VAYT ile: Müzik Üretimine Dair Bir Sohbet
Alaca grubundan da tanıdığımız, müzisyen, söz yazarı ve prodüktör Ata Bornova’nın 2023 yılında başlattığı solo projesi VAYT’ın yaratım süreci ve müzik üretimi hakkında konuşurken, müzik endüstrisinin içerdiği zorluklara da değindiğimiz bu keyifli ve ilham verici röportaja gelin yakından bakalım! Ayrıca VAYT’ın son yayınladığı teklisinde de dediği gibi #GeriGelsinÇıkmaTeklifi 🙂
Merhaba öncelikle röportaj yapmayı kabul ettiğin için teşekkür ederim. Müziğinle ilk olarak 2017 yılında Mehmet Mutlu ile kurduğunuz Alaca grubu aracılığı ile tanıştım. Fakat Vayt projenle yolum daha yeni kesişti. Nedir bu solo projen Vayt’ın hikayesi, ayrıca Vayt ne demek diye sorsam 😊
Merhaba, ben teşekkür ederim. Bu VAYT’ın ilk röportajı, o yüzden benim için anlamlı. Solo proje yapmak uzun süredir aklımda olan bir şeydi. Ekip müziği yaparken bazı sözleri söylemek yada konuları anlatmak anlamsız kalabiliyor. Daha sansürsüz ve kaygısız bir şeyler yapma isteğimden yola çıkarak oluşturdum VAYT’ı. VAYT’ın açılımı ise “Ve Ata Yine Tatilde”. Projenin devamına göre sondaki harfi değiştirerek ilerlemeyi düşünüyorum. Şu an ki başlangıç chapter’ında tatildeyim; kaygısız ve sakin.
Peki müziğinin özgün karakterini, sesini nasıl tanımlıyorsun?
Yeni nesil bir pop müziği yapmaya çalışıyorum. Modern davul soundlarının üzerine, 2000’ler müziğinin enerjisini verebilecek öğeleri kullanmaya çalışıyorum. Bu da her seferinde farklı bir karakter, farklı bir sonuç veriyor. Sözleri çok fazla önemsiyorum. 2-3 parça yayınlamama rağmen tam VAYT şarkısı olmuş denmesi çok mutlu ediyor.
Ürettiğin tarzın anlaşılması, beğenilmesi konusunda tedirginlik yaşadın mı? Dinleyicilerden gelen geri bildirim nasıl?
Tam olarak, bu tarz bi tedirginlik yaşamamak için VAYT oldum ama insan yine de ister istemez bu tarz düşüncelere dalıyor. Yapacağım şey karşılığını bulacak mı? İnsanlar böyle bir şeyi dinlemek ister mi? Toplumda bunun bir karşılığı var mı? Emek ve zamanımı boşa mı harcıyorum?
Bu tip düşüncelere daldığım zaman kendimi sakinleştirmenin yollarını buldum. En önemlisi üretmekten keyif almaya odaklanmak. Dinleyiciye geçip geçmemesi belli matematikleri kullanmak dışında çok da müzisyenin elinde olmuyor. İlla yayınlamana gerek yok diyorum kendime. Prodüksiyonunu yaparken kalkıp dans ettin veya içlendin mi? Konuyu insanlara açarken heyecanlandın mı? Bitmiş halini dinletirken daha bunda mix yok ona göre dinleyin diye eleştirilerin önünü aldın mı? Tamam, daha ne istiyorsun diyorum kendime.
Ben yayınlamaya devam ettikçe ve bütünün parçalarını tamamladıkça, süreci takip edenler ne yapmaya çalıştığımı daha iyi anlayacaklardır diye düşünüyorum.
15 Eylül’de yayınladığın teklin “Geri Gelsin Çıkma Teklifi” hakkında konuşmak istiyorum. Bence güzel bir toplumsal mesaj(!) içeren bu şarkının çıkış hikayesi nedir? Sözleri yazarken nelerden ilham aldın? Ayrıca bence de çıkma teklifi geri gelsin!:)
El ele, hep birlikte getireceğiz umarım 🙂 Kız arkadaşımla aramızda olan bir geyik üstüne başlamıştı şarkının nakarat kısmı. Çok basit bir mevzuyu devlet meselesi haline getirmek istiyordum. Bu spot’u da böyle bir şey için uygun buldum. Basit bir şeyi böyle ele almak istememin de sebebi şuydu: Kendi aramızda bu tip meseleleri uzun uzun tartışıyoruz ama konu bunu bir eser haline getirmek olunca çekimser davranılıyor. Sanırım ülkenin yaşadığı zor durumlarla alakalı. İç ses bir anda devreye giriyor; ”Elalem yiyecek ekmek bulamıyor senin çıkma teklifini mi düşünecek?”. İlla epik ve çok büyük şeyler anlatmak zorunda hissetmek istemiyorum. Milletin aşk hayatını uzun uzun dinliyoruz. Elalem yiyecek ekmek bulamıyor, senin aşk hayatını mı dinleyeceğiz tepkisini hiç duymadım.
