Mon Roi: Her Gün Yeniden Başlayan Bir Aşkın Filmi
Sorunlu bir ilişkiyi anlatıyor Mon Roi (Prensim). Her akşam biten ve her gün yeniden başlayan, her geçen gün aktörlerinin canını daha da yakan, sorunlu, takıntı haline gelmiş, sağlıksız bir ilişki…
Ortaokulda, henüz çocukken bir kız arkadaşım vardı. Hemen her gün ayrılır, aynı gün içinde yeniden barışır ya da ertesi sabah yeniden başlardık her şeye. El ele tutuşmaktan utandığımız, ders zili çalana dek gözlerden uzakta sohbet etmeksizin karşılıklı oturduğumuz masum yaşlardı. Her seferinde gönlünü tekrar kazanmak, onu kendimce etkilemek için farklı yollar denerdim. Mektuplar yazar, naçizane şiirler karalar, sürprizler planlardım. Ama ne olursa olsun hemen her gün o ayrılık acısını yaşar, acaba bu son muydu diye kendime sorardım.
Mon Roi (Prensim) de böylesi yalın bir film işte. Masumiyetini kaybetmiş, çocukluğunu çok gerilerde bırakmış restoran sahibi Georgio ve avukat Marie-Antoinette’in (Tony) kısır bir döngü halini almış ilişkisini, tanıştıkları günkü benliklerinden her geçen gün daha da uzaklaşan, günlük hayatlarındaki rollerini ilişkilerine yansıtamayan bir çifti anlatıyor. Hayatını kendince belli bir düzene oturtmuş, sorumlulukları ve hayattan beklentileri belirginleşmiş bu iki bireyin birlikteliklerini aşk, aşkın meyvesi ve aşk uğruna yapılan fedakarlıklar çerçevesinde inceliyor.
Film, bu ilişkide Tony’nin yaşadıkları ve bu ilişkiyi sonlandırma kararı sonrası geçirdiği kaza sonrası iyileşme sürecini bir arada işliyor. Böylesi sağlıksız ilişkileri birer kazaya benzeten yönetmen Maïwenn bu kazanın açtığı yaraları kapamanın ne kadar zorlu bir süreç gerektirdiğini fiziksel ve ruhsal yönleriyle ayrı ayrı işliyor. Modern bir şiddet döngüsü örneği olan bu süreci en saf yönleriyle, en belirgin yanlarıyla anlatan film içinden çıkılmaz bu ilişkinin, insanı yıpratan ve yoran böylesi dengesiz birlikteliklerin tehlikelerini de bir anlamda gösteriyor.
Tony ve Georgio arasındaki bu gelgitli ilişki bana La vie d’Adèle / Blue Is the Warmest Color filminin ikinci yarısını, güzel günlerin bittiği ve karakterlerin kendi hayatlarına yöneldiği süreci hatırlattı. Karakterlerden birinin asi ve özgür sanatçı ruhu taşıması, ötekinin ise daha realist, daha rasyonalist bir izlenim yaratması bu iki ilişkideki benzerliklerin kaynağı. Fakat Mon Roi farklı olarak ilişkideki aktörlerin önceki hayatlarına değinmekten kaçınıyor. Tony bizlere Georgio’nun hep aynı çapkın olduğunu söylerken laf arasında bütün bu dengesizliğini babasıyla arasındaki sorunlu bir ilişkiye bağlıyor, işin (bana kalırsa) kolayına kaçıyor. Tony ile ilgili olarak ise yönetmen Maïwenn hiçbir bilgi vermiyor, ona bir cüppe giydirip o cüppenin akıllarda yarattığı imajı kullanmayı yeğliyor. Filmin merkezinde yer alan ilişkinin gerilimlerini beğensem de hem karakterlerin ötekilerle ilişkilerinin yeterince belirtilmemesi hem de hep birbirine zıt karakterlerin tercih edilmesi aklımı kurcalamadı değil. Yine de böylesi sorunlu ilişkiler yaşamış olanları etkileyen ve keşke hep o masumane yıllarda kalsaymışız dedirten bir film.
IMDb Puanı: 7.1/10
İlginizi çekebilir: Fransız Sinemasının César Ödüllü 10 Filmi
İlk yorumu siz yazın!