Beetlejuice 2 Arifesinde: Tim Burton'ın Hayal Gücü Fabrikası
Tim Burton’ın Beetlejuice (Beterböcek) filminin ikincisini gotik bir heyecanla beklerken, sinemaya ‘Burtonesque’ stilini kazandıran, birçok ikonik filmin yazarı, yönetmeni ve yapımcısı olan, zihninin arka kapılarının gerçeküstü diyarlara açıldığı Timothy Walter Burton’dan biraz bahsedelim isterim.
Hepimiz biliyoruz ki Tim Burton sineması diye bir gerçek var; fantastik ve ürkütücü öğelerle, karanlık ve hüzünlü anti-kahramanlarla dolu, özgün ve sıra dışı. Bunda sadece yönetmen ve yapımcı değil aynı zamanda yazar, animatör ve illustrator oluşunun da etkisi aşikar. Yazar demişken, gençliğimin en sevdiği kitaplardan birinin, “yüzümüzde asılı kalacak gotik bir gülümseme” bırakan Tim Burton zihninden çıkmış “İstridye Çocuğun Hüzünlü Ölümü” olduğunu belirtmeden geçmeyeceğim. Kara mizahın yoğun olduğu, yarattığı karakterleri çizdiği, ve eksantrik hikayelerini kısa öykü ve şiirlerle anlattığı bu nefis kitabı merak edenler, Altıkırkbeş yayın tarafından Kadıkoy`ün yağmurlu ve puslu sokaklarında hazırlanıp yayınlanan basımını bulup okuyabilirler. Dipnot: Altıkırkbeş, yayın yönetmeni Kaan Çaydamlı, yada Kaybedenler Kulübü deyince tanıyabileceğiniz yayınevi.
Tim Burton dünyasıyla ilk defa tanışacak genç birine (Burton melankolisine dayanabilecek yaşta ve algıda olması gerektiğini göz önünde bulundurarak tabii), onlarca filminden önce, 1982 yılında Disney`de çalışırken yaptığı, siyah-beyaz stop motion olan ve yazdığı bir şiirden uyarlayıp seslendirdiği 6 dakikalık kısa filmi Vincent’i önerirdim. 7 yaşında bir çocuk olan Vincent Price karakterinin Edgar Allan Poe’ya benzerliği yanında, Poe hikayeleri okuyan bir çocuk oluşu da, Burton’ın gotik edebiyatın yaratıcısı çok sevdiğimiz Poe’ya olan hayranlığının altını çizer gibidir. 1984 tarihli Frankenweenie ise sinematik bir şaheser olan, arabanın altında kalan köpeğini hayata döndürmeye çalışan küçük bir çocuğun hikayesini anlattığı bir diğer kısa filmidir. Kısa bir not, yazıda bahsi geçen tüm kısa filmleri Youtube’dan bulup izleyebilirsiniz.
Bir parantez açarak, Tim Burton’ın kendi stilini oluşturmak yerine, ilk kısa filmlerinde göründüğü üzere 24 yaşında bir genç olarak sinematografisini; oynadığı korku filmi türleriyle tanınan Amerikalı aktör Vincent Price’dan, korku öykü türünün ilk ve en etkili örneklerini veren, insanın karanlık yönlerini en iyi yansıtan Edgar Allan Poe’dan, ve Poe ile aynı dönemde yaşayan Mary Shelly’nin 18 yaşında yazdığı gotik, korku edebiyatının başyapıtı Frankestein’dan yoğun bir şekilde esinlenerek oluşturmuş olması kendisine yöneltilen en büyük eleştirilerdendir. Sanırım ne olursa olsun, ilk eserlerinden zihnimizde yankılanan içe dönük, yalnız ve ölümü çok düşünüp sorgulamış bir çocuğun gerçekliğidir.
1958 yılında, Kaliforniya’da doğan Tim Burton’ın çocukluğu Dr. Seuss ve Roald Dahl kitapları okuyarak, kara kalem çizimler yaparak, film izleyerek geçer. Bir de evinin arka bahçesinde, stop motion animasyon tekniği ile filmler çekerek… Çoğunlukla, yasadığı mahallenin mutlu sakinleriyle uyumsuz hisseder kendini. Boş zamanlarının çoğunu yolunun sonundaki geniş mezarlıkta geçirir. Yıllar sonra, 54 yaşında verdiği bir röportajda “İnsanlar muhtemelen öyle düşünse de, ürkütücü gelmiyordu” der. “Daha heyecanlı, yalnız, özel ve duygusal hissettiriyordu hatta. Daha da önemlisi, bir mezarlıkta tek başınıza oturduğunuzda sizi kimse rahatsız etmiyor ve düşünebiliyorsunuz.” diye devam eder. Burton çocukluğunda, kendi sorunları olan ebeveynleriyle bağ kurmakta zorlanır. Yine de o zaman farklı düşünmesine rağmen, şu an hissettiği yerden baktığında çocukluğuyla ilgili hiçbir şeyi değiştirmek istemeyeceğini, kendisini oldukça depresif hissetmesine rağmen hepsinin onu oluşturduğunu belirterek.
İçe dönük ve aşırı çekingen bir çocuk olan Tim Burton, 13 yaşında, kara kalemle yaptığı çizimleri, sessizce 8mm’lik filme çekerek aslında ilk kısa animasyon denemesini yapar ve o yaşta bir çocuk için fazlasıyla başarılıdır. Liseyi bitirdikten sonra, Kaliforniya Sanat Enstitüsü’nde karakter animasyonu eğitimi alır. Burada okurken yaptığı animasyon filmler ile Disney’in ilgisini çeker ve animatör çıraklığı teklifi ile çalışmaya başlar.
