Ödüllü Yönetmen Nisan Dağ ile: Bir Nefes Daha Üzerine
2014 yılında ilk filmi “Deniz Seviyesi” ile adından sıkça söz ettiren ve önemli başarılara imza atan ödüllü yönetmen Nisan Dağ’ın yazıp yönettiği ikinci uzun metraj filmi “Bir Nefes Daha”nın çekimleri tamamlandı. Başrollerini Oktay Çubuk ve Hayal Köseoğlu paylaştığı Karaçınar’da yaşayan genç bir rapçinin hikayesini anlatan filmi asıl yaratıcısından dinlemek ve sahne arkasında yaşananlara hakim olmak için Nisan Dağ ile keyifli bir röportaj yaptık. Umarım siz de keyifle okursunuz!
Öncelikle çok zorlu bir konuya değinen ve söyleşilerinizden dinlediğim kadarıyla zorlu bir süreç sonucu ortaya çıkan başarılı bir filme imza atmışsınız. Yapımda emeği geçen herkese ̧sizin vasıtanızla teşekkür ederek başlamak istiyorum. İlk soru tabii ki nereden çıktı bu film? Sizin gözünüzden filmi izleyenlere siz neyi anlatmak istediniz bunu öğrenmek istiyorum.
Bir Nefes Daha, kayıp ruhların arayışlarına, iniş-çıkışlarına, hayata tutunmak ve yaşamdan elini çekmek arasında gidip-gelmelerine dair bir film. Bunlar hem bonzai bağımlısı genç rapçi Fehmi’nin, hem de sebepsiz bir depresyona kapılmış ve elektronik müzik üretimini bırakmış olan Devin’in mücadeleleri. İster Devin gibi İstanbul’un en ayrıcalıklı çevrelerinden olsun, ister Fehmi gibi Fatih’in çetrefilli mahallerinden, bu dertler iki karakterin ortak noktaları. Müzikle kurdukları bağ ve hayatlarında müziğin konumlanış biçimi farklı olsa da, ikisinin de çıkış yolu tutkularına dört elle sarılmaktan geçiyor. Çıkış noktam ise, tüm bunları ele alan bir film yapmaktı.
Tek bir alt kültürden beslenmek yerine evrensel bir duruş içinde Karaçınar adında hayali bir mahalle oluşturuyorsunuz filmde. İşin yapım, çekim boyutundan çok anlattıklarınıza göre kişisel bir dert var ortada. Bu derdin nereden geldiğini de bilmek istiyorum. Evet, hepimiz konuşmalarımızda uyuşturucunun nasıl bir boyutta zarara yol açtığının farkındayız ancak bir sorunu bu şekilde derinlemesine ele alabilmek için o soruna birebir şahitlik etmek gerek diye düşünüyorum. Siz bu konu üzerine bir film yapmaya neyden hareketle karar verdiniz?
İstanbul’a 2013 yılında yerleştim ancak şehri farklı boyutlarıyla tanımam 2015 yılı ve sonrasında oldu. MTV için çektiğim bir belgesel ile başlayan ve sonrasında mahallelerde gönüllü olarak ders vermem ile devam eden süreçte, o yıllarda sıkça gündemde olan bonzai problemine tanıklık ettim. Koşulları farklı olsa hayatta gayet güzel yerlere gelebilecek potansiyele sahip gençlerin, uyuşturucu problemi yüzünden bataklığa iyice saplandıklarını görmek beni derinden yaraladı ve mevzu benim için kişisel bir hal aldı. TBMM’nin sitesinden oturumların tutanaklarını tek tek okuduğum oldu. Muhalefet partileri bonzai ile mücadele için önergeler veriyordu ama reddediliyordu. ‘Bonzai ile mücadele’ için yüksek kurul oluşturuldu diye haber çıkıyor, ancak bu kurulun hiçbir faaliyeti ile ilgili başka bir gelişme olmuyordu. Bununla ilgili bir şeyler yapmazsam içim rahat etmeyecekti. Sinemacı olarak elimdeki tek gücü kullanıp derdime hikaye anlatarak çözüm bulmaya kalkıştım.
Merak ettiğim bir şey de; oyuncular rollerine bürünürken genellikle gerçek hayatta o rolü üstlenmiş insanlarla birebir iletişime geçmesi ya da o ruhu hissetmesi gerekir. Bu durumda başrolde çok iyi bir iş çıkaran Oktay Çubuk’un uyuşturucu bağımlısı ya da bağımlılığını atlatmış biriyle iletişimi oldu mu? Aynı şekilde filmde önceden bir ilginiz/tecrübeniz olan animasyon tekniğini bu filme çok güzel bir şekilde entegre etmişsiniz. Uyuşturucu kullananların yoğun etki altına girdikleri ‘trip’ dediğimiz durumlarını resmetmek için yaptığınız animasyon geçişlerini nereden ve kimlerden referans alarak ortaya koyabildiniz?
