter olması da ufak bir sıkıntı olarak not edilebilir… Karakterlerin sevdiği insanları kaybedişi ile ilgili verilen her parçanın dizi ilerledikçe yavaş yavaş yapboz gibi birleşmesi ise, Alef’in acelesiz anlatısına yakışmış. Son olarak Mevlana’nın Şems tarafından terkedildikten sonra yazdığı mektuba ithafen Güneş ve Celal’in beraber yanması, Güneş’in intiharından sonra da boğazın serin sularında beraber donması, diziyi dair en güzel detaylardan biriydi sanırım. Sevgiler.
Kapak fotoğrafı: Habertürk
İlginizi çekebilir: SineMagger’dan Netflix Gerilim Dizileri
İlk yorumu siz yazın!