Babil: Hollywood'un İhtişamlı Günlerine Nostaljik Yolculuk
Sinemanın en büyüleyici yanlarından biri, bizi bir zaman makinesine koyup geçmişe ya da geleceğe doğru bir yolculuğa çıkarabilmesi. Bir de sinemanın kendisini kullanarak sinemaya dair birer güzelleme yapan, söz konusu zaman makinesini film yapımcılığının köklerine dair gösterişli, ışıltılı ve nostaljik hikâyeler anlatmak için kullanan filmler var. İşte 20 Ocak’ta UIP Türkiye dağıtımıyla Türkiye’nin dört bir yanındaki sinema salonlarında gösterime giren Babylon da tam böyle bir film. Üstelik Whiplash ve La La Land filmlerinin yönetmeni Damien Chazelle’den…
Damien Chazelle’in yeni filmi Babylon / Babil, 1920’lerin Los Angeles’ında geçiyor. Büyük bir hırs ve muazzam bir aşırılık hikâyesi olarak Hollywood’un ilk zamanlarında, kontrolsüz bir çöküş ve ahlaksızlık döneminde birkaç karakterin yükselişini ve düşüşünü izliyoruz filmde. Bu karakterleri canlandıranlar arasında ise birbirinden ünlü isimler var: Chazelle’in “çalışma prensibi, karşısına çıkan her şeye çarpan bir doğal felaket olması” dediği Nellie rolünde Margot Robbie, işinin zirvesindeki bir sessiz film yıldızı olan Jack Conrad rolünde Brad Pitt, yine Chazelle’e göre izleyicinin “gözü ve kulağı” olan Manny Torres rolünde Diego Calva ve dedikodu yazar Elinor St. John rolünde ise Jean Smart…
Geçtiğimiz yüzyılın başındaki Hollywood’un ışıltılı yaşamlarını, ihtişamlı setlerini ve ışıltılı partilerini muazzam bir görsellikle yansıtan Babylon’un setinde sadece karakterlerin kostüm değişimleri için 250 görevli çalışmış, tüm film için yedi bini aşkın kostüm tasarlanmış. Film için, zamanında dört sessiz filmin aynı anda, yan yana çekildiği Kinoscope Stüdyolar’nın bir kopyası, hiçbir modern sanayicilik izi olmadan, el değmemiş 360 derecelik bir bakış açısıyla inşa edilmiş. Yapım ekibi, yeni kurulan bir sektörün sıfırdan inşa edilişini resmetmek için ışık direklerini yerleştirmiş, yollar yapmış, ahırlar ve kulübeler inşa etmiş. İnşaat koordinatörü, eskitmeden keresteleri 1920’lerdeki standartlarda kesimine ve o dönemde vida olmadığı için sadece çivi kullanımına kadar tarihi açıdan doğru olması için çabalamış.
Öte yandan Babylon’da bizi sadece görsel değil, işitsel bir şölen de bekliyor. Ki zaten yönetmen ve senarist, Oscar ödüllü Damien Chazelle, henüz ilk filminden itibaren sinema ve müziğin ilişkisini sımsıkı bir şekilde beyaz perdeye yansıtıyor. İlk filmi Guy and Madeline on a Park Bench (2009) bir caz trompetçisinin, ikinci ve ona dünyaca ün kazandıran Whiplash (2014) ise bir caz davulcusunun hikayesini anlatıyordu. Ardından gelen La La Land (2016), Hollywood’un en parlak dönemlerine saygı duruşunda bulunan, unutulmaz Hollywood müzikallerine, eğlenceli tap dansı sahnelerine ve Los Angeles’ın peri tozuna öykünen ama günümüzde geçen bir müzikaldi. Film yalnızca Chazelle’e En İyi Yönetmen Oscar ödülünü kazandırmakla kalmamış, bestecisi Justin Hurwitz’e de En İyi Özgün Müzik ve En İyi Özgün Şarkı kategorilerinde Oscar’a ulaştırmıştı. Şimdi Babylon’un da müziklerini yapan ve filmdeki besteleriyle geçtiğimiz hafta Altın Küre ödülünü kazanan Hurwitz şöyle diyor: “Babylon’a kendine özgü bir müzik evreni vermek istedik. Herhangi birini 1920’lerden çıkaracak kadar kronolojik hatası olmayan bir ses olmasını ama aynı zamanda 20’lerin ilginç cazının genel tarifinden de çok farklı olmasını istedik. Çok daha vahşi ve agresif. Kaydedilen ve 20’lerden kalan müziğin o dönemde Los Angeles’ta çalınan müziğin çok küçük bir kesiti olduğunu da unutmamak gerekir. Hiçbir zaman kaydedilmemiş gizli müziği varmış. Olabilecek seslerin derinliğini, çeşitliliğini ve vahşiliğini hayal etmek istedik. Ama hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Hissettiğimiz müzik daha önce sinemada betimlenmedi.”
Nostaljik, ihtişamlı ve müzik dolu… Kısacası, yıldız oyuncularla Hollywood’un Altın Çağı’na doğru bir yolculuğa çıkmak ve Damien Chazelle’in nostalji kokan ve müziği en büyüleyici hâliyle kullanan sinemasıyla yeniden buluşacağımız için çok heyecanlıyız! Babylon, 20 Ocak’ta sinemalarda.
İlk yorumu siz yazın!