2011 yılında İsviçre’de kurulmuş Anti Powerpoint isimli bir siyasi parti var. Ülkenin en büyük 8. partisi. Microsoft Powerpoint’in ekonomiye zarar verdiğini savunuyorlar. Basit dertler o kadar da basit değil bence. Daha büyük dertlerin varlığını ve bunları çözüp daha basitlerine yol almamızı hatırlatması bakımından bile yararlı buluyorum. Refah, demokrasi ve çıkma teklifi. Bunlar nasıl bir zincirin halkası olabilir? Sıkı sıkıya bağlılar.
Benim yarattığım spot milyonlarcasından sadece bir tanesi. Yoksa şarkının adı “Hemen Gitsin Powerpoint” de olabilir. Tabii yine geri gelsin çıkma teklifi, o ayrı 🙂
Söz yazımı konusu üzerinde biraz daha durmak istiyorum. “Geri Gelsin Çıkma Teklifi” dışında diğer iki teklin Nazar’ın ve Hipnotize’nin hem enstrümantal arka planının hem de söz kısmı da oldukça dikkat çekici ve dinlemesi keyifli. Şarkının dilini, içeriğini belirlerken nelerden besleniyorsun?
Sözlerde; basit durumları ciddi bir dille anlatmaya yada ciddi durumları basit bir dille komedi unsuru haline getirmeye çalışıyorum. En önemlisi de şarkının gerçekten bir temasının olması. Özellikle Fransa’da; eski chanson’lardan, 2023 model rap şarkılarına kadar çok özgün temalar kullanılıyor. Ben de buna benzer farklı ve kullanılmamış temaların peşindeyim. Türk müziğinde tabii ki örnekleri var. Hatta bunu okuyan herkesin aklına ister istemez türküler gelecektir. Benim yaşayış şeklime çok da denk düşmediği için türkülerin temaları beni heyecanlandırmıyor. Tabii ki tüm külliyata hakim değilim, dinleyip içselleştirmeye çalışıyorum ama pek mümkün olmuyor. Belki ilk aklıma gelen, Mahzuni Şerif’in Danışman Oldum türküsünü söyleyebilirim. Aradığım heyecan tam da bu eserdeki gibi oluyor.
Ne anlatırsa anlatsın biraz suya sabuna dokunmasını istiyorum yazdığım şeylerin. Karşı tarafı güldürsün, kızdırsın, aklında bir şeyler canlandırsın, şımarık veya cüretkar bulsun. Öyle yada böyle bir şekilde heyecanlandırsın.
Müziğinin bende yarattığı hissi oldukça sevdim ve bu ara gerçekten modumu yükseltmek için kullandığım bir kaynak haline geldi (Teşekkürler). İyi hissetmenin giderek zorlaştığı bu dönemde toplumun iyi hissetmesi için bir kaynak sunuyorsun gibi ele alınabilir bu durum. Peki sen bu yaratıcı sürecini beslemek ve müziğinde yarattığın o eğlenceli dokuyu koruyabilmek için toplumsal düzeyden gelen bir kaynak bulabiliyor musun?
Böyle hissettirmesine çok sevindim. Bu işteki nihai amacıma çok uygun düşen bir soru. Her şey bittiğinde kültürün bir parçası ve birleştirici figürlerden biri olmayı düşlüyorum. Bir aradalık hissini, çok fazla şeyden alamıyoruz ne yazık ki. Buna katkı sağlayabilecek bir müzik hayatı yaşarım umarım.
Tamamen pembe bir tablo çizmekte yapmaya çalıştığım şeye ters düşen bir şey olur. Karanlık durumlar ve olaylarla özdeşlik kurmak, karşı tarafta rahatlatıcı olabilir. Üst jenerasyonda eleştirebileceğim şey sanırım bu durum olabilir. Fazla romantik bir yerden yaklaştıklarını ve gerçeklikten uzaklaştıklarını düşünüyorum. Tabii ki böyle olmayan dinlediğim, izlediğim ve okuduğum, bana ilham olan bir sürü örnek var önceki jenerasyonun işlerinden.
