İlk yorumu siz yazın!
Bir Beyaz Yakalı Komedisi: Küçük Şeyler
Kıvanç Sezer’in Antalya ve Adana Film Festivalleri’nden ödüllerle dönen filmi Küçük Şeyler, Türkiye sinemasında çok sık görme fırsatı bulamadığımız kaliteli bir mizah anlayışına sahip bir şehirli insan komedisi.
Taşra dramaları ve nostaljik melodramların ağırlıkta olduğu Türkiye sinemasının kanayan yaralarından biri, yıllık üretimin çok büyük bir kısmını oluşturan komedi türünün, minimum sekiz kafalı afişlere sahip, gürültülü ve kaotik, ilkokul düzeyindeki esprilerle örülü filmlerden ibaret olması. Cinsiyetçi, ırkçı, homofobik ve daima küfürlü esprilerle güldürmeyi amaç edinen, cehaleti ve medeniyetsizliği sempatikleştiren bu filmlerin aksine kaliteli komediler görmek bu yüzden sinemamız adına çok değerli, çok önemli. Geçtiğimiz yıllarda Albüm ve Kelebekler gibi filmlerin koştuğu kulvarda karşımıza çıkan, Kıvanç Sezer imzalı Küçük Şeyler de bunlardan biri…
2016’da Babamın Kanatları ile tanıdığımız yönetmen ve senarist Kıvanç Sezer, Küçük Şeyler’in yapım aşamasında, bu iki filmin bir üçlemeye evrilmesine karar vermiş. Babamın Kanatları, izleyenler hatırlayacaktır, yüksek katlı apartmanlardan oluşan lüks bir sitenin inşaatında çalışan bir baba ve oğlunun zor çalışma koşullarına ve para kazanma, emeğinin karşılığını ve hak ettiğini alma mücadelesine odaklanıyordu. Küçük Şeyler ise merkezine Babamın Kanatları’nda inşaatını izlediğimizin benzeri bir sitede kredi çekip borca girerek bir daire satın almış, beyaz yakalı, şehirli ve orta sınıf bir genç çifte odaklanıyor. Yönetmen, üçlemenin ilerleyen yıllarda izleyeceğimiz son filminde ise kamerasını bu iki filmdekilere benzer bir sitenin müteahhitine çevireceğini söylüyor. Üçlemenin ilk iki filmi arasındaki en büyük fark türlerinde; Babamın Kanatları etkileyici bir dram filmiyken, Küçük Şeyler gözlemleriyle hayata dair oldukça gerçekçi ve karamsar olsa dahi bir yandan da her fırsatta güldürmeyi başaran, kaliteli bir komedi.
Film, işini kaybeden bir beyaz yakalının yeni bir iş bulma sürecinde karşılaştığı zorluklar, bu süreçte eşiyle arasında gün yüzüne çıkan sorunlar ve maddi sıkıntının yarattığı domino etkisi üzerine. Bir ilaç firmasının satış departmanında yönetici pozisyonunda çalışan Onur, şirketin yeni yapılanması sonucu işte çıkarılıyor. Bir anda kendini klişe sözlerle işten çıkardığı elemanlarının yerinde bulan Onur, eşi Bahar’a da işten çıkarılmasını aynı klişe sözlerle olumlamaya çalışarak duyuruyor: İyi bir paket, yazılmış bir referans mektubu ve kıdem tazminatı, daha fazla ilerleyemeyeceği bir yerden ayrılmanın getirdiği özgürlük, yeni bir hayat kurma fırsatı… Göz açıp kapayıncaya kadar tükenecek bir sözde güvence ve iş arama sürecinde hiçbir etkisi olmayacak bir kağıt parçası bile olsalar, bunlar bir teselli oluyor. Ve aslında bu teselli ve kendini kandırmanın, beyaz yakalıların ve şehirli plaza insanlarının günlük yaşamının önemli bir parçası olduğunu fark ediyoruz. Doyasıya harcayabilecek vakit bulunamayan bir parayı kazanmak için çalışılan işler, bu işlerde çalışmayı sürdürmeyi haklı çıkarmak için yapılan lüzumsuz harcamalar, statü göstergeleri ve “bari bir evim olsun” diye altına girilen ev kredileri… Kendi statüsündekilerle eşit olmak, sürüye uyum sağlamak için yapılan harcamalar ve o harcamaları karşılayabilmek için çalışmaya devam etmek döngüsü…
Küçük Şeyler, plaza insanlarını hem iş hayatında hem de sosyal yaşamlarında çok iyi gözlemlemiş bir senaryoya sahip. Sürünün bir parçası olabilmek için yapılan tuhaf takım çalışmaları, sıkıcı toplantılar, farklı durmak için saçmalanan iş görüşmeleri, boş konuşan patronlar, patrona yaranmak için gururunu hiçe sayan çalışanlar, yaşam koçluğu saçmalıkları ve tabii ne Türkçe ne de İngilizce’ye benzeyen o plaza dili; hiçbir derinliği olmayan muhabbetler, ilk fırsatta denenen ya da denenecek beslenme trendleri, aylar öncesinden para biriktirilmeye hatta ödenmeye başlanmış tatiller… Alican Yücesoy‘un başarılı performansıyla hayat verdiği Onur, tüm bu durumların içine giren ve tüm klişeleri sırtlanan bir karakter. Küçük Şeyler‘in mizahı da hem sarf edilen sözlerin boşluğundan hem de bu boş sözlerin gerçek hayatta ne kadar sık karşımıza çıktığının farkına vardırmaktan meydana geliyor. Bir de zebraların başrolde olduğu bir absürtlükten; Küçük Şeyler’in zebraları, Onur’un sanrılarında, zihninin derinliklerinde ve tabii ki kanepeden izlenen belgesellerde karşımıza çıkıyor, “hiçbir şey yapmayan erkek zebranın” dramını bir komediye dönüştürüyor. Diğer yanda ise Başak Özcan‘ın canlandırdığı, hayatındaki değişim sayesinde gerçeklerin farkına vararak kendini bu döngünün dışına atmak için çırpınan bir kadın ve bir eş var. Onur’un tahmin edilebilir ve klişelere uygun çöküşünün karşısında Bahar’ın güçlenerek dönüşümü de filmin sağlam yanlarından biri.
Haklarını arayan bir site sakini, bir yaşam koçu, oğlunu prens gibi yetiştirmiş bir anne, işini yapmaya çalışan bir gündelikçi ya da boş konuşan bir patron gibi yan karakterleriyle bizi beyaz yakalının yaşam döngüsünün farklı dişlileriyle de tanıştıran Küçük Şeyler, işini kaybettiğinde tüm tesellilere ve kendini kandırmalara rağmen hayatını tek parça tutmayı beceremeyen bir adamın, psikolojik ve trajikomik yolculuğunu anlatıyor.
IMDb Puanı: 6.5/10
İlginizi çekebilir: SineMagger’dan Türk Yönetmenler
ne üzücü, haftalar geçtikçe gösterildiği salon sayısı ölçüsüz şekilde düşüyor..