Asılacak Kadın: Kadına Şiddete Detaylı Bir Bakış
Hanım hanımcık oturmak, adam gibi adam olmak, erkek gibi güçlü, kadın gibi duygusal olmak. Önce dilimizden kaldıracağız ayrımcı sözleri. Kadın gibi adam gibi diye değil “insan gibi” diye nitelendirmeyi öğreneceğiz.
Değişime Kendimizden Başlamak
Önce kendimizden başlayacağız. Konusu açıldığında kadın hakları savunucusu olup cinayetlerde sosyal medyadan sesimizi duyurmakla yetinmeyeceğiz. Bugüne kadar yersiz eleştirdiğimiz tüm hemcinslerimizi, herhangi bir yolla aklımızdan bile geçirdiğimiz tüm o kıyafet, yaşam seçimleri eleştirilerini hayatımızdan sileceğiz. Erkeklerin kadınlar hakkındaki yersiz konuşmalarını normalleştirmeyeceğiz. Anormal olan ne bizim bedenimiz, ne kıyafet seçimimiz, ne kimle-kimlerle nerede ne yediğimiz içtiğimiz ne de nasıl oturup nasıl kalktığımız. Anormal olanın kendilerinde hayatlarımıza karışma hakkını gören kadın-erkek bireyler olduğunu zorla da olsa öğreteceğiz. Ama en başta da dediğim gibi önce kendi hatalarımız üzerine düşünüp, hafife almadan, küçük görmeden kendimize çeki düzen vereceğiz.
Kısacası yine bizi biz kurtaracağız. Yıllardır düzene girmeyen siyaseti, yargıyı bir kenara bırakacağız. Bugüne kadar kadınların gülüşünden, hamileliğine, saat kaçta nerede olacağından topuklusunun boyuna karışılmayan tek bir nokta bulabilen çıkar mı aramızda?
Kadına sürekli çeşitli sıfatlar yüklendi. En çok da anne sıfatıyla yakıştırıldı adlarımız. Kadına şiddeti protesto edicem derken bile kaş yaparken göz çıkardık tabiri caizse. Ne kadın ne kız çocuğu annedir. Kadın kadındır, kız çocuğu kız çocuğudur. Anne olmamak bir seçim de olabilir, hayatın getirisi de ancak kadının kadınlığından bir gram eksiltmez. Tıpkı babalığı bir çocuğa daha küçüklüğünden atf etmediğimiz gibi bir kız çocuğunun geleceğine de biz, siz karar veremeyiz. Herhangi bir sıfat varoluştan zaruriymiş gibi kadınlara yüklenemez. Anne olmak isteyenin de üç mü dört mü çocuk doğuracağını da karışılamaz, tecavüz nedeniyle hamile kalan kadınların kürtaj hakkına da.
Yasayla bir yaptırımı yoksa toplumla bir yaptırımı olacak bu işin. En yakınımızdaki arkadaşlarımızdan ve ailemizden başlayacağız. Elbisenizin boyuna karışılmasını kıskançlık, sevmek ve sevilmek üçlüsüne bağlıyorsak önce bu yanılgılarımızdan sıyrılacağız. Siz değilseniz bile yakınınızda en az bir kişi kıskançlığı sevmekle, sertliği “erkeklik”le karıştırıyordur. Bu noktada yine biz birbirimizin yanında olacağız. Yakınlarımızda birinin hastalıklı bir ilişkide olduğunu fark ediyorsak onu bu durumdan çekip çıkarmak için gerekeni yapacağız. Bu kişi devlete, ailesine güvenemiyor, sığınamıyorsa en azından yanında bir el olduğunu bilmesini sağlayacağız. Onu yargılamadan, korkularını hafifletecek biri olduğunu hissettireceğiz. Çünkü hatalar çoğunlukla paylaşamamaktan, korkudan ortaya çıkıyor ve çok can yakıcı sonuçlara sebep olabiliyor.
Yine ve yeniden önce yakınlarımıza erişmemiz gerektiğini vurguluyorum. Büyüklerimiz bizden çok daha zor bir dönemde yaşadılar. Eğer ailenizden yanlış söylemler duyuyorsanız onları bir anlamda eğitmek de yine biz gençlerin görevi. Eminim yaşadığı zorlukları size yaşatmak istemezken bir yandan da öğrenilmiş alışkanlıklarının getirdiği içgüdüyle olaylara yanlış bakış açısıyla yaklaşabiliyorlardır. Ancak emin olduğum bir şey daha var ki o da anlattığımızda, paylaştığımızda çoğunun bize kulak vereceğidir.
Asılacak Kadın: Kadına Şiddeti En Çarpıcı Yönleriyle Anlatan Kitap
Bu konuda söylenecek o kadar fazla şey var ki. Özellikle susulmaması gereken de bir o kadar fazla. Ne satırlara ne yüreklere sığar. Bu konuda çok güçlü bir yazar Pınar Kür aslında yıllar önce gerçek bir olaya dayanarak kaleme aldığı Asılacak Kadın kitabında en çarpıcı yönleriyle kadına şiddetin her yönünü bizlerle paylaşmıştı. Ben de yazının bu noktasından sonra onun kitabındaki gerçeklerle fikrilerimi aktarmaya devam edeceğim.
