Anora bir striptiz kulübünde çalışarak hayatını kazanan, hayatın getirdiklerine karşı kayıtsız duruşunu kendine kalkan yapmış bir kadın. Her şeyden habersiz bir akşam, çalıştığı kaotik kulübe adım atan genç bir Rus oligark çocuğunun cömertliği ve züppe tavırlarından etkilenerek kendini beklenmedik bir aşkın içinde bulur. Aralarındaki bu hızlıca alevlenen ilişki(bir dinamit gibi patlayacağı da bariz), ikisinin de hayatını geri dönülemez şekilde değiştirecek bir tutkuya dönüşür. Ne var ki, kolay gibi görünen bu aşk, filmin anlatmak istediği kadar basit değil. Yönetmen Sean Baker araya serpiştirdiği suç ve aksiyon öğeleriyle filmi son derece eğlenceli bir ‘rollercoaster’a çeviriyor. Şiddetle tavsiye ederim.

Anora | Fotoğraf: newyorker.com

Anora’nın verdiği umut, çaresizlik, aşk ve hayatta kalma savaşı, turp gibi dinamik diyaloglar ve gözden kaçması mümkün olmayan dramatik kırılmalarla bezenmiş. Amerikan doları ve ışıltılı hayatların estirdiği sert rüzgar, filmin zemininde yatan sosyal gerçeklerle çarpışıyor ve izleyiciyi bu çelişkilerin içine çekiyor. Anora’nın, Rus oligark sevgilisiyle kurduğu bu ilişki, aynı zamanda kültürel farklılıkların ve hayatlarının kontrolünü kaybetmiş karakterlerin bir portresi gibi. Sean Baker hoca, hızlı bir tempoyla ilerleyen bu aşk hikayesinin ardına, toplumun iki uç noktasını temsil eden karakterlerle, katmanlı bir sosyal eleştiri eklemeyi de başarıyor. Fakat bunu yaparken kullandığı mizahın tonu çok başarılı.

Kendini bir tür hayatta kalma hikayesi olarak sunan Anora, aynı zamanda aşkın, şöhretin ve paranın çarpıştığı bir arenaya(belli belirsiz bir kelime oyunu) dönüşüyor. Hayallerinin aşkına tutunan Anora, ilişkide dengeyi kaybetmeye başladıkça işler sarpa sarıyor ve film, karakterler arasındaki uçuk gerilimle izleyiciye bomba gibi bir deneyim sunuyor. Yönetmenin izleyiciyi detaylara boğan anlatısı, karakterlerin zayıf yanlarını su yüzüne çıkarırken, filmin her karesine yerleşen çaresizlik duygusu, Anora’nın içsel çatışmalarını görünür hale getiriyor.

Anora | Fotoğraf: Decoding Everything

Filmin hikayesi, izleyiciyi dış görünüşe dayalı beklentilerin altında yatan içsel mücadelelerle yüzleşmeye davet ediyor. Ani, gösterişli dünyanın sunduğu sahtelik ve aşk arasında sıkışıp kalırken, kendi arzuları ve korkuları da görünür hale geliyor. Özellikle kulüp sahnelerinde hissettiğimiz baskı ve çevresinden gelen sürekli talepler, Anora’yı yalnızca para ve statüyle sınırlandırılmış bir hayatın eksik yanlarına sürüklüyor. Film, bu yanıyla izleyiciye samimi bir empati duygusu sunarak Anora’nın kişisel yolculuğuna daha derinden bağlanmamızı sağlıyor. Yani yine de empati yapması kolay olmayan bir uzaklıktaki kültür ve hayat tarzına mensup yaşamlar bunlar ama olsun…

Ani’nin tempolu ilişkisi ve zengin sevgilisiyle yaşadığı gelgitler, sadece bir romantik hikaye değil, aynı zamanda kimlik ve özgürlük arayışının da bir ifadesi. Filmin ilerleyen anlarında, Anora’nın kendisini lüks ve konfor içinde bulduğu bu yaşamın aslında nasıl bir cehenneme dönüşebileceği vurgulanıyor. Kendisine sunulan bu gösterişli dünyaya rağmen, Anora kendi değerlerini ve bağımsızlığını sorgulamaya başlıyor. Bu çatışma, yalnızca ilişkilerdeki güç dinamiklerini değil, aynı zamanda modern toplumun bireylerini nasıl feleğin çemberinden geçirebildiğini gösteriyor.

Anora | Fotoğraf: Rotten Tomatoes

Sonuç olarak, Anora toplumun yüzeyde parlayan, ancak içten içe kırılgan yapısını ele alan bir film olarak karşımıza çıkıyor. Amerikan rüyasına ve bireylerin bu rüyayı gerçekleştirme arzusuna mizahi bir dokunuş katarken, seyir keyfini bir saniye bile yok etmeden bizi oradan oraya savuruyor.

 Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: Decoding Everything

İlginizi çekebilir: