Beyoğlu’ndan Kısa Kısa Notlar Vol 2: Pera-Tünel-Galata
Bir önceki Beyoğlu notlarının üzerinden iki ay geçmiş neredeyse. Bu süre zarfında bulduğum tüm boş vakitlerde ikinci evim dediğim bu bölgenin tüm ara sokaklarında yürümeye, kaybolmaya, eski mekanları ziyarete, yenilerini ise keşfe devam ettim. En son Cihangir ve Çukurcuma’da bıraktığım yürüyüşlere bu defa Pera – Tünel – Galata hattında devam ediyorum. Bakalım yol boyunca karşımıza ne sürprizler çıkacak?
*Yazıda geçen Auf ve Kiva kapandı.*
Pera – Tünel
Meşrutiyet Caddesi’ni bir ucundan bir ucuna yürümek bir yere takılıp kalmazsanız belki çok vaktinizi almaz ama böylesine renkli bir caddede bu çok zor. Özellikle benim gibi bir keşifseverseniz bu caddenin keyfi çok başka olacak.
_Sabahın erken saatlerinde yola koyulmuşsam ve bu caddede kendimi bulmuşsam kahvaltı etmek için ilk aklıma gelen Kauf oluyor tabii ki. Her şey ev yapımı ve taptaze olunca yenilen yemekten alınan keyif de başka oluyor. Daha uzun oturayım hatta çayımdan sonra öğle yemeğine bağlanayım dersem de adres hemen karşı komşu Auf oluyor. Geceleri Nupera iken kendimi müziğe kaptırıp dans ettiğim bir mekanın gündüz vakti böylesine sakin ve ferah olması hoşuma gidiyor. Günlük değişen menüsündeki ev yapımı yemekler ve tatlılar ile mutlu olmak garanti.
_Baharatlı soslar ve farklı karışımları benim gibi çok seviyorsanız Thai mutfağını mutlaka denemelisiniz; yani adresiniz ÇokÇok olmalı.
Galata
Galata derya deniz bir semt. Bazı sokakları var ki ayrıca bir yazı konusu bile olabilir. Küçük küçük notlar alayım derken yine sayfalar dolduruyorum her Galata dönüşü. Her sokağında ayrı bir hikaye, her köşede ayrı bir sürpriz barındırıyor. Ben bu aralar özellikle gözüme takılanlar ile sınırlayacağım notlarımı.
_Galata’da sabahın erken saatlerinde keşfe başladık, nerede kahvaltımızı yapsak dediğimizde seçenek bol tabii ki. Privato’nun bol ev yapımı reçelli ve Gürcü börekli kahvaltısıyla emin olun akşama kadar acıkma ihtiyacı hissetmezsiniz.
_Eğer kapısının önündeki masa boşsa hiç düşünmeden Mavra’ya oturun derim. Hafif bir kahvaltı üzerine o nefis çikolatalı kek ile mutlaka ödüllendirin de kendinizi. Yer varsa da kapının önündeki masada oturun, Serdar-ı Ekrem’in hareketliliğini izleyin.
theMagger’dan Mavra hakkında daha fazlası…
_Mavra’nın karşısındaki Aheste’ye yolunuz düşerse barın üzerinden gözünüze kestirdiğiniz muffin veya kişler ile de harika bir kahvaltı olur, benden söylemesi.
_Öğle saatleri yaklaşınca Galata’da ilk aklıma gelen yer Kiva olur. Yöresel lezzetleri, zeytinyağlıları, yemek üzerine içtiğiniz çayı yani her şeyi çok lezzetli ve taptaze. Olur da denk gelirseniz zeytinyağlı rezene yemeğini mutlaka denemelisiniz.
_Sntrl Dükkan yemek dışında farklı bir uğraşla da öğle saatlerinizi geçirebileceğiniz bir adres. Aynı zamanda bir tasarım mağazası olan bu mekanda fark etmeden uzun uzun vakit geçirebilirsiniz. Özellikle çok ilginç tasarımlı not defterleri satıyorlar; defter meraklısıysanız seveceğiniz kesin. Menüde de sebzeli wrap pek lezzetli, içindeki yeşil elmalarla güzel bir tat yakalamışlar.
_Kuledibi’nin etrafındaki sokakların birinde kahve molanız için güzel bir adres var: Cherrybean Coffees. Kahvenin yanına kendi yaptıkları çikolatalardan veya keklerden birini de söyleyin.
_Bir süredir Lüleci Hendek Caddesi’nde hareketlenmeler var, keşiflerinize bu caddeyi ekleyin derim. Bir ucundan Kuledibi’ne, diğer ucundan Tophane’ye bağlanabileceğiniz bu yolda bir dolu mekan da var üstelik. Cloud Nine Patisserie’de de tatlınızı yerken bir bakmışsınız bu mahallenin yerlisi olmuşsunuz bile.
_Kamondo Merdivenleri‘nin Galata’ya bağlandığı noktadan girebildiğiniz bütün sokaklara girin, o tarihi binaları yakından inceleyin, bol bol fotoğraf çekin. Çay molanızı ise Ot Kafe‘de verin.
Beyoğlu sadece bu sokaklardan ibaret değil elbette. Burada yürüdüğüm sokakların, inip çıktığım yokuşların hepsinin olduğu bir yazı dizisi yazmaya kalkışsam oldukça uzun bir seri olurdu. Bu iki yazıda Beyoğlu’na gittiğimde özellikle yollarımın düştüğü noktaları ele aldım. Ama bu bölgelerin dışında da bazı uğrak noktalarım var ki unutmadan not düşeyim.
_Beyoğlu yokuşlarının en özeli, tüm güzel caddeleri bir noktada kesiştireni Kumbaracı Yokuşu‘nu nokta nokta keşfedin. Bir öğle yemeğinizi mutlaka Yeni Lokanta‘da yiyin. Açıldığı günden bu yana müdavimi olduğum bu mekan akşamları olduğundan çok farklı bir hale bürünüyor öğlenleri ve sanırım bu halini daha çok seviyorum. Yakın zamanda menüye şahane bir çilekli enginar salatası girdi, mevsimi bitmeden deneyin.
theMagger’dan Yeni Loktanta hakkında daha fazlası…
_Fıccın‘ın ev yemeklerine ama özellikle de Çerkez mantısına da bir öğleninizi ayırın. Bir başka gün de Helvetia‘da taze ev yemekleri yiyin.
_Balık Pazarı’ndaki Üç Yıldız Şekerleme‘den beyaz tatlı ve ev yapımı reçel almanızı öneririm. Annemin ve kardeşlerinin kendi çocukluklarında tatlı ve şeker aldığı bu dükkan halen tadını bozmadan geleneklerini devam ettiriyor.
_Fitaş’ın tam arka sokağında İstanbul’un sayılı vejetaryen restoranı bulunuyor: Zencefil. Zencefil’in bahçesi çok keyifli. Sebzeli kişleri pek şahane; yanında da kendi yaptıkları zencefilli gazoz güzel seçim tam da bu havalarda.
Bu notları daha çok çeşitlendirmek, eklemeler yapmak mümkün ama hepsini tek seferde yazmıyorum ki heyecanı kalsın! Beyoğlu tüm bu semtleri, sokakları ve yokuşları ile çok farklı bir dünyanın kapılarını açıyor benim için. İstiklal Caddesi’nin bir ucundan diğer ucuna gitmek zaman tüneline girmek gibi bir şey sanki. “İyi ki İstanbul’da yaşıyorum” dedirtebilen bir yer Beyoğlu. Yürüyüşlerim hız kesmeden bu defa sokak sokak ayrıntılarıyla Karaköy‘den devam ediyor olacak. Yeni notlara kadar hepinize mutlu keşifler!
İlk yorumu siz yazın!