Bengisu İspir ve Cansu Canaslan ile: Bir Tatlı Kaşığı Çamur Oyunu Üzerine
Bengisu İspir ve Cansu Canaslan’ın bundan iki yıl önce kurduğu Nushu Tiyatro’nun ilk oyunu Bir Tatlı Kaşığı Çamur, tek bir kadının ağzından dökülenler gibi görünse de aslında bütün kadınların ortak hikayesini anlatarak ortak bir dili, hissi ve ifadeyi tiyatroseverlerle buluşturuyor. Elif Candan’ın toplumsal cinsiyet üzerine yürüttüğü akademik araştırmalar sonucunda kaleme aldığı ve Pınar Akkuzu’nun yönetmenliğini üstlendiği oyunu ben de bir süre önce 30. özel gösteriminde izleme fırsatı bulurken temsilin ardından derin düşünceler eşliğinde zihnimde biriken soruları ardı ardına sıraladım. Akabinde oyunun başrolleri Bengisu İspir ve Cansu Canaslan ile gerçekleştirdiğim bu röportajda Bir Tatlı Kaşığı Çamur, bağımsız olarak tiyatro yapmak ve çok daha fazlasını konuşma fırsatı buldum. Keyifli ve ilham veren okumalar dilerim.
2022 yılında birlikte kurduğunuz Nushu Tiyatro’nun ilk oyunu olan “Bir Tatlı Kaşığı Çamur”un kısa süre önce 30. gösterimi oldu. Dilerseniz sizden ilk olarak Nushu Tiyatro’nun kuruluş hikayesi ve Bir Tatlı Kaşığı Çamuru’nun tohumlarının nasıl filizlendiğinin ve bugünlere ulaştığının hikayesini dinleyelim.
Bengisu: Biz üniversite yıllarımızın en başından beri en yakın arkadaş ve sınıf arkadaşıyız. Son iki yıldır da iş ortağı ve sahne partneriyiz. Bir Tatlı Kaşığı Çamur da neredeyse bizim arkadaşlığımız kadar eski bir mesele. Okul yıllarımızda ders kapsamında çalışmak için bir gece yarısında bu oyunu bulduğumuzdan beri bizimle. Sonrasında ise her şey çok içimize sinen bir şekilde ilerledi. Oyunumuzun yazarı Elif Candan, bize ilk andan beri güvendi ve oyununu teslim etti, Pınar Akkuzu teklifimiz üzerine yönetmen olarak dahil oldu ve zamanla tüm ekip şekillendi. Mezun olup oyunu sahneye taşımaya karar verdiğimizde kendi sözümüzü özgürce söyleyeceğimiz bir alan oluşturmak bizim için çok önemliydi, bu sebeple kendi tiyatromuz olan Nushu Tiyatro’yu kurduk. İsmimizi de yine Cansu’yla olan kız kardeşliğimizden yola çıkarak seçtik. “Kız Kardeşlik Dili: Nushu” isimli haber başlığı bu dille tanışmamızı sağladı diyebiliriz.
Cansu: 13. yüzyılda Çin’in güneyinde yalnızca kadınların kullandığı Çinceden türetilen yepyeni bir dil Nushu. Kadınların kendi hayatlarından bahsederek, şiir, öykü, mektup gibi araçlarla deneyim aktararak kendi aralarında iletişim kurdukları bir dil. Helene Cixous ve Julia Kristeva gibi feministlerin eril dil ile hesaplaşmasının ve reddetmesinin bir parçası olan yeni dil arayışları ile benzer bir tavırla Çin’de oluşturulan bu yeni dil, sanatsal dil arayışımızda bizi de besledi. Yıllarca hiçbir erkeğe öğretmedikleri ve “cadı el yazmaları” denilerek yasaklanmaya çalışılan Nushu, tiyatromuzun adı ve aynı zamanda yolculuğu oldu.
Bir Tatlı Kaşığı Çamur, Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümü, doktora seminer dersleri kapsamında, Zehra İpşiroğlu’nun yürütücülüğünde, toplumsal cinsiyet üzerine yapılan bir araştırma projesi sonucunda Elif Candan’ın kaleme aldığı bir oyun. Bu yönüyle oyunun akademik bir altyapısının bulunması ve dramatik forma dönüşmüş yapısı sizin için ilk adımı atma noktasında tedirginlikler yarattı mı? Oyunun sahnelenmesinden önceki hazırlık sürecinde Elif Candan ile nasıl bir ortak çalışma yürüttünüz?
