Her türlü kirli çamaşırımı hiç utanmadan herkesin önüne serebilen ben ilk kez bir konuda konuşmanın sahip olduğumdan daha fazla cesaret istediğini hissediyorum ama kadınların bedenleriyle olan ilişkilerinin ne kadar karmaşık olduğunu biliyorum ve bu ilişkinin benim için bir savaşa döndüğü yeri biraz açmak istiyorum. 

Bu yılın başında kendimi hayatımın kontrolünü elimde tutmayı bırakın parmağımı değdiremez bir halde buldum. Yalnızdım, yorgundum, hiçbir şey üretemiyordum ve beni en çok yoran çok stresli, mutsuz olduğum bir işte çalışıyordum. Her gün ağlayarak ben kendimi nasıl burada buldum diye sorguluyordum ve o sorgu o kadar güçsüzleştirmişti ki beni çıkışın varlığını bile unutmuştum. Modumun düştüğü her an da benim için en kolay kısa mutluluk yolu tatlı yemek oldu. Çoğumuza tanıdık o döngüye girdim: Tatlı ye, kötü hisset, kötü hissettiğin için tekrar ye, yedikçe daha da kötü hisset. Alıştığım kilomun çok üzerinde buluyorum kendimi kısa süre içinde. 

Giydiğim hiçbir şey içinde iyi hissetmemeye, kendimi sürekli yargılamaya başlıyorum. Bu sıralarda biraz hareket etmek için uzun zamandır her denk geldiğimde bayılarak izlediğim direk dansına başlamaya karar veriyorum, iki kız arkadaşımla birlikte bir stüdyoya yazılıyoruz. 

3-269
Fotoğraf Kaynağı: Pinterest

Şansıma aşırı destekleyici, pozitif, eğlenceli bir ortama denk geliyoruz. Aynada sürekli kendimi izlerken hareket etme beni hiç beklemediğim kadar iyileştirmeye başlıyor. Kollarımın gittikçe güçlenmesi, sırtımın dikleşmesi, esnemek bana belki yeniden güçlenebilirim dedirtiyor. Eğitmen Simay’ın desteği o kadar büyük ki. Kesinlikle tavsiye edebilirim Chandra Pole Studio‘yu meraklısı herkese.

Ama bu iyileşme maalesef içime tam olarak işlemiyor. Çevremdeki benden daha zayıf herkesin benden çok daha şanslı olduğunu düşünüyorum. Asla iş değiştiremeyeceğimi, tekrar asla sevilmeyeceğimi, önemli hiçbir şeye adımı yazamayacağımı düşünüyorum ve tüm bu düşünce kusmuğu aynı dilekle bitiyor; ben bu göbekle bunları zaten hak etmiyorum ki…

4-216
Pole | Fotoğraf: Unsplash

Kendimi bir gün bir direkt dansının sonunda bu kiloda çok çirkinim diye yerde hıçkırarak ağlarken bulunca bir destek daha almam gerektiğini anlıyorum ve diyetisyenin kapısını çalıyorum. Burada işlerin iyiye gideceğini, diyetisyenle doğru beslenmeyi öğrenip zayıflayarak minicik etekler içinde sonsuza denk mutlu yaşadığımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. 

Yolumun bir diyetisyenle birleşmesi benim için her şeyi daha kötü hale getiriyor. Aslında sonuca ulaşmak olarak bakarsanız gayet mutlu olmam gerekirdi. Diyetisyenim listesiyle 4 hafta gibi bir sürede bir beden küçülüyorum. Etrafımdaki herkes ne kadar inceldiğimi, daha da küçüldüğümü söylüyor. Zor girdiğim o pantolonlar belimden düşer hale geliyor. Ama ben dışarıda kahkahalar attığım, neşe saçtığım her akşamı aynanın karşısında ağlayarak geçirmeye devam ediyorum. 

Öncelikle yediklerimin bu kadar kısıtlanarak planlanması, adet adet yazılması bana kendimi cezalandırıyormuşum gibi hissettiriyor. Besinlerin vücuduma etkisini görebilmek için her sabah tartılmam gerekiyor ve bu benim için korkunç bir anla güne başlamam demek. Veremediğim her gramın hesabını telefonda diyetisyenim bana soruyor. Üstelik her yeni liste alışımda et yemediğim için asla kilomu kolayca kontrol altına alamayacağımı, yeterli beslenmenin benim için zor olduğunu dinliyorum. Kendim için istediklerim ve değer yargılarım et yemediğim 6 yılda ilk kez çelişiyor gibi gözüküyor. Ben kendi doğrularımı seçerken asla güzel olamayacağım o zaman diye daha da dibe çekiliyorum. (Bitkisel beslenmeyle de sağlıklı olmak mümkün, bu bambaşka bir konu:))

Sorunun sadece yanlış diyetisyen seçimi olduğunu söyleyeceksiniz kesinlikle katılıyorum, ama hepsi bu değil 🙂 Belli ki etik yargıları pek oturmamış birinden destek alıyordum; ama derdim sadece kilom olsaydı ben inceldikçe mutlu olurdum. Ama aksine ne kadar zayıflasam da hayatımda hiçbir şey değişmiyordu. Ben hala aynı kadındım. Benim değiştirmeyi bunca arzuladığım, bir türlü taşımaya katlanamadığım şey bedenimden çok çok daha içerde bir şeydi. İşte diyorum ya bedenimi suçlamak kolaydı. 

