Berka Beste Kopuz ile "Toprak Biriktirir Geçmişi II” Üzerine
Berka Beste Kopuz’un “Toprak Biriktirir Geçmişi II” adlı kişisel sergisi, 7 Kasım-30 Kasım tarihleri arasında Merdiven Art Space’te ziyaret edilebiliyor. Sanatçının küçüklüğünden bu yana yaşadığı Acıbadem Mahallesi’ndeki kendi evine komşu sınır olan bir âtıl köşk serginin ana konusunu kurguluyor.
“Toprak Biriktirir Geçmişi II” serginin hikâyesi 2019 yılına dayanıyor. Her şey nasıl başladı biraz geçmişe gidelim mi?
Her şey aslında her gün önünden geçmek zorunda kaldığım, evimin yanında yer alan eski ve atıl bir yapının hikâyesini merak etmemle başladı. İlk araştırmalarım sonrasında eski bir av köşkü olduğunu öğrenmem ve yaşadığım Acıbadem mahallesinde yer alan diğer köşkleri araştırmaya devam etmemle beraber araştırma süreci ilerledi ve en sonunda “Toprak Biriktirir Geçmişi II” sergisine evrildi.
Bu köşk ile ilgili bilgi edinmeye nasıl başladın?
İlk olarak köşkü fiziksel olarak deneyimlemeye ve etrafımdaki insanlara, mahalleliye sorarak komşulardan bilgi edinmeye çalıştım. Ancak mekanı ne fiziksel olarak deneyimle şansım oldu ne de insanların bu yapıya dair kesin bir bilgisi vardı. Araştırmalarımda genellikle faydalandığım eski haritalar sayesinden buranın Köçeyan – Köçeoğlu Av Köşkü olarak geçtiğini görmemin ardından mekanın tarihini araştırarak bilgiler toplamaya başladım.
Sergi ve araştırma kapsamında hazırladığın çok detaylı bir defter var. Bu defterde neler yer alıyor?
Aslında bu defter benim sergi için özel olarak hazırladığım bir defter değil. İlk başta 2019 yılında bir mahalleli olarak Agop Köçeoğlu’nun av köşkü ile başlayan mahallede yer alan yapıları tespit etmeye çalışıp, topladığım bilgileri, görselleri kendim için topladığım kişisel bir defterimdi. Ancak zamanla yaşadığım yerle yeni bir ilişki kurmama vesile olan, içerisinde Acıbadem mahallesinin tarihine bir nevi ışık tutan bilgilerin yer aldığı bir kaynak olarak görülebilir. Bir proje ya da sergi niyeti ile başlamayan bu defter ilerleyen süreçte üretimlerimin çıkış noktası ve dayanağı haline geldi diyebilirim.
Araştırma sürecinde karşılaştığın seni şaşırtan detaylar oldu mu?
Araştırma sürecinde beni şaşırtan pek çok şey oldu aslında. Bunlardan biri mahallenin merkezi bir konumunda yer alan, etrafı çitler ve metal levhalarla kaplı bir alanda yer alan, sadece bacasını gördüğüm bir köşkü yakından görmemdi. Aslında köşkün kendisi diyemem çünkü şans eseri açık gördüğüm bir kapıdan bahçeye girdiğim anda karşımda sadece dağılmış ahşap parçaları belli belirsiz seçilen pencereler vardı. Yapıyı satın alan kişinin köşke göz kulak olması için görevlendirdiği ailenin, bahçede kendilerinin yaptığı bir evde yaşadığını görünce çok şaşırmıştım. Çünkü dışarıdan varlıkları bile belli olmuyordu. Ailenin anlattığına göre yapı yıllar içerisinde başıboş bırakıldığı için defalarca yağmalanmış. Zamanında Zonaro’nun bile uğradığı bu köşkün başına gelenler, anlatılan hikayeler beni oldukça etkilemişti.
Mekanların hafızası olduğuna inanır mısın?
