Seneler içinde birkaç kez seyahat edip farklı hallerine tanık olduğum Berlin aslında hep “bildiğimiz gibi”. Yaşam oburu, eğlenmeye düşkün, kural tanımaz, yabancılara açık; misafirperver, başı dik ve aklı biraz karışık. Kafasına estiği gibi dans ederken, kim ne düşünür diye tereddüt etmez. Bildiğini okur, ezber bozar ve ne zaman büyümek isterse o zaman olgunlaşır. İçe dönük avluları, savaştan yaralı tarihi binaları, gökyüzüne doğru uzanmış türlü türlü ağaçları, dudağının bir ucuyla gülen yakışıklı delikanlıları, umut umut bakan kadınları ve yedi rengin ötesinde hayat bulanlarıyla Berlin. Upuzun nehrinin etrafında, kollarını kocaman açmış geniş caddeleri ve birbirini kovalayan sokakları ile her geleni olduğu gibi karşılamaya hazır.

03-3-2
Berlin | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Bir Not: Berlin’e ilk kez gideceklerin, her rehberde bulabileceği türden yerler bu yazıda geçmiyor.

Daha çok, Berlin’in saklı adresleri ve birkaç kez şehri gezmiş olanların deneyimleyebileceği mekanlara, deneyimlere yer verildi. East Side Gallery, Checkpoint Charlie veya Müze adası gibi yerlerin yazıda olmaması bu sebepten.

01-53
Berlin’in Avluları | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Gözüme Çarpanlar

Berlin’in Avluları – Berlin, geniş cadde ve insanın kendini çoğu zaman önlerinden geçerken küçücük hissedeceği devasa binalarla donatılmış olsa da insan ölçekli yerler de mevcut. Birbirine geniş bahçelerle açılan; höfe denilen bu saklı avluları, günün her saatinde içlerine girildiğinde bambaşka bir dünyaya ışınlıyor insanı. Kuş sesleri, mis gibi çiçek kokuları, hafif bir esinti ve huzurla dolu bir dünyaya. Günümüzde Höfe’ler, apartman, ofis, galeri, dükkan ve mekanlara ev sahipliği yapıyor. Ama ortaya çıkış öyküleri bambaşka.

Höfe Nedir?

19.Yüzyıl’ın ikinci yarısında, şehir nüfusu 1 milyonu bulur ve nüfus patlamasıyla birlikte yeni ihtiyaçlar doğar. Böylelikle yeni konutlar ön plana çıkar. Kiralanmak üzere Mietskasernen denen konut blokları yapılır. Caddeye bakan binaların ön kısımlarında dönemin burjuvazisi yaşarken, iç kısımlardaki arka avlular ise tüccar ve işçilere ayrılır. Üretim yapılan bu arka avluları, yoldan geçenlerden saklamak, “kirli işleri” biraz daha gizli tutmaktır amaç.

02-39
Berlin – Haus Schwarzenberg |  Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Günümüzde ise içlerinde modern mekanların yer aldığı, bir kısmının konut ve ofis olarak kullanıldığı görülüyor. Hepsi renovasyon geçirmiş olsa da içlerinde Rosenthaler Strasse’deki Haus Schwarzenberg kentsel dönüşüme uğramadan olduğu gibi bırakılmış ve Nazi dönemindeki Berlin’in Yahudi yaşamını ortaya koyan galeri, müze ve bir adet de sinemaya ev sahipliği yapıyor. Bir de duvarlarında yan yana yapılmış yüzlerce graffitiye.

03-41
Hackescher Hof | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Görmeye Değer Avlular (Höfe’ler)

  • Galeri, butik ve kafelere ev sahipliği yapan Hackescher Höfe,

Bir Not: Buraya gelmişken, 1907’den beri açık olan Hackescher Höfe Restaurant’ta öğlen yemeği yiyin. Eğer o esnada toksanız, mutlaka kafesinin yoldan gelip geçenleri izleyebileceğiniz bir köşesinde kahve için.