Ben birden fark ediyorum ki; hayatta isteyip de yapamadığım, elde edemediğim ne varsa bütün bunlarla yüzleşemediğim için daha kolay bir hedef seçmişim kendime. Ters giden her şey için bedenimi suçlamaya başlamışım. Çabalayıp takdir edilmediğim, beğenilip karşılık alamadığım, sevip sevilmediğim, hevesimin kırıldığı hangi ansa varsa sebebi artık popomun sığmadığı o 34 beden kottu. Bir değiştirecek gücüm yoktu, bedenimden nefret etmek de sorumluluk alıp bu gerçekle yüzleşmekten daha kolaydı…

Annie Lord kitabı ”Notes on Heartbreak”te erkek arkadaşından ayrılmasından sonra sıkı bir diyet yaptığını ve tüm iyi hissetme umudunu kilo vermesine bağladığından çok güzel bahsediyor.

img_3515
Notes on Heartbreak, Annie Lord | Fotoğraf: Ceren Muslu

Yeme bozukluklarıyla ilgili konuşurken sürekli bunların aslında mental sorunlar olduklarını söylüyoruz ya, ben de kendi hikayemin bu kısmını artık saklamak istemiyorum. O aynada göremediğim ama göbeğimi işaret edebildiğim için ona öfkeliyim sandığım o özümdeki şeyi de değiştirmek istemiyorum.

Bedenimi bu kadar kolay nefret edebileceğim bir şeye dönüştürebilen tüm güzellik endüstirisine, sürekli zayıflığı pazarlayan reklamlara, sevgiyi dahi hak etmenin tartıdaki rakama bağlı olduğunu bana söyleyen düzene öfkeliyim. Mutluluğu hak edecek kadar güzel olmadığımı ve yeterince güzel olmak için ilk önce dümdüz bir karına ihtiyacım olduğunu düşündüğüm için kendime şefkat borçluyum. Yanlış anlaşılmak istemem, kilo vermek istemek, fit olmaya çalışmak, yediklerini düzenlemekte hiçbir sorun elbette yok. Sorun bütün bu süreçte kendine düşman olmak. 

5-170
Fotoğraf Kaynağı: Pinterest

Aylar sonra bedenimle aramı biraz düzelttim. Mutsuz olduğum işimden istifa ettim; beni çok geliştireceğini bildiğim ama önceden başvurmaya cesaret edemediğim bir şirkette işe başladım. Birkaç arkadaşımı hayatımdan çıkardım. Yıllardır hayalini kurduğum İtalya seyahatine tek başıma doğum günümde çıktım. İtalya’da sevdiğim sanat eserlerinden bazılarını canlı gördüm. Bir sürü yeni arkadaş edindim, onlarla nefis şehir manzaralarını izlemek için tepelere tırmandım. Samimi sohbetlerle tatlanan masalarda kalorisini bir saniye bile düşünmeden nefis makarnalar, pizzalar yedim. Sarhoş olup şarkılar söyledim bağıra bağıra. Kilomun bütün bu resimlerle hiçbir etkisi yoktu, artık biliyorum.

Zihnimde hala küçücük de olsa hayatta istediğim yerde olabilmek için fazla olacağımı söyleyen bir ses var. Kendimi güzel hissettiğim her an köşeden kafasını çıkaran bir korkunç bir hayalet gibi tenime bakıp onu kapatmam gerektiğini fısıldayan… Ama ben geriye dönüp baktığımda aslında sağlıklı olduğum yirmilerimin sonlarını böyle her anımdan kopuk hatırlamak istemiyorum. Kapanmaya, küçülmeye, saklanmaya çalışmak değil mutlu olduğum, kahkahalar attığım, heyecanlandığım, bir şeyler için sabırsızlandığım ve aynı şiddetle korktuğum, üzüldüğüm, kırıldığım, kısaca doya doya yaşadığımı hissettiğim anlarım olsun istiyorum. 

7-94
Fotoğraf: Ceren Muslu

Her derdini hiç çekinmeden ”amaan, insan olmak böyle bir şey herkesin başka bir derdi var; benimki de bu” diye arsızca anlatabilen ben ilk kez beni pek de sevmeyen insanların iç dünyama dair bir şeyi bilmesinden korkuyorum. İlk kez kendimi açmak açık vermek gibi hissettiriyor bana. Bu öyle bir algı ki kendinizi taşıyamıyorsunuz. Ben en büyük utancımla tüm dünyaya kafa tutarım; ama bu dertle kendime tutunamıyorum ki nasıl başımı kaldırayım… Ve tam da bu yüzden yazıyorum işte. Çünkü benim gibi aslında öyle o kadar da şişman(!) olmadığını bilen, kendine bakan, iltifatlar alan, hatta yer yer şımarık, enerji saçan bir kadın bile aynaya küsebiliyor. 

Ben bunları yaşarken her gün rengarenk giyinip süslenmeye, Instagram’da fotoğraflar paylaşmaya da devam ettim. Diyet yaptığımı, kilo vermek istediğimi çevreme söyledim ama eminim gerçekten neler hissettiğimi okuyanlar çok şaşıracaklar. Eğer böyle düşünen bir kişi bile burayı okuyorsa yalnız hissetsin istemiyorum. 

Kadınlar olarak hayatımızı dilediğimizce yaşayabilmek için zaten çok fazla mücadele ettik. Şimdi belki hayat bize yasaklı değil; ama görünmeyen dikenleri çok sivri tellerle sarılı. O telleri alıp giysi diye sarınmak istemiyorum. Hayatın tadını çıkarmak istiyorum, olduğum gibi. 

Kapak Fotoğrafı: Curology (@curology) | Unsplash Photo Community

İlginizi çekebilir: