Azizler: Yalnızlıklar İçinde Bir Arayış Filmi
Taylan Biraderler’in Netflix yapımı yeni filmleri Azizler hakkında konuşulacak çok şey var. Haluk Bilginer, Fatih Artman, İrem Sak gibi başarılı isimlerin yer aldığı yapımın başrolünü Engin Günaydın üstleniyor. Azizler, senaryosuyla ve karakterleriyle fazlasıyla tanıdık bulduğumuz bir hikâye olsa da anlatım tarzıyla birçok yapımdan ayrılıyor.
Öncelikle Taylan Biraderler’in cesur tavrından bahsetmek istiyorum, çünkü bu filmde seyircilerin beklentilerine hizmet etmiyorlar. Bu sebeple de Azizler popüler kültürden ayrılıp yepyeni bir deneme alanı olarak karşımıza çıkıyor. Filmin başarısı göreceli olsa da herkesin kendinden bir iz bulabileceği manzaralar sunuyor önümüze.
Film, başlı başına bir yalnızlıklar ülkesinden ibaret. Bazısı bir parça yalnızlık sahibi olabilmek için savaşırken, bazısı yalnızlığını bir kale gibi koruyor ve kalanlarsa yalnızlıklarının dayanılmaz acısı altında eziliyorlar. Bütün bu manzaralar hayatlarımızın farklı dönemlerinde mutlaka tecrübe ettiğimiz ya da bizi gelecekte bekleyen yalnızlık dönemlerinin bir kesişiminden oluşuyor.
Hikâyemiz, Aziz’in sevgilisi Burcu’ya karşı yapacağı ayrılık konuşmasının provası ile başlıyor. Ablasının ailesiyle birlikte evini işgal etmesiyle kendine ait alanını kaybeden Aziz, bir bunalımın içine girmiştir ve artık hayatındaki herkes onun üzerinde bir baskı hissi yaratıyordur. Her şeyden biraz olsun sıyrılma ve soluklanma isteğiyle ilişkisine ara vermek isteyen Aziz bu ayrılık konuşmasını yapmayı başarıyor. Fakat Burcu, Aziz’e hediye ettiği kolyenin nerede olduğuna takılıyor ve bu film boyu sürecek bir yankı oluşturuyor.
Hikâye, Aziz’in iş yerine taşındığında da diğer karakterlerle tanışıyoruz. Eşinin ölümüyle yalnızlık acısı çeken ve dengesini yitiren Erbil, çevresine duyarsız ve uyuşmuş tavrıyla Cevdet ve yalnızlığını bastırmak amacıyla Aziz’in arkadaşlığını bir takıntı haline getiren Alp birer birer akışa dahil oluyorlar.
Örülüşü itibariyle film başta klasik bir yapıya erişecek gibi olsa da tek bir merkez üzerinde dönmeyi reddediyor ve zaman ilerledikçe yapım daha da parçalı bir hal alıyor. Birbiriyle örtüştürülmek istenen hayatlar bu sebeple biraz ayrık ve soyut kalıyorlar. Filmin yarısına ulaştığımızda da hikâyenin nerdeyse tamamen Erbil’e odaklanması ile film ikiye bölünüyor. Bu bir öncesi ve sonrası yorumu olarak yapılmış olsa da ne yazık ki bir kopukluğa sebep oluyor.
Güzel mesajlar taşıyan ve gerçek dertler edinen bir senaryoya sahip olmasına karşın film, yer yer kolaya kaçıp bu konuları göstererek anlatmaktan ziyade sözel olarak ifade ediyor. Bu da sunulmak istenenin etkileyiciliğini öldürüyor diye düşünüyorum.
Aziz’in baş belası yeğeni olan çocuk karakter yine aynı mesaj kaygısıyla hayata geçirilmiş fakat abartılı ve basit bir mizah anlayışıyla bezenmiş. Dolayısıyla verilen mesaj yerine gerektiği şekilde ulaşmadığı gibi karakter inandırıcılığını yitiriyor ve açıkçası bir parça da antipati yaratıyor.
Hikâyeye geri dönersek Aziz her fırsatta kendi hayatından kaçıp Alp’in yakın tavrını suistimal ederek kendine yalnız kalabileceği bir alan yaratmaya çalışıyor. Erbil ise bir yandan sayılı zamanının kaldığının bilincinde olarak son zamanlarını da yalnız geçirmek istemediğine kanaat getirip eşinin fotoğrafına ofiste hoşlandığı kadını anlatıyor. Eşi ise Erbil’in kadınla ilişkisini daha başlamadan bitiriyor ve Erbil’e yanına gelmesini istediğini ifade ediyor.
Erbil ölen eşinin davetini kendince cevaplıyor ve intihar ediyor, evini de Aziz’e bırakıyor. Artık kendine ait bir alanı bulunan Aziz, Erbil’in evine gittiğinde Erbil’in şeker kutusunda kaybettiği kolyesini buluyor ve hızlıca Burcu’nun yanına gidiyor. Filmin başından beri devam eden kolye sorunu artık çözüme ulaşıyor. Şahsen burada Erbil ve Aziz’in hayatı arasında bir bağlantı kurulduğuna inanıyorum. Yalnızlıklarını birleştiren ve birbirinin devamı olarak örtüştürülmek istenen bir devir var. Fakat hikâyeler çok farklı parçalar halinde ve biraz da dağınık verildiğinden bu akış gereğince sağlanamıyor.
Absürt komedi ve dram tarzındaki Azizler’i izledikten sonra garip hisler içerisinde buluyorsunuz kendinizi. Çok başarılı performanslarla bezeli ve ilginç yapıda bir film. Kendi yalnızlıklarımızla çarpıştığımız farklı bir deneme. Kimseye çok beğeneceğini garanti edemem. Fakat gerçekten farklı bir film izleyeceğinizi söyleyebilirim. Yeni tarzlar ve yeni bakış açıları için böyle denemelerin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Yazımı filmden içe işleyen bir replikle bitirmek istiyorum.
“Hayat uzun bir yürüyüş, yarı yolda kesilmemek için yeni bir çocukluk bulmak gerek.”
Umarım siz kendi çocukluklarınızı bulabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: imdb.com
İlginizi Çekebilir: Sine Magger’dan Netflix’te Bu Ay
İlk yorumu siz yazın!