Babygirl, Halina Reijn’in imzasını taşıyan, ilk bakışta cinsellik ve gerilim arasında akrobatik bir denge kurmaya çalışan, ancak devamında bazı klişelerle güreşen bir deneme olarak karşımıza çıkıyor. Film, kadının cinsel tatmin arayışını ve yaşadığı varoluşsal boşlukları ele alırken, kurgusunu ucuz bir hammaddeden yapmaya çalışıyor. İlk duyumlarda “rolleri tersine çeviren bir erotik gerilim” iddiasıyla övülmüştü Babygirl. Kimi zaman sarsıcı, kimi zaman ise monoton bir anlatımla, bir özgürleşme çabasını anlatmak istiyor.

Babygirl | Fotoğraf Kaynağı: Forbes

Nicole Kidman’ın Romy karakteri, geçmişin yükünü ve tatmin edilemeyen arzularını geride bırakıp, yeni bir cinsel uyanışa doğru yol alırken, izleyiciyi de buna ikna etmeye çalışıyor. Ancak anlatı, güçlü kadın imajı, karmaşık bir özgürleşme hikayesi sunmaktan çok, adeta eski moda bir karikatürün yeniden canlandırılmasına dönüşüyor. 90’lar erotik gerilimlerine benzetiliyor ama maalesef o tonda değil. Bu demek değil ki filmi izlemek eğlenceli değil, eğleneceğiz çok sayıda detay var elbet…

Romy’nin içsel sıkıntılarını anlamamız için gösterilen çaba, doğal bir akıştan ziyade, zoraki bir ikna sürecine indirgeniyor. Bu noktada, karakterin içsel dünyası ve çekişmelerine dair ipuçları vermesi beklenirken, senaryonun sunduğu yüzeysel diyaloglar, izleyiciye biraz burun kıvırttırıyor. O çok göze batan özgün olma arzusuyla yola çıkmış olsa da, Babygirl ne yazık ki alışılmışın dışına çıkamıyor.

Babygirl | Fotoğraf Kaynağı: The New York Times

Bütün bu eleştirilerin ötesinde, Babygirl zaman zaman yönetmenin niyetine dair küçük ipuçları vermeyi başarıyor. Romy’nin asistanı üzerinden sapılan yolda, gerçek bir rol model beklentisinin ötesinde, hayal kırıklıkları ve çoğunuzun aşina olduğu kurumsal sürüncemeler sürece zekice yansıtılmaya çalışılıyor. Bu noktada, film, güçlü kadın imajının aşırı idealleştirilmesinin ne kadar kırılgan olduğunu hatırlatıyor. Bu işin kadını erkeği yok dercesine… Yöneticiler ve stajyerler arasında geçen absürt buluşmalar, gerçek hayattan uzak, neredeyse masalsı bir düzlemde kurgulanmış izlenimi veriyor. Yani bu nasıl bir iş yeri ki kimse doğru düzgün çalışmıyor. Herhalde her işi robotlara devretmişler…

Sonuç olarak, Babygirl, güçlü kadın imajını ele almayı hedefleyen, özgün bir erotik gerilim olma yolunda cesur adımlar atsa da, nihayetinde klişelerin ve yapmacıklığın ağır bastığı bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Reijn’in sinematografik dokunuşları ve estetik tercihleri umut vadediyor, senaryonun yüzeyselliği ve karakter derinliğinden yoksun kalması, filmi tam anlamıyla tatmin edici kılmaktan uzaklaştırıyor. Hatta ben bu yönetmenin başkasının yazdığı senaryoları çekerken ortaya çok çarpıcı işler koyabileceğini düşünüyorum. Film bu haliyle, modern erotik gerilim tutkunlarının beklentilerini tam anlamıyla karşılayamıyor belki. Ama ne bekledim ne buldum şeklinde baktığımda, çok da hayal kırıklığı yaşadığımı söyleyemem. Güzel vakit geçirdim…

Sinema dünyasına ve filmlere dair paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.

Kapak Fotoğrafı: The New York Times

İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den My Favorite Cake