Oktay ile çekimlere bir sene kala çalışmaya başladık. Konuyla ilgili yaptığım araştırmaları onunla paylaştım ve Fatih’te bir mahallede eski bir bağımlı ile vakit geçirmesini sağladım. Oktay’ın çok güçlü bir gözlem yeteneğine sahip olması büyük bir artı oldu. Bunun dışında oyuncu koçumuz Süreyya Güzel ile birlikte yaklaşık üç ayılık bir çalışma yaptık. Süreyya ve Oktay, bu süreçte uyuşturucu etkisinin fiziksel karşılıklarını da ortaya çıkarttılar. Fehmi’nin ne kadar uyuşturucu etkisinde olduğunu her sahne için rakamlarla kodladım, aynı şekilde akşamdan kalma hali ve canı uyuşturucu çektiği zamanlardaki hallerini de tek tek tasarladık ve kodladık. Bu kodları çekimler sırasında harikalar yaratan makyaj sanatçımız Esma Keskin ile de kullandık, makyajın dramatikliğini ona göre ayarladık. Bir bağımlıyı gerçekçi olarak portrelemek tam bir ekip çalışmasıyla mümkün oldu.
Animasyon sahnelerini tasarlarken, eski bağımlılardan dinlediğim deneyimlerinden yola çıktım ve hayal gücümü kullandım. Bağımlıların anlattığına göre, bonzai etkisi kuvvetlendikçe kişi dış dünyayı daha tehditkar algılıyor, her şey korkutucu gözükmeye başlıyor ve insan güçlü bir ölüm korkusuna bürünüyor. Bu korku öyle bir çarpıntı yaratıyor ki, maalesef kimisi buna dayanmayıp kalpten gidiyor. Nefes alamama hissini dile getiren de olmuştu, bunu da animasyonlardan birisine taşıdım. Fehmi’nin habitatındaki ögeleri alıp, çarpıtarak korkunçlaştırdığım ‘kabus tünelleri’ yarattım animasyon sahnelerinde. Aklınıza LSD gibi psikedelik maddelerin etkisinin resmedildiği rengarenk kareler gelmesin. Epey karanlık bir dünya çıktı ortaya.
Filmin başlı başına bir medya unsuru olmasının yanı sıra bir de çok ciddi bir sosyal farkındalık boyutu var. ‘Dünya hayalleri olan ama bunları gerçekleştiremeden toprak olan insanlar mezarlığıdır’ diye bir cümle okumuştum. Sizin de aslında yer verdiğiniz konuda daha 19 yaşındaki Fehmi ve nice Fehmiler hayallerinin peşinden koşacakken yaşadıkları hayat mücadelesine yenik düşüp uyuşturucuya başlıyor. Sonrasında pek çoğunu da bağımlılıktan kaybediyoruz. Bu filmin kitlelere ulaşması için eminim vizyona girmese bile online platformlarla anlaşmalar yapılacaktır. Filmin teması yönünden izleyicide de farkındalık uyandıracağı kesin. Peki bu sorunla mücadele etmiş ya da eden kesime ulaşmak da hedefleriniz arasında var mı? Bunu nasıl yapmayı planlıyorsunuz?
Tematik olarak filmin işlediği ve altını çizdiği şey; hayalleri gerçekleştirmek ve ‘başarmaktan’ çok, hayalleri kovalama halinde olmaya ve pes etmemeye dair. Fehmi’ler pes etmedikleri sürece hayatta kalacaklar, hayallerine ulaşsınlar ya da ulaşamasınlar fark etmez, yeter ki kovalamaya devam etsinler. Filmin daha geniş kitlelere özellikle online platformlar sayesinde ulaşacağını düşünüyorum. Bunun dışında önümüzdeki yıllarda özel gruplara yönelik gösterimler organize etmek uzun süredir hayalini kurduğum bir şey.
Filmdeki tüm müzikler bir müzikalmişçesine filmin hikayesini anlatarak sahneleri devam ettiriyor. Son zamanlarda oldukça popüler olan rap müzik kültürü sizin çekime başladığınız yıllarda (sanırım 5 sene öncesinden bahsediyorum) aslında pek de popüler değildi. Ancak mahallelerde arabesk rap ya da yeraltı rap diye ifade ettiğimiz alt kültür çok uzun zamandır varlığını sürdürüyor. Filmin müziklerinde Da Poet, Hayki ve OHASH gibi isimlerle çalıştığınızı öğrendim. Sinema sektörü dışında müzik sektöründen de isimlerle çalışmak nasıldı? O isimlerle çalışmaya ve söz-müzik kısmına nasıl karar verdiniz?
Bir Nefes Daha’yı zor bir yapım kılan unsurlardan birisi de filmin bir yandan müzik prodüksiyonu boyutu olmasıydı. Ön hazırlıklar için kolları sıvadığımızda bunu fark etmemiştik ancak şimdi dönüp bakınca anlıyorum ki, 3 rap parçası ve 4 ‘freestyle’ performansının ortaya çıkarılması da başlı başına bir işmiş. 2015’te hararetle Türkçe rap dinlemeye başladığımda hızla favorilerimden birisi olan Da Poet ile filmin altyapıları üzerinde çalışmaya 2017 yılında başladık. Müzik hazır olduktan sonra Hayki ve Ohash ile sözler üzerinde çalıştık. Rap sözleri filmde hikaye anlatımına dair bir araç olduğu için çeşitli anahtar kelimeleri ve karakterlerin geçmiş hikayelerini Hayki ve Ohash ile paylaştım. Oyuncular Oktay Çubuk ve Erem Çiğdem de söz yazımına katkıda bulundular, hem gerçek rapçiler ile vakit geçirip karakter çalışması yapmış oldular hem de kendi karakterlerinin rap kişiliklerine sözler üzerinden katkıda bulundular. Çok keyifli bir çalışma süreciydi. Rap ile içli dışlı bunca zaman geçirdikten sonra ben bile provalarda freestyle rap yapmaya başlamıştım sonunda.
Çok sevdiğim bir yazar Yusuf Atılgan Aylak Adam kitabında ‘insanın bir tutamağı olmalı’ diyor. Yani insan yaşamında bir anlam bulmalı kendine. Başroldeki Fehmi karakteri de Devin karakteri de çok farklı kültürlerden gelen ama sonuçta benzer kadere sahip olan iki karakter. Devin Fehmi’nin aksine varlıklı bir aileden geliyor ve elektronik müzikle ilgileniyor. Günlük hayatta hiç gitmeyeceği yerlere gidiyor ve belki de hiç tanışmayacağı bir insanla ’toksik’ diyebileceğimiz bir aşk eksenine giriyor. Birbirine çok aykırı gözüken iki karakterin aslında çok önemli bir ortaklığı var. İkisinin de hayalleri var ama dünyanın derdi tasası içinde bu hayallerinden uzak kalmışlar. İkilinin buluşması sizin tabirinizle ‘’iki kayıp ruh’’un hayattaki anlam arayışlarına/tutamaklarına bir kez daha ve bu sefer birlikte çıkma buluşması olabilir mi?
Karakterlerin durumları tam da anlattığınız gibi. Ancak bu iki karakter her ne kadar tanıştıklarında benzer bir noktada olsalar da, hikayenin ilerleyen kısımlarında iniş ve çıkışları birlikte yaşamıyorlar. Her iki karakter de birer kayıp ruh ama günün sonunda herkesin kat etmesi gereken yol ve yaşadığı süreç farklı. Bu durumun onları fiziksel olarak ayrı düşürdüğü zamanlarda bile, Devin ve Fehmi hayatta birbirlerine dokundukları yerden güç ve ilham almaya devam ediyor.
Son olarak filmin ortaya konmasındaki süreçte yaşanması muhtemel zorlukları sormak istiyorum. Bağımsız film yapımında en zor konulardan biri finansman bulmak. Türkiye’de özellikle üzeri kapatılmaya çalışan bir konunun örtüsünü bir anda kaldırmanız bu filmin finansman bulmasını daha da zorlaştırdı mı? Ya da filmin önüne herhangi bir set çekildi mi?
Bir Nefes Daha, yapım aşamasında Berlinale Ortak Yapım Marketi gibi birçok prestijli uluslararası platformdan, Türkiye’de Köprüde Buluşmalar ve Antalya Film Festivali’nin proje geliştirme platformlarından destek ve ödül almasına rağmen, Kültür Bakanlığı tarafından desteklenmedi. Artık güçlü yapımların ve ödüllerle kendini ispatlamış yönetmenlerin desteklenmemesine şaşırmıyoruz tabii günümüz Türkiye’sinde. Bu durum finansman sürecimizi epey zorlaştırsa da bizi yıldırmadı elbette. Eurimages, Hamburg ve İsviçre’den gelen fonlar, Amerika ve Türkiye’den gelen özel yatırımlarla finansmanı iki sene içerisinde tamamladık. Bu süreçte finans endişelerini zihnimden kovalayıp yaratıcı sürece odaklı kalmak en büyük zorluklardan biriydi. Yapımcılarım Müge Özen, Jessica Caldwell, Yağmur Ünal, Kanat Doğramacı, Dorothe Beinemeier ve Jim Wareck filmi mümkün kılabilmek için inanılmaz bir mücadele verdiler.
Kapak Fotoğrafı: Nisan Dağ
İlginizi çekebilir: Hatun Vera Altunöz’den Emir Mavitan Röportajı
İlk yorumu siz yazın!