Bahar döneminde Schneidertempel’da yapıtlarında çizginin ve desenin hâkim olduğu sekiz sanatçının işlerinin yer aldığı Noktanız halen firarda Bay Klee! adlı sergi üstüne küratör Attila Güllü ile konuştuk.

whatsapp-image-2024-06-14-at-14-30-45
Paul Klee’nin İzinde | Fotoğraf: Elif Hopyar

Bahar döneminde Schneidertempel Sanat Merkezi’nde açılan “Noktanız halen firarda Bay Klee!” adlı serginin küratörlüğünü üstlenmiştiniz. 20. yüzyılın en önemli sanatçılarından Paul Klee size nasıl ilham verdi? Neden Paul Klee?
Paul Klee hem önemli ve bilinen bir sanatçı hem de güzel sanatlar ve estetik konularında önde gelen bir kuramcıdır. Onun fikirleri günümüzde bile halen yol gösterici ve esinlendiricidir. Sergimizin ismini de bu muhteşem sanatçının özlü sözlerinden birisi esinlendirmiş oldu. Serginin ana fikrini oluşturan “çizgi”nin resim sanatının da omurgasını oluşturduğunu düşünüyorum. 45.000 yıl önce bir kömür parçası ve mağara duvarı ile başlayan bu estetik pratiğin günümüze kadar gelmesi ve önemini koruması bende büyük saygı uyandırıyor. Bugüne baktığımızda plastik sanatlardaki ifade mecraları çok çeşitlendi, hatta bunlar çizgi ve desenin de üzerini örter gibi oldu; dikkatlerimizi renk, leke, aksiyon ve elektronik temelli mecralara çekti. Ben de bugün bile çizgi ve desenin resim sanatında çok önemli olduğunu hatta tek başına bile yeterli olabileceğini düşünüyorum. Büyük sanatçı Klee’nin ikonik özlü sözünü de yanıma alarak sergiyi ona ve çizgiye bir saygı duruşu olarak kurguladım.

whatsapp-image-2024-06-14-at-14-30-44
Paul Klee’nin İzinde | Fotoğraf: Elif Hopyar

Sergi hazırlık sürecine değinir misiniz?
Ana kavram üzerinde karar verdikten sonra işlerinde çizgi ve deseni önceleyen sanatçı dostlarla temas kurdum. Güncelin zengin ifade olanaklarına karşın kâğıt ve kalemle üretim yapmayı tercih eden sanatçıları öteden beri takdirle izliyordum. En eski, dolayısıyla en kullanılmış (yorgun?) mecrada 2024 yılında daha ne yapılabilirdi? Bu meydan okuma özün en tutumlu temsili, yaratıcılığın kısıtlılıkla çarpıştırılması ve özgüvenin birleşimlerine dair kıvılcımlar üretiyordu. Aynı heyecanı duyan çoğu genç kuşak, üretimlerini özgün bulduğum sanatçılarla yola çıkıp sergiyi oluşturduk

Mekân seçimi de serginin ruhuna uyumlu. Bu buluşma nasıl gerçekleşti?
Schneidertempel Sanat Merkezi Galata’da muhteşem bir mekân, işletmesini yürüten vakıf üyeleri arasında “çizer” çok, daha önce de birçok karikatür sergisine ev sahipliği yapmış. Kurguladığım bu serginin bu mirasa da bir selam göndermesinin yerinde olacağını düşündüm.

Bu sergide farklı disiplinlerden 8 sanatçı yer alıyor. Bu sanatçıları bir araya getiren unsur salt çizgiye verdikleri değer miydi, biraz açar mısınız?
Tabii ki sekiz sanatçıyı bir araya getiren ana unsur çizgi ve desen üzerinde çalışmayı tercih etmeleriydi. Ancak ben de seçimlerimi ana akım dışında, bu dar mecradan yola çıkarak ne tür uçlara gidilebileceğini araştıran sanatçıları bulmak yönünde yaptım. Örneğin Ali Herischi çizgi ve aksiyonu büyük bir yetkinlikle sentezliyordu, Cemalettin Yıldız da çizgiyi üçüncü boyuttaki rölyef/heykelleriyle metale döküyordu. Genç kuşaktan Kerem Ağralı, Erdoğan Kaplan ve Ruken Aslan basit bir çizginin ulaşabileceği yoğunlukları ve neler yüklenebileceğinin uç örneklerini, hayal dünyamızın ve bilinç dışımızın derinliklerine cesaretle dalarak sundular. Arzu Eş ve Rabia Kalyoncuoğlu çizginin boyutsal sınırlarını zorladılar, metinler arası ifadeleri anlam katmanlarını çoğalttı ve Banu Uğural ile birlikte kumaşa uygulamalar yaparak öznel duyumsallıklarının zenginliğini izleyenlere ulaştırdılar.