04-36
Sofi Bakery | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Sophienstrasse No: 21’de yer alan Sophie avlusu ve içindeki fırın-kafe Sofi,
03-2-3
Heckmann Höfe | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Oranienburger Strasse’deki, avlusunda birkaç restoranın yer aldığı, yemyeşil Heckmann Höfe,
  • Yaşam dolu mekanlarında her saatte insanların olduğu Auguststrasse’deki KW Institute for Contemporary Art avlusu,
  • Ve son olarak Fransız sanatçı Christian Boltansnki tarafından 1990’da, Grosse Hamburger Strasse No: 16’da yaratılan Missing House (Kayıp Ev) avlusu. Burada yer alan bir apartman 1945’te bombalanarak yıkılır. Hayatta kalan binaların duvarlarına yaşayan insanların isimlerini yazarlar. Yahudi Okulu ve Yahudi Mezarlığı da hemen bitişiğinde yer alır. Berlin’in savaş öncesi yaşamını yansıtan avlulardan biri olarak günümüze kadar korunur.
06-35
Privatbrauerei Schalander | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Berlin’in Biergarten Kültürü – Almanya’nın tümünde olduğu gibi Berlin’de de günün her saati, insanların bir araya gelip bir bira eşliğinde sohbet edebileceği biergarten’ları mevcut. Bira yanında ise elbette Curry Wurst sosis veya şnitzel olmazsa olmazlarından.

Bu bira bahçelerinin bir kısmı şehir merkezinden biraz uzakta ve nehir kenarında, bir kısmı ise şehrin tam göbeğinde; kaosu ardınızda bırakacağınız bahçelerde yer alıyor. Bunlardan bazıları şöyle:

  • Kastanienallee 7-9’da yer alan Prater Biergarten, şehrin en eskisi ve en sevilenlerinden. Bira yanına şnitzel önerisi akıllarda olsun.
05-29
Cassiopeia Sommergarten| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Bira çeşitlerinin yanı sıra aperitif içeceklerin ve kokteyllerin de olduğu, bir köşesinde insanların tırmanma duvarında tırmanış çalıştığı Cassiopeia Sommergarten,
  • Warschauer Strasse yakınlarında, sokak sanatı ve müzik sesleriyle çevrelenmiş bir alanda, sarmaşıklar arasında Privatbrauerei Schalander Haus9,

Bir Not: Yakınında yer alan photo automat’ında siyah beyaz fotoğraf çekilebilirsiniz!

07-32
Zenner Biergarten| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Şehrin biraz daha dışına çıkmak, Spree nehir kıyısında yürüyüş veya bisiklet keyfi yaptıktan sonra uğrayabileceğiniz Zenner Biergarten und Weingarten.
08-32
Kanalda jakuzi bot keyfi|  Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Bir Not: Nehirde biraz farklı bir aktiviteye açıksanız, bu civardaki şirketlerden bot veya kano kiralayabilir hatta jakuzi bot tutup tüm nehri sıcak suyun içinde boydan boya turlayabilirsiniz. Bunun için adres – Badedampfer!

Hikâyesi Olan Mekanlar

09-small
Clarchens Ballhaus | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Clärchens Ballhaus – Balo salonu ve bira bahçesi 1913’ten beri açık olan iki dünya savaşı atlatmasına rağmen halen ayakta duran nadir mekanlardan. Gerçek bir Berlin deneyimi isteyenler dans salonunda düzenlenen bir dans etkinliğine katılsın, dans etmese bile en azından seyirci olarak o salonda yer alsın. “Yok, ben dans sevmem” diyenler de bahçesinde buz gibi bir bira eşliğinde yemek yesin.

Hikâyesi ise şöyle: Fritz Bühler tarafından, ‘Clärchen’ (“küçük Clara”) olarak bilinen eşi Clara ile birlikte kurulan Clärchens Ballhaus, hayatına Bühlers Ballhaus olarak başlar ve kısa zamanda popüler bir dans salonu olur. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından gelen tehlikeli yıllarda zor günler geçirir ve hatta yasadışı kılıç dövüşlerine ev sahipliği yapmak için kiraya verilir. 20’lerde caz çağının başlamasıyla, dans salonları yeniden moda olur. Fritz Bühler 1929’da öldüğünde görevi Clara devralır. Nazilere karşı koyan, zorlu ve becerikli biri olarak tanınan Clara 1945’te Sovyetler yönetimi ele aldığında da işleri yürütmeye devam eder. Ancak Doğu Almanya yılları zorludur ve 1971’de Clara öldüğünde Ballhaus öksüz kalır. Ta ki 2005 yılında yeni yönetim tarafından devralınarak yeniden hayata kavuşturulana kadar.

Bir Not: Tabelasındaki ironik çizim Otto Dix’e aittir. Bahçesindeki mekan yalnızca cuma ve hafta sonu açık.

10-79
Pasternak | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Pasternak – Bazı mekanlar, çok eski bir tarihte kurulmamasına rağmen olgun bir ruh taşır. Pasternak da bunlardan biri. Berlin’de yaşayan Rus nüfusunun (birçoğu Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Almanya’ya taşınanlar) bir kısmı kendi geleneksel yemeklerini bu gibi restoranlarda sunar.
30-7
Pasternak | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Patti Smith sevenlerin de belki dikkatlerini çekmiş olabileceği üzere, sanatçının her Berlin’e gelişinde uğrayıp, Instagram’da fotoğrafını paylaştığı mekandır burası. 1990’larda Rus bir Yahudi aile tarafından, Berlin’in en güzel bölgelerinden biri olan Prenzlauer Berg’de kurulan restoranın ismi Rus şair Boris Pasternak’tan gelir. Pasternak, aynı zamanda Nâzım Hikmet’in, Rusya’da Sovyetler Birliği’nin kurduğu yazarlar birliğinde tanış olduğu ve bir araya geldiği şair tanıdıklarındandır.

Meşhur Rus yemeği Kiewski tavuğu, mantı çeşitleri ve patates yemekleri menüde öne çıksa da birçok Berlinli buraya kahvaltısı için de geliyor.

11-71
Cafe Neues Ufer|  Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Cafe Neues Ufer – David Bowie fanlarının mutlaka gelip görmesi gereken mekanlardan biri. Şarkıcı, 70’lerde hemen yan tarafta yaşadığı apartmanından çıkıp, bu bara gelerek vakit geçirirmiş. Barın her yerinde Bowie resimlerinin olması bundan.

Şimdiki sahibi, aynı zamanda mekanın barmeni de olan dünya tatlısı bir Berlinli. Bara gelenler genelde mahalleliden oluşuyor ve hemen barmenle sohbete koyuluyorlar. Salı-Çarş-Perş kapalı. Saat 17:00’den sonra açılıyor.

12-64
Cafe Sibylle | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Cafe Sibylle – 1953’ten günümüze kadar gelebilen kafe, Berlin’de kahve kültürü dendiğinde geçmişte ilk akla gelen mekandır. Şehir, Doğu ve Batı Berlin olarak ayrıldığında, Doğu’nun sevilen bu kafesi, özellikle de üzerinde bulunduğu Karl Marx Allee sakinleri tarafından rağbet görür. İlk ismi Die Milchtrinkthalle* olan mekan, 19060’larda ünlü moda dergisi Sibylle’den ilhamla yeni bir isim alır ve bugünkü görünümüne kavuşur.
13-51
Cafe Sibylle | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Kafenin artık pek bir numarası yok gibi gözükse de girişinde sarı sarı beliren Berlin’in klasik neon fontlarından birini görmek ve bir kahve eşliğinde dinlenmek için gelinebilir. Kafede ayrıca DDR (Doğu Almanya) dönemine ışık tutan belge, mobilya ve fotoğraflar sergileniyor.

Milchtrinkthalle: Komünist dönemde Polonya, Almanya gibi ülkeler başta olmak üzere içinde süt, sütlü ürün ve kahvaltı içerikli menüler sunan ve işçi sınıfının rağbet gösterdiği mekanlara verilen isim.

14-46
Milchbar im Funkhaus | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Milchbar im Funkhaus – Üstte bahsi geçen “milkbar” konseptli bir mekan, Milchbar im Funkhaus. Funkhaus ise radyoevi demek. DDR (Doğu Almanya / Sovyet yönetimi altındaki Demokratik Almanya) döneminde, bu bina bir radyoevi olarak, 1951’de Bauhaus mimarlarından birine yaptırılır. Komünist dönemin propagandasını yapmak asıl amacıdır radyonun. İçerisinde radyoevi haricinde kantini, toplantı salonları, ofisleri, Spree Nehri kenarında dinlenme alanları oluşturulur. Aynı alan içinde çalışanlar (4000 civarı) için yapılmış anaokul, hastane, kitapçı, kuaför salonu ve sauna bile vardır.

1990’lara gelindiğinde Doğu ve Batı Berlin’in son bulmasıyla bina boşaltılır ve uzun yıllar öylece kendi haline bırakılır. Ta ki geçtiğimiz senelerde yeniden işlev kazandırılana kadar.

Şimdilerde konser alanları, birbirinden farklı kafe ve restoranlara ev sahibi yapıyor. Menüsü günümüze uyarlansa da mimari olarak eski ruhundan hiçbir şey eksilmemiş. İçerisindeyken, Doğu Berlin dönemine ışınlanıyorsunuz; hem de üzerinizde hiçbir baskı hissetmeden!

Bir Not: Bir sabah bisiklet kiralayıp bu civara gelebilir, Milchbar’ın çıtır ekmekleriyle yapılan sandviçleri yanına kahvenizi içip, nehir kenarında vakit geçirebilirsiniz.

