Aşk, Ronald De Sousa: Bir Kitap ve Çok Büyük bir Konsept
Benim arkadaşlarım tamam ama bu insanların hepsi mi aşık yani şimdi. Bu kadar kolay bir şey mi, bildiğimiz grip gibi yani, herkes olabiliyor mu bunu? Ronald De Sousa’nın “Aşk” isimli kitabında bu konuyla ilgili söyleyecekleri var!
Kafamda tek aksesuarım pırıltılı tacımla oturuyorum, ordövrler henüz gelmemiş, yanımda çok sevdiğim üniversite arkadaşlarım ve onların “EŞ”leri var. Bu bana hala çok garip geliyor. Ne büyük bir konsept bu diye düşünüyorum, beraber çok fazla tatlı yediğimiz için midemiz bulanıp medeni usul hukuku çalışamadığımız arkadaşlarım o kadar yetişkin olmuşlar ki değil neyi ne kadar yiyebileceklerini kontrol altına almak, hayatlarının geri kalanını kontrol altına almışlar. Evlenmişler! Düğünlerinde de oradaydım üstelik ama hala sürreal geliyor. O kadar yetişkinler ki hayatlarının geri kalanında kiminle olmak istediklerine karar verebilmişler?! Sonra düşündüm. Belki de o kadar yetişkin değiller, belki de sadece aşıklar. Ama bu salonda bir sürü yaş grubundan belki 40 çift var. Benim arkadaşlarım tamam ama bu insanların hepsi mi aşık yani şimdi? Bu kadar kolay bir şey mi, bildiğimiz grip gibi yani, herkes olabiliyor mu bunu?
Dönem dönem bazı şeyleri okuyarak çözebileceğime ve kafamda bir yere oturtup artık üzerine düşünmeme gerek olmayacağına inanıyorum. (Uyarı: Evde denemeyiniz. Dünyanın en saçma düşüncesi.) Hele ki çözmeye çalıştığım konseptler soyut olunca. Bu ay her nedense aşk hakkında okuyarak, mantığını çözebileceğime inandım. Bu benden beklenebilecek bir saçmalık çünkü ortaokulda da Sofie’nin Dünyası’nı okuyup bitirince felsefeyi bitirebileceğime (?!) (ne demekse o) inanmıştım.
Aşk, Ronald De Sousa
İlk iş olarak Ronald De Sousa’nın Aşk isimli kitabını aldım. Kanadalı filozof ve akademisyen kitabında Aşk’ı Muammalar, Perspektifler, Arzu, Gerçekler, Bilim ve Ütopya olmak üzere altı bölümde ele almış. Akademik makalelerden şarkılara, Shakespeare oyunlarına ve hatta çok eski mahkeme kararlarına atıflar yaparak dolu dolu anlatmış. Sonuç: kitabı okudum bitirdim ve hala aşka ilişkin HİÇBİR kesinleşmiş fikrim yok. 🙂 Ama size kitabın nelere değindiğinden bahsedebilirim.
Muammalar
“Sevgililer bir çok şey ister: güven, yakınlık, duygusal uyum, yoldaşlık, diğerinin esenliği. Bu nitelikler her türlü sevgi ve arkaşlıktan beklenen şeylerdir. Ancak erotik aşk iki güçlü arzu daha gerektirir: tamamına erdirme ve devamlılık. “
İlk bölüm hepimizin üzerinde bir şekilde düşünmüş olduğu sorularla başlıyor: “Neyi sevebiliriz?”, “Aşkın gözü kör müdür?”, “Aşk özgürlük müdür, yoksa kölelik mi?”, “Belli gerekçelerle mi severiz?”
Tamamına erdirme kavramı cinsellik ve aşk için ayrı kavramlar olarak inceleniyor. Evlilik de beni düşündüren ve belki de rahatsız eden “mülkiyet” kavramından hareketle inceleniyor. Yukarıda anlattığım masada otururken bana rahatsızlık hissi veren ama adını koymadığım şey açıklanıyor belki de: Bir hissin mülkiyet kavramıyla birleşip bir “zorunluluk” haline gelmesi. Çünkü bu bölümde de söylendiği gibi; “Aşk serbestçe verilmezse aşk filan sayılmaz.”
Perspektifler
Perspektifler bölümünde Platon’un Şölen’ine geçiyoruz ve farklı filozofların görüşlerini inceliyoruz. Mesela Aristophanes “sanki seni hep tanıyordum” hissinin açıklamasını yapıyor. Sonra Diotma doktrinini inceliyoruz: “Aşk, arzuyu içerir, arzu ise genellikle sahip olmadığımız bir şeye yöneliktir. Dolayısıyla aşk özünde bir eksikliktir: sahip olmadığınız şeye can atar ya da onu arzular.”
Bu kısmı biraz anlıyorum, hem kendi deneyimlerimle hem de çevremde gözlemlediklerimle karşılaştırınca çok mantıklı geliyor bu. Zira herkes kendince biraz daha zor olanın peşinde. Ama burada da iki soru çıkıyor karşıma. Bir, bu daha çok obsesyon ve egoyla ilgili bir durum değil mi? İki, annem ve babamı düşünüyorum, 29 yıldır evliler ve aşıklar, birbirlerine sahipler yani yukarıdaki doktrine göre düşünürsek. O zaman aşkı, sahip olmadığımız şeye duyulan arzuyla sınırlayamayız.