whatsapp-image-2024-06-24-at-15-24-38
Paul Klee’nin İzinde | Fotoğraf: Elif Hopyar

Günümüzde sanat pratikleri epey farklı fikir ve malzemeden evrilirken sizin, hâlâ desene verdiğiniz değeri önemsiyorum. Yapay zekâ, dijital sanat, performans sanatı gibi dallara yaklaşımınızı merak ediyorum. 
Sanattaki ifade alanlarının sonsuz olduğunu ve değerli olanın insanın özgün estetik yaratıcılığı olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda bahsettiğiniz mecralardaki üretim de ilgimi çekiyor ve iyi örnekleri severek ve heyecanla izliyorum. Ancak yeni geride bıraktığımız pandemi sürecinin bizleri ekranlara gereğinden fazla hapsetmesi nedeniyle kısıtlı dikkat ve zamanımı ekran dışı işlere yöneltmeyi tercih ediyorum. Akıllı cep telefonlarının burnumuza dayadığı sosyal medya ve muhteşem yapay zekâ gelişmeleri beni ve sanırım ister istemez hepimizi sanal evrenin anaforuna çekiyor, hâlbuki gerçekler ve doğayla dolaysız ilişkiye çok ihtiyacımız var .

Paul Klee, Bir Öğretmenin Eskiz Defteri’nde, ”Doğayla iletişim, sanatçı için esas koşuldur.” diyor. 1923’te kaleme aldığı ifadeden hareketle sergide yer alan sanatçıları insan-doğa ilişkisi bakımından değerlendirir misiniz? 
Bir yukarıdaki paragrafımda belirttiğim gibi ben günümüzde bizleri gerçekler ve doğadan uzaklaştıran basınçların ve şartların aklımızı kullanma ve ortak insanlık değerlerine de tehdit oluşturduğunu düşünüyorum. Yukarda bahsettiğim sanatçıların tümü de bence bu düşüncemi paylaşıyorlar, sanatsal pratiklerinin ve kuramsal yönelimlerinin de Klee’nin belirttiği gibi doğa ile iletişimi temel alan bir aksta ilerlediğini biliyorum. En mükemmel örneği Cemalettin Yıldız’da görüyoruz, öğretim üyesi olan değerli sanatçı aynı zamanda Eskişehir’in bir köyündeki aile arazisinde belli mevsimlerde yoğun çalışıyor. Ayrıca sanatçıların işleri incelendiğinde ayrımsız olarak hepsinde doğaya referanslar veya esinlenmelerin bollukla yer aldığını görebiliriz.

Sanat tarihinin en anlamlı yorumu diyebileceğimiz “Çizgi, yürüyüşe çıkmış bir noktadır.” sözü size bu sergide yol gösterici oldu. Paul Klee, aynı zamanda farklı malzemelerle ışık, çizgi, renk denemelerini mekâna uyarlamıştı. Tıpkı bu mekânda sizin küratörlüğünüzde gerçekleşen “Noktanız halen firarda Bay Klee!” sergisinde olduğu gibi. Yalınlık, minimalizmin öne çıktığı, mekânla bütünleşen bu sergiye dair neler söylemek istersiniz?
Sonuç olarak sergimizin vurguladığı, araştırdığı, önünde saygıyla eğildiği, desteklediği, açıklığa kavuşturmayı tasavvur ettiklerini çok değerli sanatçılarımızın işleri yoluyla izleyicilere sunabildiğimizi başardık sanıyorum. Çizgi gibi son derece basit ve her isteyenin rahatlıkla kullanabileceği bir medyumla oldukça zengin ve avangart bir sergiyi yine hafızası renkli, zengin ve çokluluğu imleyen bir ortam, semt ve giderek kentte sunmanın, geri dönüşlere bakılırsa da bunun alımlandığının ortak duygusunu sanatçılarımızla paylaşmak da en büyük ödüllerimizden birisi.

Kapak Fotoğrafı: Elif Hopyar

İlginizi çekebilir: Halil Şimşek’ten Vuslat ile Emanet Sergisi Üzerine Röportaj