Özellikle yaptığı farklı ‘cover’ çalışmalarıyla tanıştığımız şimdi ise içine kulak vererek ortaya çıkardığı kendi şarkılarıyla buluşmaya başladığımız Bengisu ile müzik, müzisyen olmak, ilham, keşifler ve müzik endüstrisinin dinamikleri gibi pek çok farklı konuda sohbet etme şansı yakaladık. Bengisu’yu daha yakından tanımak ve bu keyifli sohbete ortak olmak isterseniz sizi röportajımıza alalım!

Bengisu | Fotoğraf: Fethi Karaduman

Bengisu, seni özellikle yaptığın farklı “cover” çalışmalarından tanıyoruz. Kendi bestelerini de yaptığını biliyorum. Senin şarkılarını daha sık duyacak mıyız?

Kocaman ve yürekten bir “evet!” diyorum bu soruya. İnsanın kendi içinden gelen sözleri ve melodileri paylaşması çok zormuş. Ben yıllarca bir şeyler karaladım ama bir türlü içime sinmedi, korktum, ya olmazsa, ya tam ifade edemezsem diye kendime gereksiz sınırlar koydum. Ama 2020’nin aydınlanmalarından biri olarak, kendime dedim ki, “neden korkuyorsun?” senin de söyleyecek cümlelerin, anlatacak hikayelerin yok mu? Bir dolu hikaye, bir dolu melodi, bir dolu an var… Sonra, başlangıcı nasıl yapmalıyım diye düşünürken, en anlamlı gelen “Bitmedi Daha” oldu. Bu şarkı ile bir devri kapatıp, başka bir devri açtım. Önümüzdeki dönemle ilgili olarak şu anda söz ve müziği bana ait, hazır, dinleyici ile buluşmayı bekleyen 4 şarki var. Bu cover yapmayacağım anlamına gelmiyor, ‘cover’ yapmaya devam edeceğim ama artık Bengisu’nun içindeki sese kulak verip, onu dinlemenin zamanı!

Ürettiğin müziği nasıl tanımlarsın? Örneğin; insanları mutlu etmek mi önceliğin, yoksa kendini mi? Popüler olan türleri araştırır mısın?

Son 1-2 yıldır “kendini sınırlamak”, “sınırları ortadan kaldırmak” gibi konulara kafayı takmış durumdayım ve müziğim de aynı şekilde yol alıyor. Ürettiğim müziği tanımlamak gibi bir kalıba girmeyi doğru bulmuyorum. Kendimi “pop, alternatif, ‘’balad” gibi sadece bir türde şarkı üreten ve söyleyen bir kadın olarak görmüyorum. Tam tersine her şarkıda dinleyici şaşırsın, dinleyicinin ötesinde ben de şaşırayım istiyorum. Mutlaka farklı olayım diye kaygılı da değilim. Sadece içimdeki Bengisulara “dur” demek istemiyorum. Bir gün sınırlıyımdır, isyan eden bir şarkı yazarım, elektro gitarları, yaylıları bol olur… Bir gün neşem tavan yapmıştır, bol beat’li, synth’lerin havada uçuştuğu bambaşka bir şarkı yaparım.

Şunu da unutmamak gerek, müzik paylaştıkça mutluluk veren, çoğalan bir olgu ve tabii ki ben de kendim mutlu olmak için ürettiğim şarkıların insanlara da dokunmasını ve benim hissettiklerimi hissettirmesini hayal ediyorum. Benim amacım hikayeler anlatmak, kendimle ilgili, okuduğum kitaplardaki karakterlerle ilgili, arkadaşlarımla ilgili, izlediğim bir filmdeki veya belgeseldeki insanlarla ilgili, duygularımla ilgili, konuşamadıklarım, söyleyemediklerimle ilgili… Yani toparlamak gerekirse, sanırım en saf haliyle, benim dilim müzik.

Bengisu | Fotoğraf: Fethi Karaduman

Popüler olan türleri de araştırıyorum ve farkında kalıyorum. Bir şeyi beğenmek veya takip etmek onu yapacak gücün veya karakterin sizde olduğu anlamına gelmiyor. Mesela rap… Bu türü çok iyi icra edenler var, elbette ama şu anda herkes rap yapıyor. Biraz da kakafoni oluşmaya başladı. Popüler bir tür olduğu için sanatçılar bazen, üzerlerine uymayan elbiseleri giymeye, onları taşımaya çalışıyorlar. Ben de oturup Ezhel dinliyorum ama rap söylemek gibi bir niyetim olmadı. Her önümüze geleni “popüler” olduğu için uygulama alışkanlığımızı artık bırakmamız lazım.

