İlk yorumu siz yazın!
Aşk Nedir Sokrates?: Büyük Filozoflarla Aşk Üzerine
Aşk… Ne büyülü bir kelime. İnsanlık tarihi boyunca bizleri bu kadar büyülemeyi başaran aşk peki felsefi bakış açısıyla ne anlama geliyor? İşte Aşk Nedir Sokrates? kitabı da bizlere aşkın tanımını hem eğlenceli hem de öğretici bir şekilde bizlere sunuyor. O halde sizleri aşk felsefesinin en sıra dışı düşüncelerine dair hayali bir akşam yemeğine davet ediyorum!
Masadaki Felsefe Topluluğu
Aşk Nedir Sokrates? kitabı esas olarak büyük filozoflarla duyguların en güzeli olan “aşk” hakkında fikir alışverişini konu alıyor. Aşkın felsefi bakış açısıyla ne anlama geldiği sorusuna odaklanılan kitapta bizleri sekiz ünlü filozof karşılıyor. Kitabın yazarı Nora Kreft, bu soruyu cevaplamak için hayali bir akşam yemeğinde bu ünlü filozofları bir araya getirerek onların aşk, arzu ve dostluk hakkında tartışmalarını sağlıyor.
Sekiz filozof, Immanuel Kant’ın gönderdiği gizemli davetiye sebebiyle bir araya geliyor. Buluşma yeri Kant’ın Königsberg’deki evi. Peki neden Kant’ın evi? sorusunu insan merak ediyor. Yazar kitapta Kant’ın geçmişte sık sık insanları evine davet ettiğini, zamanla evin sessizleştiğini ve Kant’ın da bu sessizlikten kurtulup aşk hakkında konuşmak istediğini ifade ediyor. Masadaki felsefi topluluğunda çok farklı zamanlarda yaşamış olan ve aynı zamanda aşk felsefesine katkıları olan bir çok tarihi figürü görüyoruz. Klasik Antik Çağ’dan Sokrates, Orta Çağ’ın başında yaşayan Augustinus, 18. yüzyılından Immanuel Kant, 19. yüzyılından Søren Kierkegaard, 20. yüzyılın ilk yarısından Sigmund Freud ve Max Scheler, 20. yüzyılın ikinci yarısından Simone de Beauvoir ve Iris Murdoch bulunuyor.
Kitabın önsöz bölümünün sonrasında yukarda belirttiğim masadaki felsefe topluluğunda yer alan düşünürlerin kısa kısa biyografisine yer verilmesi çok hoşuma gitti. Ayrıca kitabın sonunda da, kitapta adı geçen filozofların temel eserleri listeleniyor. Bunların dışında Aşk Nedir Sokrates? on bölümden oluşuyor. Bölümlerde ele alınan konuları kısaca özetlemek istiyorum sizler için. (Filozofların aşk hakkında görüşleri ve tartışmalarını ilerleyen kısımlarda daha detaylı ele alacağım.)
Birinci bölümde Immanuel Kant evine gelen misafirleri karşılıyor, herkes sohbet halinde olup neden davet edildiklerini anlamlandırmaya çalışıyor. İkinci bölümde Sokrates Eros, güzellik ve bilgelik arayışı arasındaki ilişkiyi açıklıyor. Üçüncü bölümde Max Scheler, sevilenlerin yerinin doldurulamaz olduğunu ifade ediyor. Dördüncü bölümde libido teorisini savunuyor. Beşinci bölümde Augustinus, yapay zeka ve seks robotlarını merak ediyor.
Altıncı bölümde Simone de Beauvoir, ataerkil düzendeki aşkı analiz ediyor. Yedinci bölümde Søren Kirkegaard diğergamlılık hakkında bir şarkı söylüyor. Sekizinci bölümde Iris Murdoch, gerçekten sevmek için neden kendimizi unutmamız gerektiğini söylüyor. Dokuzuncu bölümde misafirler flört uygulamalarını ve aşkın paraya dönüşmesi tartışıyor. Ve son bölümde Iris Murdoch, kafasındaki günü özetliyor.
Büyük Filozoflarla Aşk Hakkında
Masa kurgu, yemek kurgu, buluşma kurgu ama filozoflar bir yere kadar kurgu. Tüm filozofların ortak özelliği aşka çıkıyor. Masada yer alan filozofların aşk ile olan bağlantılarını onların bu konu hakkındaki tartışmaları yoluyla öğreniyoruz. Masada ilk söz alan Sokrates oluyor ve aşk hakkındaki görüşlerini açıklıyor.