Sonrası ise, Burton’ın kariyeri için tam bir yürü ya kulum hikayesidir. Başarılı Amerikalı komedyen Paul Reubens, Frankenweenie kısa filminden çok etkilenir ve Tim Burton’dan ‘Pee-wee’nin Büyük Macerası’ filmini yönetmesini ister. Film, 8 milyon dolarlık bir bütçeyle yapılır ve Amerika gişelerinde 40 milyon dolardan fazla hasılat elde eder. Bu, akabinde elinden çıkacak neredeyse tüm filmlerin inanılmaz hasılatlar yapacağının habercisidir. Burton, bu filmin müziklerini yapmasını, hayranı olduğu müzik gurubu Oingo Boingo’dan ister, ve sonrasında yaptiği filmlerin çoğunun jeneriklerini grubun söz yazarı Danny Elfman yapar. Müzik demişken, Tim Burton’in İngiliz gotik rock grubu The Cure hayranı olduğunu belirterek, “You make me feel like I am home again” diyelim.
Sıra, 1988 yılında yönettiği en büyük projesi Beetlejuice’e gelir. Boyutlar arasında gidip gelen, o yıllarda ürkütücü gelse de aynı zamanda güldüren temalarla dolu bir kara komedi olan film sanırım bir donem izlemiş olan herkesin favori filmlerinden biriydi. Teknolojinin çağ atlamadığı bir dönemde, tüm dekorların ve makyajların, öte dünya karakterlerinin orijinal görünümlerinin insan eliyle yapılmış olması da filmle ile ilgili en sevdiğimiz şeylerdendi. Michael Keaton’ın oyunculuğuna, belki de en iyi performanslarından biri olduğu için vurulmamızı sağlayan (Batman Returns ve Birdman’deki Keaton oyunculuklarına da şapka çıkartarak), ve Winona Ryder’ın ilk önemli rolü olan Lidya karakterindeki kendine haslığına bayıldığımız filmdir.
Sonuç olarak; film maliyetine göre inanılmaz büyük bir hasılat yapar, ve Tim Burton’ın Amerikan film endüstrisinde yerini belirler. Filmin müziklerini Danny Elfman yapsa da, Beetlejuice’in hafızalara kazınan ve ikonik dans sahnesine imza atan şarkısı Harry Belafonte’nin söylediği Banana Boat’tur. Filmi izlerken, hepimizin kahkahalara boğulduğu ve masadakilerle birlikte coşkuyla dans etmek istediği süper eğlenceli şarkı!
Tim Burton’ın düşük bütçelerle harikalar yaratması “Batman, Batman’nin Dönüşü” gibi serinin en iyileri sayılan büyük bütçeli filmleri yönetmesini sağlar. Filmin oyuncu seçimi yapımcılarla sorun yaşamasına sebep olsa da, Batman rolünü Michael Keaton’a, Joker`i ise Jack Nicholson’a vermesi, ikilinin muhteşem performansları, filmin tüm zamanların en büyük gişe hasılatı yapmasını ve “En İyi Sanat Yönetmenliği” dalında Akademi Ödülü almasını sağlarken Burton’ın rol ve oyuncu eşleştirmesindeki başarısını kanıtlar.
Daha sonra gişe filmlerine ara ara dönse de, Tim Burton bağımsız olmayı başararak, kariyerini daha çok kendine özgü sitilini yansıttığı filmlere yoneltir. Hayranları için Tim Burton adı bir filmi izlemeye gitmeleri için yeterli hale gelir. Edward Scissorhands, The Nightmare Before Christmas, Mars Attacks, Sleepy Hallow, Big Fish, Charlie and the Chocolate Factory, Corpse Bride, Sweeny Todd, Alice in Wonderland Tim Burton sinemasının Academy, BAFTA ve Golden Globe ödüllerini kazanan kült filmleridir. Filmlerinde, fantastik ve gotik mekanlar, atmosferler yaratma konusunda benzersizliğine, müziklerin etkileyiciliği eşlik eder. Oyuncu kadrosu genelde yakın arkadaşlarıdır; birçok filminde oynayan Michael Keaton, Jonny Depp ve uzun bir sure hayat arkadaşı olan sinemanın en karakteristik yüzlerinden birine sahip olan masalsı Helena Bonham Carter gibi.
Yönettiği son film olan Dumbo’dan 5 yıl sonra, ve ilkinin üzerinden 36 yıl geçmişken Beetlejuice için bir devam filmi çekmesi, hayranlarını oldukça heyecanlandırırken, hayal dünyasının günümüz teknolojisi ile nasıl vücut bulacağini da merakla bekliyoruz. Bir yandan da sevilen ve klasik olmuş bir filmin devamını çekmenin ardında ticari kaygılar olmamasını, yine olağan dışılığıyla etkileneceğimiz bir film olmasını umuyoruz.
Başrollerde yine Michael Keaton, Winona Ryder ve Catherine O’Hara var iken, Lidya’nın kızını ise son zamanlarda dikkatleri üzerine çeken ve Tim Burton’ın Netflix için yönettiği Wednesday Adams serisinde başrolde olan Jenna Ortega oynuyor. Bence filmin en büyük bonusu ise Wıllem Dafoe! Sonraki yaşamdan nasıl bir karakterle bizi yine oyunculuğuna hayran bırakacağını sabırsızlıkla bekliyoruz. Dilerim Tim Burton’ın fantastik öğelerle dolu zihninin bu son filmiyle belki özlediğimiz 80’lerin ruhuna bir nebze de olsa dönebiliriz.
Kapak Fotoğrafı: Collider
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Tim Burton Filmleri
İlk yorumu siz yazın!