Gerçekten hak eden ama bu saçma kalabalıklar yüzünden dinleyemeden kaçırdığımız o kadar çok şarkı var ki… Geçtiğimiz günlerde bir araştırma okudum, tüm Dünyada (sadece Türkiye değil!) 1 günde 65.000 şarkı yayınlanıyormuş. Bu ne kadar büyük bir sayı, farkında mısınız? 1 hafta değil, 1 gün… Bu kaosun içerisinde size hitap eden, size dokunan şarkıları bulmaya çalışmak oldukça zor. Popüler olan türleri araştırmak çok önemli, çünkü bir noktada dinleyiciye hitap etmek gerekiyor ama her zaman kafamı karıştıran ve beni düşünceye sürükleyen bir soru var, onu da burada sizlerle paylaşmak isterim:

“Popüler olan türleri popüler yapan dinleyici mi yoksa o şarkıları, o türleri dinleyiciye dayatan sistemler mi? Bir şeyin popülerliğini değerlendirmek için kullandığımız verilerin doğruluğuna ne kadar güveniyorsunuz?”

theMagger olarak biz keşfetme aşkı ile üretiyoruz ve okuyucularımızla farklı keşif alanlarını sunuyoruz. Senin, genç bir sanatçı olarak gelişmeni sağlayan keşif noktaları neler? 

O kadar heyecan verici bir soru sordunuz ki! Keşfetmek bence hayatın özü ve sanıyorum ki ben de bunu sonuna kadar yapan biriyim. Bir müzisyen olarak tabii ki müziği en derine kadar keşfetmek için her türlü olasılığı zorluyorum ama bunun yanında yeni yerler keşfetmek de en sevdiğim şeylerden biri. Şu ana kadar 100’den fazla ülke gezdim. Arjantin’in en alt ucu olan El Fin del Mundo’dan (Ushuaia) tutun da Singapur’a varana kadar dolaştım ama önce kendi ülkemi gezdim, gördüm, Güney Doğu Anadolu’sundan Ege’sine her yeri gezdim, insanlarla tanıştım. Tanımadığım insanların evine misafir oldum. Hayatımda ilk yazdığım şarkıyı Karadeniz’de Beyaz Su yaylasında, yıldızların altında yazdım. Hayatı ve kendimi biraz daha anladığım anlar hep bu keşiflerde ortaya çıktı.

Gezmenin dışında beni özellikle son dönemde geliştiren en önemli şeylerden biri ‘’gerçek insan hikayeleri’’. İnsanların nelerle mücadele edip, neleri aşarak nasıl noktalara geldiğini okumak, izlemek beni çok heyecanlandırıyor. Bu, bir noktada kendime motivasyon da yaratmamı sağlıyor. Bu arada öğrenmenin gerçekten hayat boyu sürdüğüne yürekten inanan bir insanım ve bilmediğim sohbetlerin geçtiği ortamlarda o konuyu dinlemeyi, öğrenmeyi, korkmadan soru sormayı çok önemsiyorum.

Kendi ilgi alanım olmasa, kendim keşfetmemiş olsam bile, arkadaşlarımla keşfettiğimiz şeyleri birbirimizle paylaşmanın da beni çok geliştirdiğini düşünüyorum. Arkadaş grubumuzda aslında herkesin gruba getirdiği yeni keşif alanları var da diyebilirim. Birimiz tango ve klasik müzik aşığı mesela, birimiz modern sanat konusunda çok heyecanlı, beraber gittiğimiz ülkelerde, şehirlerde ve hali hazırda yaşadığımız Boston’daki sanatsal etkinlikleri takip eder, bizi sergilere götürür, bizimle paylaşır. Ekibin müzikle ilgili keşfedenin ben olmamı bekliyorsun ama bu konuda uzman erkek arkadaşım. Kendisi inanılmaz bilinçli bir dinleyici olduğu için onun keşiflerinden hepimiz faydalanıyoruz 🙂 Ben daha çok ‘’nerede ne oluyor’’ gibi güncel bilgileri takip ediyorum.

Keşif konusunda karantina dönemi öncesi gezilerimizin en önemli noktalarından biri lezzet keşifleriydi. Bunu da ev ortamına taşıdık ve evde bir yer keşfetmeye gidiyoruz gibi giyinip, süslenip pişirdiğimiz yemekleri ve yeni lezzetleri keşfetmeye başladık. Birimiz aperatifleri hazırlarken, ötekimiz ana yemeği, biri tatlıyı, biri de yemekler ile eşleşecek şarapları seçti. Böylece hem keşfettik hem de kendimizi geliştirme fırsatımız olurken yeni zevklerimiz oluştu.

