Amsterdam: Olmak İstediğiniz Her Şeyi Olabileceğiniz Şehir
Her Türk gencinin, “Abi bu sene kesin gidelim ya” muhabbetine maruz kalmaya mahkum şehir, Amsterdam, inanın aslında çılgın eğlencelerin ve gece hayatının çok ötesinde. Aslına bakarsınız bu şehir, tıpkı Berlin gibi, herkes tarafından bilinen turistik yerleri içeren bir rehber dışında, alternatif bir rehberi de hak ediyor. Yapacak, görecek, gezecek çok farklı alternatifler, deneyecek çok farklı tatlar mevcut. Bu yüzden, ileride “Alternatif Amsterdam Rehberi” yazısı hazırlayacağımın sözünü vererek, öncelikle Amterdam’ı herkesin bildiği haliyle tanıtmak istiyorum.
Amsterdam deyince bir Türk gencinin aklına gelen ilk iki şey şüphesiz, klasik müzik ve ördek. Yerseniz. Tabii ki ilk olarak akıllara Red Light District ve Coffee Shop’lar geliyor.
Amsterdam’a Ne Zaman Gitmeli?
Amsterdam’ın kişisel tarihimde önemli bir yeri var. “Hayatım boyunca en çok üşüdüğüm şehir” tanımlamasını yıllardır kimseye kaptırmayan Amsterdam’a, benim gibi yaz insanıysanız, mümkünse yazın gidin. Hadi yazın gitmediniz; sonbahar başı, ilkbahar sonu gidin. Biz Türkiye’de böyle bir soğuğa alışkın olmadığımızdan olsa gerek, orası 10 derece bile olsa, Türkiye’deki 10 dereceye kıyasla çok daha keskin ve vurucu bir soğuk oluyor.
İlginizi çekebilir: Selin Tavaşi’den “3 Günlük Amsterdam Tatilinden Kısa Kısa Notlar!”
Amsterdam’da Ne Giymeli?
Kişisel deneyimimden yola çıkacak olursak, ben Amsterdam’a ilk kez Kasım ayında gittim. Her yurdum insanı gibi, internete girip hava durumuna baktım, Türkiye’den “birazcık” daha soğuk olduğunu gördüm ve kıyafetlerimi ona göre seçtim. Fakat oraya gittiğimde kıyafetlerim o kadar yetersiz geldi ki, iki günümü kiraladığımız evde yatak döşek yatarak geçirdim. Benim bu muhteşem deneyimimden ders çıkarmak gerekirse, sıcak olmayan bir dönemde gidecekseniz, hava durumunu Türkiye ile bir tutarak değerlendirmeyin. Oradaki iklim bir başka. En kalın kıyafetlerinizi alın. Hatta bu tip iklime sahip yerlere daha önce gitmişliğiniz yoksa, önce gidip daha kalın kıyafetler satın alın ve onlarla gidin.
Giyim konusunda göz önünde bulundurmanız gereken bir nokta da, ani yağmurlar. Yanınızda mutlaka bir yağmurluk ya da bere bulundurun. Ben ilk gün yanıma almadığım için saçım ve makyajımla Japon korku filmi karakterlerine dönmüştüm. Instagram’a fotoğraf koyamazsınız sonra.
Son olarak eğer yazın gidecekseniz, göz önünde bulundurmanız gereken tek konu, büyük ihtimalle bisiklete binecek olmanız. İlk günler Amsterdam halkının yarattığı çılgın bisiklet trafiğine adapte olamayabilir, çeşitli düşme ve çarpışma tehlikeleri atlatabilirsiniz. Bu gibi durumlarda bacaklarınızın yara bere içinde kalmaması açısından, şort, etek vs. yanında kot, pantolon gibi şeyler götürmenizde de fayda var. Önce sağlam kalın, sonra gezersiniz.
İlginizi çekebilir: Deniz Yılmaz’ın “Amsterdam’da Kaybolmanın Yolları”
Amsterdam’da Bütçe ve Konaklama
Amsterdam, ne Paris kadar pahalı ne de Berlin kadar uygun. Tabi bu tamamen kişisel bir yorum ve yaptığınız aktivitelerle de alakalı. Yine de, burada bütçenizi minimuma çekmenin çeşitli yöntemleri var:
_I-Amsterdam Card: Bu kart, Van Gogh Musem ve Stedelijk Museum gibi müzelerin de içinde bulunduğu yaklaşık 40 müzeye giriş, kanal turu, geçerlilik süresi boyunca toplu taşıma araçlarını limitsiz kullanma gibi çeşitli olanaklar sağlıyor. 24, 48 ve 72 saatlik olarak üç farklı versiyonu var. Birçok şehirde bu “turist kartı” sistemi uygulanmasına rağmen, paranızın karşılığını en iyi şekilde alabileceğiniz şehirlerden biri kesinlikle burası. İnternetten satın aldıktan sonra, Amsterdam Schipol Havaalanı dahil birçok noktadan teslim alma imkanınız da var. Kesin bilgi: Bu kartı satın almak, kesinlikle daha az para harcamanızı sağlıyor.
_Ev kiralama ya da Hostel: Hostel, yurtdışında konaklamanın en uygun yoludur. Bu şekilde hem yeni insanlarla tanışabilir, hem konaklamaya ayıracağınız parayı başka şeylere harcayabilirsiniz. Ben bir takım hırsızlık olaylarının yaşanabilmesinden ve tek kişilik oda bulamadığım takdirde tanımadığım insanlarla aynı yerde uyumak durumunda kalmamdan dolayı, genellikle başka seçenekler bulmaya çalışanlardanım. Ama Amsterdam’da durum böyle değil. Çok da ucuz bir hostel olarak kabul edemeyeceğiniz St Christophers Inn at the Winston, kalabileceğiniz en güzel hostellerden biri. Kesinlikle tavsiye ederim.
Konaklamayla ilgili otel dışı ikinci bir seçeneğiniz de ev kiralamak olabilir. Biz, PH Apartment Suits aracılığıyla, şehir merkezinde, klasik Hollanda stili binalardan birinde, gayet güzel dekore edilmiş bir dairede kaldık. Birkaç kişi kaldığınız takdirde ödemeyi bölüştüğümüz için makul bir fiyata denk geldi. Özellikle kalabalık gidecekseniz kesinlikle değerlendirebilirseniz, gayet güvenilir ve akıllıca.
Amsterdam’da Coffee Shop Meselesi Amsterdam
Amsterdam rehberi hazırlayıp Coffee Shop’lardan bahsetmemek zor olacağından gördüklerimi bildiklerimi aktarmak istiyorum. Amsterdam’da sabah 8’de kahvaltı yapmak için dışarı çıktığınız andan itibaren, sokakta bulunduğunuz süre boyunca her daim burnunuza “ot kokusu” gelecek, kaçarınız yok. İlk başta “yok canım, sabahın köründe de içmiyorlardır artık” falan diyorsunuz ama yok, gayet de içiyorlar. Herhangi bir köşe başında, bir ara sokakta ya da caddede Coffe Shop görmeniz mümkün. Anladığım kadarıyla, özellikle turistler arasında en popüler olanı “The Bulldog”. Bir zincir olduğu için, Red Light Disctrict dahil birçok yerde görebilmeniz mümkün.
Bu arada coffee shop’larda kesinlikle alkol satılmıyor. Bu konuda çok katılar ve özellikle turistik olanların girişlerinde belirtiliyor.
Amsterdam’da Neler Yapmalı, Nerelere Gitmeli?
Amsterdam’da yapacak şey çok. Hiçbir yere gitmezseniz, bisikletinizle şehrin sokaklarında güvenle kaybolabilirsiniz. Ne acıdır ki, Türkiye’de “bisiklet” ve “güven” sözcüklerini bir arada bile kullanamayacağınız için, oradayken keyfini çıkarın derim. Bir turist olarak ilk gidişiniz ise, görmeden dönmemeniz gereken birkaç yeri sıralayalım:
Red Light District Amsterdam
Bildiğiniz üzere Hollanda’da fahişelik legal. Amsterdam’da, 18 yaşın üstünde bir Avrupa Birliği vatandaşıysanız, gidip fahişe olmanızın hiçbir sakıncası yok. Son derece legal ve hatta bir meslek olarak kabul ediliyor. Yeter ki kurallara uygun hareket edin ve mesleğinizi sokakta değil, izin verilen bölgelerde icra edin.
Red Light District, Türkçesiyle “Kırmızı Fener Mahallesi/Bölgesi”, çoğumuzun bildiği gibi, Amsterdam’da bulunan, bu işlere ayrılmış, bu nedenle namı alıp yürümüş olan bölge. Bu şekilde tanıtıldığında kulağa ürkütücü gibi gelse de, aslında civarında Amsterdam’ın en eski kiliselerinden Oude Kerk’in, coffee shop’ların, kafelerin bulunduğu, son derece turistik ve güvenli bir bölge. Öyle ki, insanlar gecenin bir vakti çocuklarıyla bile gelip dolaşıyorlar, camların içinde kendilerini sergilemekte olan bayanları inceliyorlar ya da sırf yollarının üstü olduğundan kafalarını bile kaldırmadan geçip gidiveriyorlar.
Burayla ilgili aklınızda bulundurmanız gereken birkaç ipucu var:
_Kesinlikle camların içindeki bayanların fotoğrafını çekmeyin. İnanılmaz agresifleşiyor ve saldırganlaşıyorlar. Hatta bulundukları yerden çıkıp sizi kovalayabiliyorlar. Arkadaşlarımın bayanların fotoğrafını çekmesi sonucu başıma geldi, oradan biliyorum.
_Camında kırmızı ışık yananlar kadın, mavi ışık yananlar transeksüel oluyormuş.
_Bölgede çeşit çeşit show’lar mevcut. Özellikle “Casa Rosso” benim aylarca, “Dünyanın bir yerinde böyle bir şeyin mütemadiyen devam ettiğine inanamıyorum” diye dolaşmama neden oldu. Eğer mideniz kaldırmıyorsa, seks turizmi etik değerlerinizle hiçbir şekilde bağdaşmıyorsa gitmeyin. Çünkü “Casa Rosso”, “Live Sex Show” olarak adlandırabileceğimiz bir etkinlik. Oldukça dürüst bir adlandırma oldu, çünkü etkinliğin içeriği tam olarak bu. Akşam 7’den gece 3’e kadar açık.
amsterdam.info/redlightdistrict/
Rijksmuseum
Amsterdam
Coffee Shop’lar ve Red Light District’ten sonra ani bir kararla müzelere geçiş yapıyoruz. Rijksmuseum, Hollanda’daki en büyük sanat ve tarih müzesi. Diğer önemli müzelerin de bulunduğu Museumplein bölgesinde yer alıyor. Müzenin bir kısmı, çok uzun süredir tadilattaydı ancak 2013 yılında tekrar kullanıma açıldı. Özellikle Vermeer, Rembrandt, Jan Steen gibi sanatçıların eserlerini görmek isterseniz, kesinlikle ziyaret etmelisiniz.
_Her gün 09.00 ile 17.00 arası açık. I-amsterdam Card ile kapıdaki sıraları atlatabiliyorsunuz. Giriş 15 euro.
_Orada tanıştığımız Hollandalı arkadaşlar buranın adını “RAYKS” diye telaffuz ediyor. Öyle söylemezseniz de genellikle anlayamıyorlar. Aklınızda bulunsun.
Bilet almak için tıklayın.
Van Gogh Museum Amsterdam
Çoğu insanın, civarındaki diğer müzelere kıyasla küçük bulmasına rağmen, benim Van Gogh’a karşı boş olmamam nedeniyle, öncelikli olarak gezdiğim müzelerden biri oldu burası. Rijksmuseum ile Stedelijk Museum arasında konumlanmış Van Gogh Müzesi’nin girişinde, genellikle çılgınlar gibi sıra oluyor. Fakat I-amsterdam card ile bu sırayı atlayıp, bekleyenlere sinsi sinsi gülümseyerek yanlarından geçip gidebiliyorsunuz. “Potato Eaters”, “The Bedroom”, “The Yellowhouse” gibi “bunların orjinalini gördüğüme inanamıyorum” şeklinde çığlık attırabilecek eserleri bu müzede görmeniz mümkün. “The Starry Night”ı görmek isteyenler, sizi MoMA’ya doğru alalım.
_Her gün 9 ile 6 arası açık. Giriş, I-amsterdam Card dahilinde.
Stedelijk Museum Amsterdam
Kişisel yorumumu söyleyecek olursam, Van Gogh Müzesi ile birlikte Hollanda’da gitmiş olduğum en iyi müzelerden, Amsterdam’ın modern sanat müzesi. Museumplein bölgesinde bulunuyor. İçeride Pollock, Kandinsky, Marlene Dumas, Gilbert&George eserleri görüp sevinçten çıldırmanız mümkün. Modern sanata ilginiz var ise, kaçıracağınızı sanmıyorum.