Sokrates
Sokrates’in aşkı yorumlaması genel olarak arzu, bilgelik ve idealar üçgeninde açıklıyor. Arzu olmadan aşk diye bir şeyi olamayacağına vurgu yapıyor. Burada bahsedilen arzu nesnesini, henüz sahip olmadığımıza inandığımız ancak aynı zamanda bizim için iyi olduğuna da inandığımız bir şey olarak yorumluyor. İyi olduğunu düşündüğümüz her şey iyi olmayabiliyor peki iyiyi nasıl anlayacağız? Bu noktada karşımıza bilgelik kavramı çıkıyor. Bilgelik bilginin bir formu ama herhangi bir bilgi değil. Bilge olmanın dünyanın nihai ilkelerini anlamaktan geçtiğini söylüyor.
Nihai ilkeleri anlamanın neden-sonuç zincirini güzel bir şekilde takip mevcut hale nasıl gelindiğini ve neden böyle olduğuna dair nihai bir sebebe varmak olarak ifade ediyor. İşte buradaki nihai ilkeler karşımıza idealar olarak çıkıyor. Ruhlarımızın eğer idealarını anlarsa iyi olacağını belirtiyor. Bu konuyla ilgili kitapta altını çizdiğim bir bölüm oldu: “…Öte yandan idealarını tanımayan herkes aşıktır ve bu yüzden cehalet ile aşk arasında hoş bir oyun vardır ve bu yüzden aşık olan herkes felsefe yapar ve her felsefe yapan aşıktır.”
Max Scheler
Max Scheler’in aşk hakkındaki görüşü bence bir çoğumuza daha yakın gibi gelebilir. Bir aşık asla sevgilisini değiştirmeyeceğini ve daha iyi adayların olma ihtimalini umursamayacağını düşünüyor. Eğer bunu önemsiyorsa gerçekten sevmediğini dile getiriyor. Bu kısımda Max Scheler, esas olarak sevilenlerin yerinin doldurulamaz olduğunu vurguluyor. Bu noktada esasen herhangi bir sebeple insanın sevdiği kişiyi asla terk etmeyeceğini söylemiyor. Sevdiği kişiyi kaybetme durumuyla karşı karşıya kalmış olsa bile kişinin, sevgisinden bağımsız karar alması gerekebilir, bu da onun daha az sevdiğini söylemez diye ifade ediyor.
“Aşk… Aşk bir harakettir!” Max Scheler’in aşka yönelik diğer bir düşüncesi tam olarak bu cümlede gizli. Çoğu insanı tek taraflı gördüğümüzü ancak insan sevdiği kişiyi bir kez ona uygun gelen ışıkta görürse tüm dikkatini ona yöneltip harekete geçiyor şeklinde belirtiyor. Sevgilin özelliklerin ön planda olmadığını, insanın önce özellikleri bilip ona göre aşık olup olmayacağının söz konusu olmadığını söylüyor. Bunların tam tersine, aşık olunduğu için gözler o yöne çevrildiğini ve sevgiliyi görmeyi öğrenmenin yolunu açıklıyor.
Sigmund Freud
Freud, Max’in sevgilinin yerinin doldurulamaz oluşu hissine güvenmediğinin nedeni olarak uzun yıllardır üzerinde çalıştığı libido terimine bağlıyor. Aşkı özünde şehvet olarak yorumluyor. Bu durumun ilk olarak kişinin annesini emme deneyimiyle başladığını ve annesine aşık olduğunu söylüyor. Zamanla yetişkinliğe giden yolda anneden ayrılan kişi için bu acı verici olabildiğini ve işte tam olarak bu noktada libido, cinsel doyum verebilecek başka nesnelere dönüştüğünü ifade ediyor. Cinsel doyum olarak aslında ilk aklımıza gelenden çok daha fazlasını vurguluyor. Libidoyu uyandıran her şeyin zevk ve yaşam dürtüsü olduğunu belirtiyor.
Augustinus
Augustinus, yapay zeka ve seks robotlarını merak ediyor ve sohbet bu iki konu üzerinde yoğunlaşıyor. Augustinus, son zamanlarda insan-robot ilişkisinin popüler olduğunu, buna yönelik bir çok film üretildiğini ifade ediyor. Filmlerdeki robotların sadece görüntülerinin farklı olduğunu, ancak konuşmaların ve davranışlarının insanlara benzediğini belirtiyor. Robotlar duygularını insanlar gibi gösteriyor ve genelde bir insan bir roboto aşık oluyor. İşte bölümün tartışma kısmı da tam olarak burada başlıyor. İnsan robotları gerçekten sevebilir mi? Masadaki felsefe topluluğu da bu kısımda yapay zeka, seks robotu ekseninde bilincin anlamı üzerinde kafa yoruyorlar.