Boston’da yaşıyorsun. Tüm orkestra üyelerin ise buradalar. Onlarla üretim sürecin nasıl ilerliyor? Dünyanın diğer bir ucundayken birlikte müzik yapmak zor olmuyor mu?

Hemen mini bir düzeltme, orkestra üyeleri dünyanın dört bir yanında; müzisyen arkadaşlarımın çoğu Türkiye’de. Bir kısmı da Japonya, Kolombiya, Kanada ve İsrail’deler. Üretimi sürecimiz bol Zoom görüşmeleri, telefon konuşmaları ve mesajlarımızla gerçekleşiyor:) Pandemi ile bambaşka bir düzene girdik. Bu düzenin en büyük amacı mesafe ancak bir bahanemiz artık kalmadı! Bu beni o kadar mutlu ediyor ki, anlatamam size! Boston’da yaşarken Türkiye ile ilgili bir şeyleri kaçırdığımı hissediyordum ama artık öyle bir sınır kalmadı.

Hem yeni şarkılar üretirken hem de cover yaparken, hep iletişimde oluyoruz. Süreçler daha uzun oluyor ama beraber üretmenin kıymetini çok iyi bilen, çok güçlü bağları olan bir ekibiz. Bir de gerçekten işinin ehli müzisyenlerle çalıştığım için yaptığımız bir konuşma sonrası ortaya çıkacak son ürünün kalitesinin ne kadar yüksek olacağının güveniyle, uzaktan rahat bir şekilde çalışabiliyoruz. Hem mesafe hem de saat farkı nedeniyle komik olaylarda yaşıyoruz ama hepsinin üstesinden beraberce geliyoruz:)

Bengisu | Fotoğraf: Fethi Karaduman

Berklee’yi tam burslu okudun. Şimdi yine aynı okulda yüksek lisansını sürdürüyorsun. Bu yolculuğunun nasıl başladığını senden dinleyebilir miyiz? Güzel bir hikayen olduğunu biliyoruz; okuyucularımıza da anlatırsan çok seviniriz.

Benimkisi vazgeçmemek ve inatçı olmak ile çok bağlantılı bir hikaye. Lise yıllarımda müzik okumaya karar verdim ve her ailede olduğu gibi benim ailemde de bu konu ile ilgili çeşitli soru işaretleri oluştu. Ben çok kararlıydım, bunu gördüklerinde de buna saygı duyarak her şekilde bana destek oldular. Bazen annem ve babamdan ‘’ya sen avukat olacaktın, gittin müzisyen oldun hala inanamıyorum’’ gibi cümleler duyuyorum ama ikisi de sonuna kadar destekçim:) Bu yola çıkmak için öncelikle tabii ki Türkiye’deki opsiyonları değerlendirmeye başladım ve konservatuvar sınavına girdim ancak kabul edilmedim. O noktada vazgeçebilirdim, kısmet değilmiş diyebilirdim ama tabii ki demedim! Sonra Berklee College of Music’in sınavına girdim. Sınava gidişim de zorlayıcı oldu çünkü babama söylemeden Boston’a sınava gittim. Sınav sonucum geldi, kabul edildiğimi öğrendim ve aileme durumu anlattım ve ‘’ben gidiyorum’’ dedim 🙂 O noktadan sonra kimse de benim müzik ile bağımı, isteğimi, inancımı sorgulamadı ve her an yanımda oldular.

Berklee çok farklı bir okul. Müzisyen olmanın yanında farkındalığı olan ve özgür bireyler yetiştirmek için oluşturulmuş sistemleri var. Kimse sizi bir kalıba sokmaya çalışmıyor. Herkes üretiminizi ve müzik ile hayat algınızı açmak için çaba sarf ediyor. Berklee’nin temelinde müziği 360 derece anlamak yatıyor. Zorunlu tarih dersini Caz Tarihi olarak, zorunlu insan hakları dersini müzikle bir araya getirerek, zorunlu psikoloji dersini müziğin yarattığı psikolojik etkilerin üzerinde çalışarak alıyorsunuz. Kim olmak isterseniz, ne olmak isterseniz o oluyorsunuz, kendinizi, benliğinizi keşfediyorsun. Böyle bir özgürlüğün içine düşünce önce çok korktum ve çekindim çünkü sistem sizin kendinizi yönlendirmenizi ve yolunuzu çizmeniz üzerine kurulmuş. Bugüne kadar hiçbir eğitim kurumunda böyle bir özgürlük görmediğim için şaşırmıştım. Kimse ders programını verip, ‘’evet derslerin bunlar’’ demedi, kimse ‘’şu dersi alacaksın’’ demedi, hep akademik danışmanlarla beraber dönem dönem karar vererek ve deneyimleyerek ilerledim. Mezun olduktan sonra da beraber proje ürettiğim hocalarımla sohbetler edip beraber sahneye çıktığım, beni meslektaş olarak gördükleri bir grubun içine dahil olmuş olmak benim için büyük bir lütuf!