Kadının ezilmişliğini, çaresizliğini, erkeğin baskısı altında sömürülüşünü anlatan Asılacak Kadın, Melek adlı kız çocuğunun, üvey babası tarafından hizmetçi-bakıcı olarak verildiği bir yalıda, zengin, yaşlı ve iktidarsız bir adamın, cinsel arzularını doyurmak için kullandığı bir seks kölesi haline getirilişini konu alıyor.
Gerçek bir olaya dayanan hikâye, dava sonucunun aktarıldığı bir gazete haberiyle başlayıp, sonra âdeta romanın sınırlarının dışına taşarak yazarını da içine alır: Tıpkı romanın kahramanı gibi yazarı da işlemediği bir suçtan mahkûm edilmeye çalışılır. Melek’in mahkûmiyetiyle başlayan roman, onun hikâyesini kaleme alan Pınar Kür’ün savunmasıyla son bulur. Romanın kahramanı Melek, iki kez idama mahkûm edilmiş bir kadındır. İlkinde bedeni ve varlığı, ikincisinde hikâyesi cezalandırılır. Adalet diye sığındığımız yargı organı yine, o dönemde de suçluları ortadan kaldırmayı değil, suçları ortadan kaldırmanın peşindedir. Böylelikle de kamu vicdanını rahatlatıp konunun üstünü kapatabilecektir.
Ezen, ezilen ve kurtarıcı üçgeninde üç bölümden oluşan kitapta, ilk bölüm kadın düşmanı yargıç Faik’in ağzından, ikinci bölüm hayatı işkence ve aşağılamayla geçen bahtsız Melek’in ağzından, üçüncü bölüm ise Melek’in kurtarıcısı olmaya soyunurken her şeyi geri dönülmez biçimde mahveden genç Yalçın’ın ağzından anlatılıyor. Melek’in tek tek kişilerin değil de toplumun, içine doğduğu ekonomik ve toplumsal koşulların kurbanı olduğunu söyleyen Yalçın da nihayetinde itiraf eder ki; “Bilmediğim tek şey ‘toplum’un biz olduğumuzdu.”
Asılacak Kadın romanında Melek kimsesiz ve cahil biridir. Ne yazık ki mahkemede yolu Hakim Faik İrfan Elverir gibi kadın düşmanı, kendi değer yargılarına göre karar veren bir hakim ile kesişmiştir. Hakim Faik İrfan Elverir’i kendi sözleriyle tanımak gerekirse: “Ne kadar tanık getirseler değişmeyecekti kararım. Gecekonduda büyüyenden başka ne beklenir. Düşük ahlaklı olur işçi milleti.Kadından hakim olmaz. Bir kere hepsi de zayıf karakterlidir bu kadın milletinin. Sonra hissi. Hislerine göre karar veren bir hakim adaletin tecelli etmesine mani olabilir. Hukuk Fakültesine kız öğrenci almak kabahat.” Bu sözler eşliğinde hakimlik ödevini nasıl yerine getirdiğini tahmin etmek pek de zor olmayacaktır.
Melek ise yargılama esnasındaki durumunu şöyle ifade ediyor: “Hiçbişey demedim ağzımı açmadım ne diyecem ki karşıma dikilmiş bir sürü büyük adam karalar giyinmişler biri de kadın. Kadın olanı daha bi yumuşak bakıyo ama erkeklerin tümü de kötü kötü dikmişler gözlerini hele o en ortada oturan kocca bi adam gözleri ağu saçıyo bıraksalar sanki o dakka üstüme çöküp boğuverecek aynı Hüsrev Bey gibi aynı üvey ağam gibi tüm ötekiler gibi..”
Asılacak Kadın, topluma Melek karakteri üzerinden kadının sömürülmesini anlatmayı amaçlayan bir romanken, müstehcenlik gerekçesiyle yasaklanıyor tabiri caizse asılıyor. Oysa romanda, toplumsal cinsiyet problemleri, hakimlik ödevine aykırı önyargıları ile hareket eden bir hakimin kararı konu ediliyor.
O gün Melek’in hikayesiydi. Bugün Pınar’ın ve yüzlercesinin. 41 yılda, kitaba yasak geldi, cinayete yasa gelemedi. Özellikle içinde bulunduğumuz toplumun acı ve gerçek yanını en çarpıcı haliyle anlayabilmek ve bir nebze hissedebilmek adına kitabı okumanızı şiddetle değil ama sevgiyle tavsiye ederim.
Kapak Fotoğrafı: Instagram.com/kitapstagram9/
İlginizi çekebilir: Gizem Kalaç’tan İş Yaşamında Kadına Psikolojik Şiddet
İlk yorumu siz yazın!