_Her gün 9 ile 18:00 arası açık. I-amsterdam Card dahilinde.
Anne Frank House Amsterdam
Anne Frank’i çoğunuz biliyorsunuzdur. Bu küçük Yahudi kız, İkinci Dünya Savaşı döneminde, Nazi işgali sırasında, Amsterdam’da saklandığı yerde bir günlük tutmaya başlar. İçeride onunla birlikte hayatlarını kurtarmak için saklanmaya çalışan 8 kişiden, yalnızca bir kişi sağ kurtulabilir. Bu kişi Anne Frank’in günlüğünün günümüze kadar ulaşmasını sağlar. Kanımca Amsterdam’a gittiğinizde görmeniz gereken en önemli yerlerden biri olan Anne Frank House, insanın üzerinde inanılmaz bir etki bırakıyor.
_I-amsterdam Card burada geçerli değil ve hava isterseniz -10 derece olsun, kapıda inanılmaz fazla sıra oluyor. Bunu göz önünde bulundurarak gidin.
_Biletler 9 Euro. Her gün 9:00-19:00 arası, Cumartesi 21:00’a kadar açık.
Dam Square Amsterdam
Dam Meydanı, Amsterdam’a gidip de görmeden dönerseniz, uçaktayken “bir terslik var ama…” hissine kapılacağınız, kısaca oraya gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken yerlerden. Meydanda Amsterdam Kraliyet Sarayı, Nieuwe Kerk, Madame Tussaud’s Müzesi ve National Monument’ı görmeniz mümkün. Bana kalırsa oldukça ihtişamlı ve güzel bir meydan. Aynı zamanda alışveriş yapabileceğiniz Kalverstraat ve de Bijenkorf da tam olarak bu meydandalar (Kalverstraat mağazalarla dolu sokağın adı, de Bijenkorf Department Store). Burada gezip dolaştıktan sonra meydan ve civarına yayılmış onlarca kafeden birinde oturarak etrafı inceleyebilirsiniz.
_Meydanda özellikle turistlere yönelik çeşitli şovlar ve atraksiyonlar olabiliyor. Bu sırada çeşitli hırsızlık olayları yaşanabiliyor. Öyle ağzınızı açmış etkinlik izlerken cüzdanınızdan olmayın.
_Daha önce başka bir şehirde Madame Tussauds Müzesi’ne gittiyseniz artık Allah aşkına şurada gitmeyin. Yapacak 50 tane şey var, daha kaç kere balmumundan Tina Turner göreceksiniz arkadaşlar lütfen ama.
_Nieuwe Kerk’in içinde son zamanlarda çeşitli etkinlik ve sergiler oluyor. Benim orada olduğum dönemlerden birinde Andy Warhol Exhibition vardı ve sevinçten aklımı kaçırmıştım. Geçerken bir göz atmakta fayda var. Üstelik buradaki etkinlikler I-Amsterdam Card dahilinde.
Nieuwe Kerk’te gerçekleşen aktiviteler ile ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Erotic Museum Amsterdam
Burası adından da anlaşıldığı üzere erotizm üzerine kurulmuş bir müze. Benim buraya girmemin öncelikli sebebi, daha önce Prag’da görmüş olduğum “Sex Machines Museum” tadında bir şey beklentimin olmasıydı. Orası gerçekten enteresan şeylere şahit olduğum bir müzeydi çünkü. Fakat Prag’dakinin aksine burası, biraz ticari kaygılarla kurulmuş, “Sex Sells” mantığıyla yapılmış bir müze gibiydi. İçeri girince gülüp eğleneceğiniz ya da enteresan bulabileceğiniz içerikler tabi ki mevcut. Ancak bence gitmenize gerek yok. Buraya gideceğinize Red Light’a gidersiniz.
_Giriş 7 Euro. Gece 1’e kadar açık.
Amsterdam’da İkinci El Cenneti: Waterlooplein Amsterdam
Bu bölge adeta bir ikinci el cenneti. Üstelik yalnızca kıyafet değil; elektronik, kitap, hediyelik, plak ve daha aklıma gelmeyecek bir sürü “ıvır-zıvır”a buradan ulaşabilirsiniz. Dam Square’den 15 dakika yürüme mesafesine sahip, Red Light District’in hemen arkasında kalıyor.
_Buraya kadar gitmişken Rembrandt House’un yakınlarında olduğunuz için orayı da es geçmeyerek, hem Rembrandt’ın evini, hem de eserlerini görebilirsiniz. Giriş 10 euro, I-Amsterdam Card geçerli.