Bengisu | Fotoğraf: Fethi Karaduman

Genç bir kadın olarak müzik sektöründe var olmak nasıl bir şey; tanımlayabilir misin?

Şaşırtıcı 🙂 Şaka bir yana, müzik sektörü ve özellikle Türkiye’deki müzik sektörü eğitimini aldığım hiçbir şeye benzemiyor. Mezun olduktan sonra öğrendiklerimi kendi ülkemde uygulamayacağımı anlamam biraz zaman aldı. Alışkanlıklar üzerine kurulmuş bir düzenin bozulmasına asla müsaade etmeyen bir sistemimiz var. Tek bir doğru var ve herkes o doğru etrafında ilerlemeye çalışıyor. Daha doğrusu çalışıyordu. Teknoloji, yeni sistemler, prodüksiyon şirketlerine bağlı olmadan, özgür hareket edebilen müzisyenler sayesinde artık bu düzen değişiyor. Bu arada bu sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada bu şekilde ilerliyor ama her ülkenin her sistemin kendini kabuk değiştirme süreci şu anda devam ediyor. Müzik sektöründe var olabilmek için müzik maalesef %20-30 gibi bir faktör. Ürettiğimiz ürünün ardındaki ekip, çalışma stiliniz, anlattıklarınız, insanlarla ilişkileriniz derken şarkınızın ne kadar arka planda kaldığına inanamazsınız.

Tüm bunların yanında bir de tabii kadın olmanın getirdiği bazı faktörler var. Erkeklerin de karşılaştıkları birçok sorun vardır elbette ama bir kadın olarak benim yaşadığım linç ve kötü söylemin haddi hesabı yok. Bu konu ile ilgili artık konuşmaktan ve açık olmaktan korkmayan kadınların var olduğunu görmek beni çok mutlu ediyor. Fiziksel görünüşlerinden dolayı yargılanan insanların, bunlardan biri de bendim, bulundukları noktalara gelebilmek için nelerle mücadele ettiklerini bilmeden, nasıl bir yolculukları olduğunu anlamadan insanlar yorum yapma gücü bulabiliyor. Kadın olmamız, kaşımızın, gözümüzün, fiziksel özelliklerimizin hiçbir filtreden geçmeden yargılanabileceği anlamına gelmiyor ama maalesef müzisyen/şarkıcı olmanın yanında fiziksel aşağılanma, devamlı negatif eleştiri, kim olursanız oluyor, geliyor.

Günümüzde sosyal konular dikkat çekmeye başladı. Markalar, isimler, yaratıcı kişi ya da platformlar da mutlaka sosyal bir konuyu ön plana çıkarmaya, onu desteklemeye gayret ediyor. Senin Bengisu olarak çok önemsediğin konu ya da konular var mı? Üretimlerinde bunlara yer veriyor musun? Örneğin; Berklee’de Muses adlı bir platformun parçası olduğunu biliyoruz…