Günümüzde ise “keep it real” adı altında cehaleti yücelten çok fazla iş var. İnsanı “iyi” bir ailede doğduğu, travmalarla boğuşmadan büyüdüğü yada belirli alanlarda eğitim gördüğü için adeta kötü hissettirecek şarkılar. Böyle bir hayatın içinden gelip, üretimin parçası olmanın müthiş bir şey olduğunu kabul ediyorum. Pembe tablo çizmek yerine, içinden çıktığı yeri anlatmak da keza öyle. Ancak bunu ayrıştırıcı bir dille sunuş şeklinde sorunlar olduğunu düşünüyorum. Kibarlık yerine deli cesaretini, konuşarak anlaşmak yerine kavga dövüşü, sanat yerine parayı, bilgelik yerine hayat okulu mezunu olmayı yada sağlıklı ilişkilerin yerine cinsiyetçi söylemleri koyan bir insanı cazibe öznesi kılmak çok tehlikeli bence.
Müzik özelinde; kendimi beslemek için içerden ve güncel bir kaynak bulmakta ne yazık ki zorlanıyorum. Ya suya sabuna dokunmayan işler oluyor yada yukarıda bahsettiğim gibi yaşayış ve düşünce tarzıma uygun düşmeyen şeyler. Ancak dinlediğim podcastleri, izlediğim stand up gösterilerini, bazı dizi ve filmleri oldukça cesur ve ilham verici buluyorum.
Sence içinde bulunduğun sektör ana akım dışında kalan ürünlerin var olmasına, insanlara ulaşmasına ne kadar alan tanıyor?
Radyo ve Tv’lerin sanatçının müziğini yaymadaki önemi kaybolduktan sonra kısa süreli bir boşluk meydana geldi. Önce Youtube üzerinden yayılan klipler, daha sonra dijital müzik hizmeti veren platformlar müziği yaymada önemli mecralar haline geldi. Çok kısa bir süreliğine öyle bir boşluk oluştu ki, sanatçılar kendi işlerinin patronu olabileceklerini düşündüler. Önlerinde kitlelere ulaşmış bağımsız sanatçı profilleri görmeye başladılar. Ancak düzenin oturması o kadar da uzun sürmedi. Kaset döneminde popüler olmuş ve müziğin yayılmasını hızlandıran mixtape’lerin yerini alan “müzik listeleri”, algıları tekrar yönlendirebilir kıldı. Keza şarkıların radyoları, algoritmanın oluşturduğu listeler, yeni çıkan şarkıların listeleri… Bu listelerde kimin şarkıları olacaktı? Editör denilen ve bu listeleri yönlendiren şahısların kişisel zevkleri mi? Algoritmanın kendi seçimi mi?
Bir sanatçı, bir dijital müzik platformunu ne kadar besleyebilir? 2 ayda bir şarkı? En iyi ihtimalle 1 ayda bir şarkı? Plak şirketleri, sadece tek bir ülkede, her hafta, 2-3 sanatçının şarkısını yayınlayacağını üstlenebiliyorken… Dijital platformlarda hisselerinin olmasını zaten söylemiyorum.
Stabil olmayan, “ürün”lere belirli standartlar belirlememiş, sadece kendini geçindirecek kadar geliri ve reklam gideri olan binlerce dağınık kişi veya grup bir kefede, çoğu sanatçının yaşından daha fazla süredir aktif olarak bu işi yapan, milyarlaca dolar geliri ve gideri olan kurumlar öbür kefede.
Siz bir şirket yönetseniz kimle çalışmayı tercih edersiniz? Kendinizi adaleti temsil ve tesis etmekle yükümlü hisseder misiniz? Bi noktaya kadar. Hangi noktaya kadar? Bağımsızlar için oluşturulmuş “fresh” listeler yapar ve gönüllerini mi alır mısınız?
Tüm bunların dışında ülkenizin pazar payının o platformlar için çok da bir önemi yoksa? Ülkenizde temsilcilik bulundurmuyor ve birebir iletişime geçmeniz çok zorsa. Tüm bu durumları göz önüne alırsak ana akımın dışında kalan bir kişi kimi suçlayacak hiç bir fikrim yok. Bu kişilerin bir araya gelip oluşturacağı bir birlik de uzun vadede yozlaşmaya ve aynı döngüde kaybolmaya mahkum gibi görünüyor.