15-48
Fotoğraf Altyazısı | Fotoğraf Kaynağı
  • Literaturhaus – İsminden de anlaşılacağı gibi edebiyat evi olan bu mekanı, Demir Özlü’nün Kanal Kentlerinde kitabında, günlüklerini okurken fark ettim. Sevdiğim yazarın Berlin’de vakit geçirdiği mekanları arasında en sevdiğim yer de burası oldu. Kitapçısı dışında çiçekler içindeki bahçesinde yemek veya tatlı yenebilir, hava soğuksa camla örtülü kış bahçesinde vakit geçirilebilir.

Binası, 1889’da şehrin ilk konutsal yapısı olarak inşa edilmiş. Sonrasında, sırayla Birinci Dünya Savaşı’nda hastane, öğrenciler için yurt, kafe, genel ev ve diskotek olarak kullanılmış. 1986’da ise edebiyat severlerin sıkça uğrayacağı bir dünya haline gelmiş.

Bir Not: Buraya gelmeden önce Ku’damm’da bir yürüyüş yapın. Aşağıda sözünü ettiğim Kranzler’in binasını görün. Literaturhaus’un bahçesinde okumak için sevdiğiniz bir kitabı yanınızda getirin. Ve mekanın elmalı turtasından mutlaka yiyin.

16-40
Cafe Kranzler | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Cafe Kranzler – Ku’damn’ın en sembolik ve en eski kahvecilerinden olan Kranzler, günümüzde the Barn kahve zinciri tarafından işletiliyor.

Burası, 1825’te Kleines Café ismiyle Berlin’in batısında açılan ilk kahvecidir. 1889’da ismi Café des Westens olarak değiştirilir. 1932’de ise pastanesiyle beraber Kranzler adını alır. Pastalarıyla ve kahvesiyle ün salan ve 20’lerde kabareler düzenlenen mekanın konukları arasında tanınmış Alman entellektüeller yer alır. İkinci Dünya Savaşı’nda bombalardan zarar görür ve sonraki yıllarda yeniden yapılır. Şimdilerde İngiliz bir markaya ait binanın halen aynı yerinde, ruhu biraz eksik olsa da hiç değilse ismi o sembolik çizgili tentesi altında duruyor.

Aklımın Bir Köşesinde

17-27
DDR Museum | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Bode, Museum National, Hamburger Bahnhof gibi müzeleri zaten gezmiş olduğumdan farklı bir müze arayışındayken Doğu Berlin’de yaşamın nasıl olduğuna dair inanılmaz derecede gerçekçi deneyimler sunan, interaktif alanları da olan DDR Museum’a gelmek,

Bir Not: Asansöre girin ve buradaki sürpriz deneyimi sakın atlamayın!