Benim için en önemli konulardan biri, her kim olursa olsun insanların varoluş haklarına saygı duymak ve hayata, sizlere kattıkları değerlerden ötürü onlara teşekkür edebilmek. Bunun bir yansıması ve bir kadın olarak Berklee’den arkadaşlarıma Muses ekibini kurduk. Öncelikle konuyu bu şekilde projelendirmeye karar veren ve bizleri bir araya getiren, Berklee’den arkadaşım, Noemi Cruciani’ye çok teşekkür etmem gerekiyor! Noemi aslında İtalyan ama o da benim gibi müzik aşkıyla Berklee’ye gelmiş bir vokalist. Noemi’nin yanında benim liseden beri arkadaşım, kardeşim olan, enstrümanına ve müzisyenliğine hayran olduğum, hatta çok kısa bir süre içerisinde kendisinin aranjmanını yaptığı, sözü ve müziği bana ait olan, bir şarkıyı yayınlayacak olduğum Esin Özlem Aydıngöz’e teşekkür etmek istiyorum. Esin’in vasıtasıyla, bu güçlü kadınlarla bir araya geldim. Muses, yaklaşık olarak 6 aydır bir arada olan Türkiye, İtalya, Meksika gibi bambaşka ülkelerden bir araya gelmiş, Berklee mezunu ve öğrencisi 6 kadının kurduğu bir sanat ve sosyal sorumluluk projesi. Muses ekibi olarak her insanın “ilham kaynağı” olan bir kadın olduğunu vurgulamak istiyoruz. Bu kadınlar annelerimiz, ablalarımız, öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız veya bambaşka kadınlar… Bu kadınların hikayelerini hep beraber paylaşmak için Muses projesini kurduk ve “Inspired by Muses” adı altında bu kadınlardan ilham alınan sanat projeleri ile aktif bir dijital sanat galerisi kurmayı hedefliyoruz.

Bengisu | Fotoğraf: Fethi Karaduman

Bu proje için şu anda dünyanın dört bir yanından bir sürü kadın hikayeleri geliyor. Projenin bu kadar sahiplenilmesi bizi çok mutlu ediyor ve heyecanlandırıyor. Projenin kolaboratif boyutu yanında bir kurucu ekip olarak bizlere ilham olan kadınların hikayelerini anlatmak için kollarımızı sıvadık ve ortak dilimiz olan müzik ile bu kadınların hikayelerini anlatmaya başladık. Şu anda Filistinli genç bir kadın gazeteci, İtalyan bir küresel ısınma ve çevre aktivisti ile Meksikali bir balerinin hikayelerini anlatan şarkılar besteledik, yayınlamaya da başladık.

Bu projeyle bireysel olarak elde etmek istediğim en önemli şey, en başta da bahsettiğim gibi, bu kadınlara bizlere ve hayata katkılarından dolayı bir hediye verebilmek, ülkemizdeki kadınların sesini, başarılarını, acılarını, kızgınlıklarını uluslararası platformlarda duyurabilmek. Taciz, tecavüz, kadın cinayetleri gibi olguların hunharca arttığı ülkem için çıkarabileceğim en yüksek ses, beraber çalıştığım bu güçlü kadınlarla beraber bu adımı atmak olacak. Bir de tekrar vurgulamak istediğim nokta, sadece acılar çekmiş veya çekmekte olan kadınlar değil, Türkiye’de yaşayan, yaşamış olan güçlü kadınların da hikayelerini anlatmak istiyoruz.

Çok zor ve bir yandan zihin açıcı bir yılı geride bıraktık. Değişen ve dönüşen yaşamlarımıza alışmaya çalışıyoruz. Sen böyle bir dönemde sürekli yeni müzikler üretmeye ve dinleyiciye sunmaya çalışıyorsun. 2021’in geri kalanında Bengisu neler yapacak; biraz anlatır mısın?

2021’in en başında hem kendime hem de dinleyicilerime ‘’12 Ayda 12 Şarkı’’ diye bir söz verdim. Şu anda en büyük amacım bu sözü tutabilmek ve durmadan yeni şarkılar yayınlamak. Bu üretim süreci hem çok verimli ve heyecanlı hem de çok zor ama efsane bir ekiple çalışıyorum ve tüm zorlukların üstesinden beraber geliyoruz. Bu şarkıların yanı sıra, ABD’de yayınlamak üzere birçok farklı müzik prodüktörü arkadaşımla hazırladığımız şarkılar da var. Onları da artık ABD üzerinden tüm dünya ile buluşturmanın vakti geldi. Benim için heyecan, mutluluk, telaş, yenilik, bol üretim ile dolu bir dönem olduğunu söyleyebilirim.

Röportajımızı bitirirken, bizimle ve okuyucularımızla paylaşmak için ufak bir “playlist” yapalım mı? Son zamanlarda keşfettiğin 10 yeni ismi / şarkıyı bizimle paylaşır mısın?

Zevkle!

Bade – Time

Naika – Sauca

Palta and The Mood – A.F.L.

Shannon Lauren Callihan – Don’t Blame It On The Timing

Omar Apollo – Ashamed

Melisa Karakurt – Nefes

Gaia – Chega

Alper Tuzcu – Milagro

Laufey – Street by Street

Kapak Fotoğrafı: Fethi Karaduman

İlginizi çekebilir: Mag Porter’dan Piyanist Hania Rani İle Röportaj