İlk soru biraz yanıtsız ama ikinciye şöyle bir açıklama getiriyor kitap: “Halihazırda sahip olduğunuz bir şeyi isteyemeseniz de, size onu istiyormuşsunuz gibi gelebilir zira onun bir sonraki anda da süregelmesini istersiniz. Bir güzelliğe sahipseniz onu korumak istersiniz.” İyi de ne süre boyunca?
Arzu
“Sevgilinin mutluluğuna duyulan arzuya genelde bir koşul eklenmiştir: “Her şeyden önce senin mutluluğunu isterim, onu sağlayan kişinin ben olmam koşuluyla. Bundan sonrası Bizet’in Carmen operasındaki ünlü aryada dile getirilen aleni tehdittir: Seni seviyorsam ayağını denk al!“
Böyle okuyunca arzu; tehlikeli, fazlasıyla mülkiyetçi belki rahatsız edici bir tat bırakıyor insanın ağzında. Ama düşününce bileşenlerin belki de en önemlisi çünkü aşk bir kurabiyeyse (benzetmemdeki şu derinliğe bakar mısınız, hey gidi, yine mi açım ben acaba, neyse) arzu yumurtadır. Zira bütün ilişkiyi bir arada tutan en önemli şey arzu, çünkü kitapta da dediği gibi: “Aşk çoğunlukla susuzluk gibidir: size belli şeyler yapmanıziçin gerekçeler sunar, ancak bunların kendi içinde hiç de gerekçeleri yok gibidir. Akıldan bağımsızdırlar.” İşte bu neden olmaksızın bir şeyi yapmaya sevkedilmeyi de ancak arzuyla açıklayabiliyoruz bence.
Gerekçeler
“Aşk bir duygulanımdan çok fazlası olsa da, onun ayırt edici özelliği, iradi bir yolla çağrılamayan duygulardır.”
Bu bölümde aşık olmak için öne sürülen çeşitli gerekçeler inceleniyor. Örneğin; güzellik, ortak anılar, özen ve ilgi… Ben bu bölümde özellikle aşağıda yer verdiğim iki aşkın açıklanmasında önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü düşünmeden edemiyorum; belki de Hollywood’un yıllardır aksini düşünmemiz için çektiği yüz binlerce filmin aksine, zaman bu denklemde çok önemlidir. Belki de yukarıda bahsettiğim salondaki 40 çiftin 40’ı da gerçekten aşıksa bu hepsi için bir anda gerçekleşmedi. Sizi Selvi Boylum Al Yazmalım’lamak istemem ama belki de sevgi gerçekten emektir?
“Aşkın, özen ve ilginin geliştirilmesi, korumasızlığa ortaklaşa açık olmak, ortak proje ve oyunlara katılmak sayesinde güçlenmesi muhtemeldir. Bütün bunlar her zaman başarılamasa da, seçilebilen davranışlar gerektirir; bütün bunlar aşk tarafından motive edilirken aslında aşkı güçlendirmeye de yarar. “
“Bir ilişkinin varolabilmesi için başlaması gerekir.”
Bilim
Bu bölümde dönem dönem bir yerlerden okuduğumuz “aşk biolojikmiş yahu kendinde olmayan genlerin olduğu insanları seçiyormuşsun, bağışıklık sistemin bulaşıcı hastalıklarla savaşabilsin diye yani” gibi açıklamaların bilimsel temellerini ve bu bulgulardan haberdar olmanın büyüyü bozup bozmadığının irdelenmesini okuyoruz.
Yani aşkın foyası ortaya mı çıkıyor ve aşk hakkında bildiğimiz şeylere dayanarak, bu konuda ne yapmamız gerekir sorularının cevaplarını arıyoruz.
Ütopya
Bu bölüme aşkın ideologlarını ve asilerini inceleyerek başlıyoruz. Günümüzdeki “özgür aşk”, eşcinsel evlilik, açık ilişki veya çok aşkçılık savunucularına değiniliyor. Kıskançlık irdeleniyor ve önyargılar inceleniyor.
Bitirirken…
Her ne kadar başlangıç hedefime beni ulaştırmayı bırakın yanından 200 km hızla ters yöne gitmeme neden olsa da, temel olarak kitabı ufuk açıcı ve vizyoner buldum. Kaldı ki kitabı da suçlayamayız zira aklınıza gelebilecek her sanatçı, edebiyatçı ve müzisyenin mutlaka bahsettiği böyle kocaman ve yıllardır açıklanamayan bir konsepti çözebilmeye çalışmak zaten gerçekçi bir hedef değildi. O zaman bu aklı karışık yazıma kitabın belki de en anladığım ve katıldığım bölümünü alıntılyarak son vereyim:
“Aşkın akıldan, erdemden ya da Kantçı öz rasyonellikten kaynaklanmadığı sonucuna varıyorum. Büyük ölçüde tesadüfün ürünüdür o: yakınlıkta, aşinalık düzeninde, feramon uyumunda, genetik etkilerde, beğeni, aktarım ve alışkanlıklarla ilgili tesadüflerde. Bu açıdan hiç de fena değildir aslında.”
Kitabı satın almak için tıklayın.
İlginizi çekebilir: Kitap Önerileri
İlk yorumu siz yazın!