Simone de Beauvoir
Simone de Beauvoir, “Neden aşkın iyi bir şey olduğu varsayımı üzerinden ilerliyoruz? sorusuyla sohbete farklı bir soru ortaya atarak başlıyor. Aşkın çoğu zaman mutsuz ettiğini, acı verdiğini ve insanı savunmasız bıraktığını söylüyor. Aşkta birbiriyle çelişen iki eğilimin olduğunu, biri aşıkların özerkliği desteklerken diğerinin ise özerkliklerinin baltaladığını vurguluyor. Bu kısımda ataerkil toplumları ele alıyor. Kadınların bağımsız bir hayat sürmelerinin yerine çocuk büyütmek ya da evi idare etme gibi görevlerinin ön planda olduğunu, ve zamanla da bu durumun büyük hüsran yaratacağını ifade ediyor. Özerkliğin aşk kadar değerli olduğunu söylüyor. Özerklik olmazsa aşkın zaten sonunun geleceğini ima ediyor. Simone bu noktada kendi fikrimizi korumamızı ve tamamen başka kişiye bağımlı olmama anlayışını benimsememizi vurguluyor.
Søren Kierkegaard
Soren Kierkegaard, diğergamlık hakkında bir şarkı söylemeye başlıyor ve masadaki topluluk aşkın adaletli olup olmadığını tartışıyor. Bu bölümde daha çok aşkın adalet kısmına yoğunlaşılıyor. Søren’e göre her sevginin içinde bir diğergamlık kıvılcımı var. İlk başlarda insanın arzularında bencilik olduğunu ve bunun adil olmadığını vurguluyor. Aşkın sadece bir duygu olmadığını aynı zamanda ilahi bir dürtü olduğunu belirtiyor.
Iris Murdoch
Iris Murdoch, gerçekten sevmemiz için neden kendimizi unutmamız gerektiğine dair sohbeti başlatıyor. Iris, insanın kendini unuttuğunda kendisini bulduğunu ifade ediyor. Bu cümlenin beni çok etkilediğini söyleyebilirim, hala üzerinde düşünüyorum o derece. Iris’e göre insan doğru insanları sevmek istiyor çünkü onların ne kadar iyi ya da güzel olduğunu görebildiğini düşünüyor. Aşkın bir görme biçimi olduğunu ifade ediyor. Bu durumla ilgili kitaptan bir alıntı yapmak istiyorum: Bazen ‘aşkın gözü kördür’ denir. Aslında aşk kör etmez, görünür kılar. Çünkü insan birini sevdiğinde, onu, egodan ve onun ihtiyaçlarından arınmış, az önce anlatıldığı gibi açık ve nesnel olarak görür. Aşk, sanata kapılmaya çok benzeyen bu özel durumla birlikte gelir.
Bu bölümde aşka dair altını çizdiğim diğer bir cümle; ‘Kendi egonu, kendin yenmelisin’. Konu aşksa egonun perdesine takılıp kalmamalı, kendi hikayemizin yazarı biz olduğumuz için süreci yönlendiren de doğal olarak biz olduğumuza vurgu yapıyor. Bütün insanların sevilmeye değer olduğunu ve ne kadar çok seversek o kadar iyi olduğunu söylüyor. Bir ilişkiyi sürdürmenin, sevmeye devam etmekten farklı bir mesele olduğunu belirtiyor.
Kitapla ilgili genel görüşlerimi kısaca söylemem gerekirse öncelikle kitabın kapağı çok güzel, insanda merak uyandırıyor. Kitaptaki bölümlerin aşırı uzun ve sıkıcı olmaması, kısa kısa önemli yerlerin üzerinden sorular sorularak bir tartışma havasında ele alınması çok iyi. Özellikle kitapta okumaktan en keyif aldığım bölümlerden biri şüphesiz Iris Murdoch, diğeri Simone de Beauvoir oldu. Søren’in aşkla ilgili görüşlerini kitapta yetersiz buldum ve tam olarak yansıtılmadığını düşündüm. Son olarak Aşk Nedir Sokrates? için okurken cümlelerin bol bol altını çizdiğim, aşk konusunda insanı derinden düşündüren güzel bir eser diyebilirim. Masadaki felsefi topluluğunun aşkla ile ilgili sohbetlerinin sonunda tüm tartışılanları özetlediklerinde Iris’in kapanış cümlesiyle ben de yazımı sonlandırmak istiyorum. “İhtiyacımız olan tek şey sevgi.”
Kapak Fotoğrafı: Hatun Altunöz
İlginizi çekebilir: Gizem Kalaç’tan Aşk, Ronald De Sousa
Roland Barthes, Bir Aşk Söyleminden Parçalar bu konudaki belki de başucu kitabımdır. Böyle bir listede kendisine de yer verilmesi gerektiğini düşünüyorum.