Beautiful Boy: Bağımlılığın Yarattığı Kaosa Dair
Belçikalı yönetmen Felix van Groeningen’in ülkesi dışında ve İngilizce olarak çektiği ilk film, Hollywood’un çok sevilen iki oyuncusunu, madde bağımlılığına dair ağır, yoğun, karamsar ve etkileyici bir dramda bir araya getiriyor. Timothée Chalamet ve Steve Carell’i baba-oğul rolünde izlediğimiz Beautiful Boy, 2018’in duygusal olarak zorlayıcı filmlerinden…
Beautiful Boy, bir baba ve oğlunun ilişkisinin farklı dönemlerini karşımıza getiren ve bir yandan 18 yaşındaki Nic’in madde bağımlılığına, bir yandan da babası David’in onu bu ‘bataktan’ kurtartma çabasına yoğunlaşıyor. Baba ve oğulu canlandıran Steve Carell ve Timothée Chalamet‘nin performansları, gözyaşlarının kavgalara, çaresizliğin savunmasızlığa karıştığı anları hem inandırıcı hem de etkileyici kılıyor. Uzun yıllar devam eden The Office dizisi başta olmak üzere televizyon ve sinemada hep komedi oyunculuğuyla dikkat çeken Steve Carell, dizinin ardından çok yönlü bir oyuncu olduğunu kanıtlamak için elinden geleni yapmaya devam ediyor: 2014’teki Foxcatcher ile merhaba dediği drama oyunculuğuna sağlam bir başlangıç yapmış ve Oscar adaylığına kadar yürümüştü Carell, şimdi de endişeli ve çaresiz bir baba rolünde. Diğer yanda Timothée Chalamet… 2017’de hem Call Me by Your Name hem de Lady Bird‘de karşımıza çıkan genç oyuncu, sadece beyazperdede değil, boy gösterdiği tüm programlarda, etkinliklerde ve sosyal medyada sahip olduğu karizma, sevimlilik ve yetenek karışımı cazibeyi en iyi şekilde kullanarak bir yılda Hollywood’un en büyük yıldızlarından birine dönüştü. Resmen gözlerimizin önünde doğan ve büyüyecek olan bu yıldızı, 18 yaşındaki bir uyuşturucu bağımlısı rolünde görmenin ne kadar yürek burkucu olduğunu kestirmek zor değil.
Filmin yönetmen koltuğunda oturan Belçikalı Felix van Groeningen‘in filmografisi, Beautiful Boy‘un konusuna ve karanlığına hiç de uzak olmayan filmlerle dolu. Alkol ve uyuşturucu tüketimi had safhada bir evde büyüyen küçük bir çocuğun büyüme hikayesi De helaasheid der dingen / The Misfortunates, birbirine deli gibi aşık bir çiftin kızları ölümcül hastalığa yakalandıktan sonra birbirlerinden nasıl uzaklaştığının müzikal melodramı The Broken Circle Breakdown, alkol bağımlılığının ve iş ortaklığının iki kardeşin hayatını nasıl etkilediğinin güncesi Belgica… Tüm bu filmlerinde (progresif ya da yenilikçi demek hafif kalır) anarşik ve kaotik bir müzik kullanımına ve kurgu seçimlerine başvuran, karakterlerinin psikolojik durumunu ya da psikolojik istikrarsızlığını tuhaf müzik ve kurgu hamleleri kullanarak yansıtmayı seven yönetmen, tüm bu özelliklerini Beautiful Boy‘da da koruyor. Filmin ABD’li izleyici tarafından tuhaf, eksik, mesafeli bulunması ya da ortalamanın altında eleştirilerle karşılanmasının nedeni de Hollywood anlatılarına oldukça ters düşen bu seçimler belki de. Ama aslında filmin kaosu kronolojiye tercih eden ve ani atlayışlara boğulmuş kurgusu, çaresiz bir babanın flashback‘lerle sürekli zihninde döndürdüğü “nasıl bu hale geldik?” ya da “böyle mi olacaktı?” sorularını da, bağımlı bir gencin dengesizlik, uyuşmuşluk ve savunmasızlık içeren öngörülmezliğini de yansıtıyor. Keza gerek sesinin yüksekliği, gerek sahneye ters düşen ton, tempo ya da moduyla dikkat dağıtıcı veya kötü seçilmiş olarak yaftalanabilecek müzik seçimleri de aslında iki karakterin yüreğindeki ve beynindeki fırtınaların bir izdüşümü.
Beautiful Boy‘un uyarlandığı iki kaynaktan biri baba David Sheff‘in (Beautiful Boy), diğeri ise oğul Nic Sheff‘in (Tweak) anıları; bu da filmin gerçekliğini ve etkileyiciliğini katbekat arttırıyor. Fakat filme dair düşülecek sayılı olumsuz nottan biri, iki farklı bakış açısının kullanıldığı iki kaynaklı bu uyarlamanın filmde bunu yeterince hissettirememesi ve Nic’in bakış açısının ikinci plana atılması. Diğer yandan David’in deneyimlerinin bir sonucu olarak filme yayılan, bir bağımlının ne zaman kaybedildiği, umudun ve inancın zarar vericiliği, nüks etmenin kaçınılmazlığı gibi konular gerçekçi ve etkileyici bir şekilde izleyene ulaşabiliyor. (Filmdeki iki güçlü performansın gölgesinde kalsa da en az onlar kadar kusursuz rol yapan, David’in tüm bu deneyimleri onunla paylaşan ikinci eşi Karen’ı canlandıran Maura Tierney‘nin adını da ayrıca anmak şart.)
Avrupa sinemasındaki aykırı ve kaotik üslubundan Hollywood’a geçtiğinde ödün vermeyen Felix van Groeningen, belli ki bu nedenle beklenen başarıyla ulaşamadı. Film, ödül sezonunda Timothée Chalamet’nin (yardımcı oyuncu olarak yarışan) performansı dışında kendine yer bulamadı. Ama bu gözyaşı fabrikası baba-oğul hikayesinin 2018 sinemasında ödüllere boğulan birçok samimiyetsiz yapımdan çok daha değerli ve iyi kotarılmış olduğunu inkar etmek, çok büyük haksızlık olur.
IMDb Puanı: 7.3/10
İlginizi çekebilir: En İyi Belçika filmleri ve Anı Ekin Özdemir’den The Broken Circle Breakdown incelemesi
İlk yorumu siz yazın!