  • Berliner Filarmoni’de bir konser yakalayamadıysam mutlaka bir çarşamba günü, lobisinde ücretsiz verilen konserlerine denk gelmek,
  • Berlin State Opera ve Konzerthaus Berlin’in programlarını önceden kontrol etmek,
18-30
Piano Salon Christophori | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Klasik müzik performanslarının düzenlendiği, eski bir fabrikadan dönüştürülmüş Piano Salon Christophori’de gitmeden önce bir akşam için rezervasyon yaptırmak,
19-small
Staatsbibliothek zu Berlin | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Potsdamer’deki Staatsbibliothek zu Berlin’in göz alıcı mimarisini incelemek, öncesinde burada çekilmiş sahneleri olan Wings of Desire filmini izlemek,
  • Sophienstrasse’de gezindikten ve avlulara girip çıktıktan sonra Sofi’de yorgunluk kahvesi içmek ve günün talısından denemek,
21-16
Mein Bar Ici | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Auguststrasse’de gezinmek, bu semtteki Mein Bar Ici’de sahibinin tüm suratsızlığına rağmen pikabında çalınan plaklar eşliğinde ve bir kadeh Riesling şarabı ile vakit geçirmek, acıkınca Shiso Burger’da yemek yemek,
  • Biraz ötedeki do you read me?! dükkanının dergilerini karıştırmak,
20-16
Oberbaumbrücke | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Oberbaumbrücke’de bir Berlin klasiği olan sarı tramvayın geçmesini beklemek,
  • Kreuzberg bölgesinin tarihini daha yakından tanıyıp öğrenmek için FHXB Friedrichshain-Kreuzberg Museum’u ziyaret etmek,
  • Pizzacılardan bir paket pizza ve yanına Berlin klasiği olan Club Mate alıp Friedrichshain’in parklarından birinin çimlerine yayılmak,
  • 1800’lerde bir hastane olarak inşa edilen Kunstraum Kreuzberg/Bethanien’ın güncel sergilerini yoklamak,
  • Her akşam farklı 3 ayrı kokteyl sunan, az ama öz menüsünün yer aldığı kokteyl bar Schwarze Traube’ye uğramak,
  • Bergmanstrasse’de gezip dolaşmak,
  • Marheineke Markthalle’in yemek stantları arasında keşif yapmak ve ayaküstü istiridye yemek,
  • 1860’larda eczane olan binasında şimdilerde aperitifler eşliğinde şarap seçkisi sunan Ora Wine Bar,
  • Sokağının insana huzur verdiği Linienstraße’deki restoran Trio’da Orta Avrupa lezzetlerinden denemek,
22-18
Monsieur Vuong | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Monsieur Vuong’da Vietnam yemekleri yemek, zencefilli çaylarından içmek,
  • Neukölnn sokaklarından kaybolmak; Five Elephant veya Martin’s Place’de tatlı-kahve,
  • Jaja’da şarap eşliğinde akşam yemeği, kapanış için yakınlardaki Tier’de kokteyl,
23-12
Neukölnn Heiners Bar | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Geceye başlamak için Neukölnn’ün en güzel ve loş ortamlı barlarından olan Heiners Bar,
  • Gecenin devamında ise hava güzelse DJ performanslarını dinlemek için Klunkerkranich’in terası,
  • Dans etme modundaysam ve biraz da “weird” bir ortam arıyorsam Sisyphos veya Neukölnn’deki Sameheads Club,
  • Biraz daha sakin bir ortam aranıyorsa, arkadaşlarla rahatça sohbet edebileceğimiz Neukölnn’deki Nathanja & Heinrich Café / Bar,
24-17
Geleneksel Bar Turandot| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Berlin’in şüphesiz en “oldschool” mekanlarından biri olan ve buz gibi bir birayı salaş ortamında içmek için uğranabilecek Turandot Bar,
  • Oranienburgerstrasse’de gezinirken acıktığımda Curry 61’de körili sosisli yemek,
  • Geleneksel Alman yemeklerinin servis edildiği restoran Joseph-Roth-Diele’de akşam yemeği,
25-11
Mauerpark Bit Pazarı| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Mauerpark’ta pazarları kurulan bit pazarını gezmek,
26-13
Mauerpark Yemek Pazarı – Kore lezzeti| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Pazar sonrasında yorulduğumda yemek stantları arasında koku sarhoşu olup, Kore mutfağından yeni tatlar denemek,
27-10
Knaackstrasse | Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman
  • Prenzlauer Berg bölgesini gezip, Knaackstraße’de yürüyüş yapmak. Pasternak’da Kiewski yemeği ile günü sonlandırmak,
  • Harika bahçesi, sergileri ve mimarisi için yolumu düşürmek istediğim  Academy of Arts / Akademie der Künste,
  • Sessiz sinema izlemek için Kreuzberg’de bulunan Babylon’a gitmek.
29-5
Schuhsumer |  Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Ayaküstü Sohbetler

Berlin’de herkes yabancı, herkes tanıdık. Bu yüzden her an bir barda, yan tarafta oturanlarla kaynaşmanız ve kendinizi birileriyle aniden sohbet ederken bulmanız mümkün. Ama illa ki nokta atışı yapmak ve Türkiye’den göç etmiş biriyle ayaküstü sohbet etmek istiyorsanız Bergmanstrasse’nin dev ıhlamur ağaçlarıyla süslenmiş sokaklarında biraz gezinip, Schuhsumer’e gelin. 100 yıllık ayakkabı dükkanını devralıp, oğluyla beraber ayakkabı tamiri ve kişiye özel ayakkabılar yapan Muharrem Sümer, sizi güleç yüzüyle karşılayacak. Tabii dükkana dakikalar içinde girip çıkan onlarca mahalleliden fırsat kalırsa!

28-11
Schuhsumer| Fotoğraf: Deniz Yılmaz Akman

Buranın bir de ilginç bir hikâyesi var. Sümer, 20 yıl önce Berlin’e göç ettiğinde bu dükkanı bulur ve eskiden de ayakkabı mağazası olmasından etkilenir. Bir gün işinin başındayken biri dükkana girer ve şimdilerde dükkan duvarında asılı olan siyah beyaz fotoğrafı getirir. Fotoğraftakiler 100 yıllık dükkanın eski sahipleridir ve bu kareyi getiren de sahibinin kızıdır. Sümer, o günden sonra o fotoğrafı duvarından indirmez.

Kapak Fotoğrafı: Deniz Yılmaz Akman

İlginizi çekebilir: Elif Barış’tan Berlin’i Merkeze Alan Dizi ve Filmler