Üretim sürecimde hafıza bağlamında en önemsediğim şey her mekanın bir hafızası oluşu. Bütün çalışmalarım aslında bunun üzerine şekilleniyor. Mekan dediğimiz mimari ve katı olan form ile kurduğumuz ilişkiyi düşündüğümüzde aslında ne kadar akışkan, değişken ve canlı kalabildiğini görüyoruz. Bu zıtlık biryandan heyecan verici iken aynı zamanda çok özelde bence. Bu açıdan mekanların üzerimizdeki potansiyellerini göz ardı etmemeliyiz gibi geliyor.
Melike Bayık imzalı sergi metninde şöyle bir cümle geçiyor: “Kopuz, her bir eseriyle, izleyiciyi hatırlamanın zorluğuna ve unutmanın kaçınılmazlığına tanıklık etmeye çağırır.” Sen bunu nasıl yorumluyorsun?
Zaman dediğimiz şey aslında çok akışkan ve saydam gibi hissediyorum. Süreç uzadıkça saydamlığının artmasıyla aslında daha esnek bir hale geliyor. Bu her zaman olumsuz bir anlamda değil bence. Yer ile kurduğum ilişki bağlamındaki işler özelinde düşünecek olursam; geçmiş-gelecek ve şimdi hepsi birbiri ile bağlantı halinde. Hiç biri diğerinden bağımsız değil bana göre. Yerin anımsattıkları, zamanın taşıdıklarıyla, hatırladıklarımız ve unuttuklarımızla; sözlü ve mekânsal diyaloglar başlatıyor ve tüm bu diyalogların bütünü toplumları anlamak ve birleştirmek için güçlü bir araç haline gelebilir diye düşünüyorum.
Sergi kapsamındaki çalışmalarından biraz bahsedebilir misin?,
Sergide yer alan çalışmalarımın temel malzemeleri arasında yapı malzemeleri yer alıyor.
Merdiven Art Space’in giriş katında yer alan ve zeminde izleyiciyi karşılayan kırk parça ytongdan oluşan “Geçmişi Kazımak” enstalasyonunda yer alan fotoğraflarla aslında sadece bölgenin tarihinin değil kendi kişisel tarihimi de işin bir parçası haline getiriyorum. Ytong malzemesinin her ne kadar kütlesel olarak sert bir yapısı var gibi görünse de oldukça kırılgan, hassas ve kolay işlenebilirliği ile hafıza kavramıyla oldukça örtüşüyor diye düşünüyorum.
Çalışmalarımda yer alan beton malzemesi daha çok benim için geçmiş ve gelecek arasında “şimdi”yi temsil ediyor. Sergi mekanının ikinci katında ise; eski dönemlerde Acıbadem Mahallesinde yer almış olan ancak günümüze sadece mekan betimleri kalmış olan bu bilinmez yapıları, yeniden hayalimde ve zihnimde canlandırarak beton malzemesi ile temsili aradığım beton heykellerden oluşan mekana özgü bir enstalasyon izleyiciyi karşılıyor.
Gelecek projelerin arasında neler yer alıyor?
Acıbadem’in tarihini araştırdığım süreçte edindiğim, topladığım yaklaşık 200 parçadan oluşan bir arşiv var. Umuyorum en kısa sürede kamuya açık bir arşiv olarak yayınlanacak. Hem arşivi genişletme hem de kamuya açılması üzerine çalışmalarım hala sürmekte.
Yakın zamanda Ali İsmail Korkmaz Vakfı’nın Genç Sanatçı Fonu kapsamında üzerinde çalıştığım bir enstalasyon projem Karşı Sanat’ta sergilenecek.
Kapak Fotoğrafı: Hiç Bilmediğim Yerler Serisi, Mekana Özgü Enstalasyon, Beton Heykeller
İlginizi çekebilir: Burcu Dimili’den Fırat Engin ile: “OYKNOCK KNOCK!” Sergisi Üzerine
İlk yorumu siz yazın!