Çok kafa karıştırdım ama ne yazık ki kolay ve tek yönlü cevabı olan bir soru değil. Ancak şu an ki haliyle piyasa; eserden çok bir ürünün oluşmasına sebep olan ve birbirinin kopyası bir üretime yönlendiren halde.
Peki sence bu süreçte mekanlar nasıl bir tutum sergiliyor? Sence müziğini ulaştırmak isteyen müzisyenler için mekanlar destekleyici bir tavır takınıyor mu?
Müziğini mekanlarda çalarak yaymak isteyen müzisyenler de bir duvarla karşılaşıyor. Üstteki duruma benzer ikircikli bir yapı var. Müzisyenin kitlesi olmalı da mekanın kitlesi olmamalı mı? Herkes 2 yıllık deneyime sahip çalışan arıyor ve kimse yeni mezunu düşünmüyor mevzusu gibi. Dijital platformları köşeye koyan müzisyen, kitle edinmek için çalacak bir mekan arıyor ve benzer soruları alıyor. Aylık dinleyicisi kaç? Takipçi sayısı kaç? Hit şarkısı var mı? Sanatçı bunu da geçip, kısır döngüden kurtulmak için kitlesi olan bir ekibin ön grubu olmak istiyor. Yine benzer sorunlar başlıyor. Kimse onun için gelmeyecek bir müzisyenin setup’ını kurup sonra da diğer grup için ikinci bir setup kurmakla uğraşmak istemiyor. Burada kitlesi olan müzisyene destek olma yükümlülüğü düşüyor mu? Organizatörlere, mekan sahiplerine ve kendi çalışanlarına karşı ne kadar süre ısrarcı davranabilir?
ilk iki aşamada ne yapacağını bilemeyen sanatçı arkadaş; dergiler, instagram sayfaları ve gazeteler üstünden müziğini yaymak isterse sonuç değişiyor mu? Bu mecralar da diğer tüm mecralar gibi win-win kazanma üstüne hareket ediyor. Araştırıp sanatçıyı bulmak yerine kendilerine gelen talepler üstünden hareket ediliyor. Bu talepler eş dost menajerlerden gelirse yada büyük plak şirketlerinden gelirse karşılanıyor. Bunun dışında halihazırda kitlesi olan birinin işini paylaşmak daha fazla tık demek olduğu için yine ana akım dışında kalan “ürünler” görmezden geliniyor.
Müziğimi lansman yoluyla yayayım derdiniz varsa orda da çok fazla maddi külfet sizleri bekliyor. Milyonlarca lira akıtamayacaksanız da Youtube’a reklam vermek, banner çıkmak, Tiktok fenomenlerine para vererek parçanızı paylaştırmak çok da anlamlı olmuyor. Ajanslarla reklam anlaşması yaparak böyle bir gelir elde etmeniz yine yukarıda saydığım durumlara bağlı. Tüm bu kurumlar dışında bulacağınız yatırımcılar da şarkının ana akıma ne kadar benzeştiğine dikkat ederek genelde yatırım yapacaktır.
Tüm bu çabalar, koma halinde gibi davranılan, dinleyici potansiyeli olabilecek kişilerin kulağına çarpması için. Herkese bir ucundan sorumluluk düşüyor. Platformlara, ajanslara, organizatörlere, mekanlara, müzisyenlere, müzik sektörü çalışanlarına, dergilere, gazetelere vs. Endemik bitkileri korumak gibi düşünülebilir. Kimsenin hayır kurumu işletmediğinin farkındayım. Yeni birinin çıkmasının pasta payını daraltacağı algısı yerine pastayı büyüteceğini düşünmemiz gerekiyor sadece bence.
Bu keyifli röportaj için teşekkür ederim, röportajı bitirirken eklemek istediğin bir şey var mı ?:)
Ben teşekkür ederim. VAYT, müzik dışında görsel tarafta da kendini var etmeye çalışan bir oluşum. Projenin kreatif direktörlüğünü Ada Gönden (DAAMN. Studio) üstleniyor. Kendine has renkleri ve tavrı olan görsel bir dünya oluşturmaya çalışıyoruz. Bunu ilerleyen süreçlerde daha net bir şekilde cover’dan kliplerimize kadar her alanda yansıtacağız. VAYT TAYF’ın bir parçası olmak isteyen herkese kapımız açık. Sevgiler.
Kapak Fotoğrafı: VAYT
İlginizi çekebilir: Ezgi Cenk’ten In Hoodies Röportajı
İlk yorumu siz yazın!