Jordaan Amsterdam
Amsterdam’ın Cihangir’i diyebileceğimiz Jordaan, turist yoğunluğunun çok daha az olduğu, kendinizi lokal hissedebileceğiniz bir bölge. Güzel kafeler, yerel insanlar, çeşit çeşit hipster ile dolu bu bölgede siz de benim gibi kendinizi huzurlu, hatta “evde” hissedebilirsiniz. Yazarken, “burayı söylemesem de daha fazla insan haberdar olmasa mı acaba” diye düşündüm, ama çok iyi biri olduğum için hadi yazayım dedim.
_Buraya gitmişken bölgede uğrayabileceğiniz birkaç başarılı restoran adı vermek istiyorum; Los Pilones (leziz bir Meksika restoranı) ve Japanese Pancake World (daha önce yemediğiniz tarzda pancakeler deneyebilirsiniz).
Heineken Experience Amsterdam
Geldik çoğu insanın ilgisini çeken, benim ise bir heves gidip, kapıdaki kuyruğun da etkisiyle beklentilerimin yükselmesinin ardından, sıkıntılar içinde çıktığım yere. Efendim burası ünlü bira markası Heineken’in fabrikası. Ancak adamlar burayı zekice bir pazarlama tekniği geliştirerek; insanların gezebileceği, biranın yapım aşamasını öğrenebileceği, beleş bira içebileceği, eğlenebileceği bir alana dönüştürmüşler.
Giriş 17 Euro civarı bir şey. Mutlaka gidin diyebileceğim bir deneyim olduğunu söyleyemeyeceğim ama özellikle çok kalabalık olduğunda beklemeye değmez diye düşünüyorum.
Bilet almak için tıklayın.
Vondelpark
Asterdam
Amsterdam’da şehrin ortasında bu güzel parka rahatlıkla ulaşabilir, çimlerine uzanabilir, sevgilinizle öpüşebilir, piknik kitabınızı okuyabilirsiniz. Üstelik bunları ister başınız açık, ister baş örtüsüyle isterseniz kafanızda Darth Vader başlığıyla yapabilirsiniz. Çünkü burası Amsterdam, özgürsünüz.
Konum için tıklayın.
Amsterdam Hakkında İpuçları
_Siz de benim gibi her gittiğiniz şehirde bir süpermarkete uğrama alışkanlığı edinin. Çok farklı tatları diğer yerlerde alacağınızdan çok daha ucuza bulabilirsiniz. Örneğin Amsterdam’dan, Gouda Peyniri almadan dönmeyin.
_Bisiklet trafiğine gerçekten çok dikkat edin. Çünkü çok alışmışlar, çok hızlılar, bizde olduğu gibi bisikleti sadece “bakkala yardım eden çırak çocuklar” kullanmıyor. İşe gidiyorlar, arkadaşlarıyla buluşmaya çıkıyorlar, alışveriş yapıyorlar ve bunların hepsini bisikletle yapıyorlar. Bu yüzden dikkatli olmazsanız, size bir bisikletin çarpma olasılığı, bir arabanın ya da otobüsün çarpma olasılığından çok daha fazla.
_Herkes sular seller gibi İngilizce konuşuyor. O konuda bir çekinceniz olmasın.
_Özellikle turistik bölgelerde taksicilere güvenmeyin. Yürüseniz 30 saniyede gidebileceğiniz mesafeyi, sizi arkadan dolandırarak 10 dakikada götürebiliyorlar.
_Çok güzel vintage mağazalar var, eğer ilgi alanınız ise mutlaka birkaçına uğramalısınız.
_Gay Bar’lara gidin, gece en çok eğlenebileceğiniz yerler gerçekten buralar.
Orada duyduğum bir cümle ile yazıma son vermek istiyorum: You can be anything you want to be, in Amsterdam.
İlginizi çekebilir: Lisya Kalma’dan “Amsterdam Mekanları: Sürprizlerle Dolu, Hip ve Leziz!”
Amsterdam seyahatim öncesi çok iyi geldi, bu yazıdan bir sürü notlar çıkardım bile.
Okuduklarımdan beni en mutlu eden de Jordaan bilgisi oldu ❤️ Turistlerin çok gitmediği lokal bölgeleri keşfetmek gibisi yok, gerçekten de büyük hizmet! 🙂 Teşekkürler!