Cansu: Oyunun akademik boyutu, tedirgin etmesinin tersine bizi sürecin başından bugüne kadar destekleyici bir unsurdu. Akademik olan hantaldır, fazla bilgi ile boğulmuştur, uygulama sırasında ayak bağı olur gibi yanlış algılar mevcut. Bunun doğru olmadığını tekrar tekrar söylemenin gerekli olmadığını düşünürdüm. Fakat şu an sahnelerde gördüğümüz oyunlardaki en büyük eksikliğin tam olarak bu noktadan doğduğunu düşünüyorum. Seyirciyi düşünsel bir boyuta taşımayan, klişeleri yeniden üreten hem söylem hem estetik anlamında yeni bir fikir üretemeyen oyunlar, sezonda büyük hacim kaplıyor. Sanatçıların akademik bir altyapısı olmadan nitelikli tiyatro yapmanın, ya da kendi alanımızdan devam edeyim; feminist tiyatro yapmanın mümkün olmadığını düşünüyorum.
Ataerkil sistemin içinde hükmetme ilişkilerini görünür kılmadan kadın hikayesi anlatmak; yalnızca kadın oyuncunun, kadın bir karakteri oynadığı herhangi bir hikâyeden öteye geçemiyor. Kadınlık deneyimine sahip olmayan insanlar tarafından popülarite sonucu üretilen “kadın” oyunlarından feminist oyun olarak bahsedemeyeceğimiz gibi, kadın sanatçıların üretmesine rağmen, yalnızca kadınlık hikayesi anlatan ya da içerisinde feminist söylemler bulunan oyunların da feminist tiyatro olmadığını vurgulamak isterim. Sözlerim küçük çaplı bir makaleye varmadan toparlamam gerekirse; oyunun akademik ve kuramsal boyutu, şu an izleyicilerin oyunda beğendiği bütün unsurların, oyunculuğun ve biçimin en temelidir. Oyundaki anlatım biçiminin farklılığı, bu kuramsal bilgi sayesinde şekillenmiştir. Bu noktada yazarımız Elif Candan, bize her anlamda destek olmuş, süreci bizim için hep kolaylaştırmıştır. Manevi anlamda bağımızın yanında yazar olarak tüm sorularımızı yanıtlamış, oyunla kurduğumuz ilişkide bizi özgür bırakarak, metnin bizim bedenlerimizden de geçerek yeniden şekillenmesine alan açmıştır. Prova sürecinin tamamında sahne metnini hep birlikte şekillendirdik. Kısa zaman önce Mitos Boyut’tan çıkan Bir Tatlı Kaşığı Çamur adlı kitabında da sahneleme metnimizi okumak mümkün.
Oyunda 40’lı yaşlarında mutfağa hapsolmuş bir kadın, bize yaptığı yemeklerden, kocasından, babaannesinden, çocukluğundan, çocukluk aşkından bahsediyor. Oyunun ilerleyen dakikalarında esasında cümleler her ne kadar tek bir kadının ağzından dökülüyor gibi görünse de aslında bütün kadınların ortak hikayesini, dilini, hissini ve ifadesini yansıtıyor. Oyunun dünyası da tam bu ortak paydadan beslenerek hayat buluyor. Sahnede olup karaktere büründüğünüz o vakit duygularınızı tarif etmeniz mümkün mü? Kendinizden bulduğunuz parçalar oluyor mu?
Bengisu: Oyunu sahneleme aşamasındayken ilk yaptığımız şey bir çatı oluşturup, hareket düzenini oluşturmaktı. Çok uzun bir süre anlattıklarımızı sahnede fiziksel olarak ifade etmenin alternatiflerini aradık. İş karakter oluşturmaya gelince veri toplamaya kendimizde olandan başladık. Kendi kadınsal deneyimlerimizi gözden geçirdik. Çevremizde bizi büyüten ya da bizimle büyüyen kadınlara odaklandık. Bu sebeple kendimizden şeylerle karşılıyoruz, tanık oluyoruz, yaşıyoruz. Bu oyun sadece Cansu ve benim değil ekipte bulunan her kadının deneyim ve ruhlarından süzülerek bu hale gelmiş bir iş. Ben karaktere büründüğüm vakit iyi tanıdığım, sevdiğim ve birlikte oynamaktan keyif aldığım biri gelmiş gibi hissediyorum. Bir saat kadar birlikte bir şey anlatıyoruz ve bir sonraki oyunda görüşmek üzere ayrılıyoruz.
Cansu: Oynarken duygularımı tarif etmem çok zor, çok güçlü hisler yaşıyorum. Oynadığım kadında kendimi, annemi, ailemdeki kadınları, arkadaşlarımı görüyorum. Bugüne kadar şahit olduğum tüm kadınlık deneyimlerini üzerimde taşıyarak oynuyorum. Zaman zaman bu duygular ağır olabiliyor. Fakat seyirci nasıl oyun sonunda bir sağaltım yaşıyor ve rahatlıyorsa aynı şey oyuncu olarak bizim için de oluyor. Karşılıklı olarak bu acı veren duygularımızı iyileştiriyoruz.
Bir Tatlı Kaşığı Çamur’da “Kadın”ın adı yok. Çünkü ataerkil toplumlarda kim olduklarını sorgulamaya fırsat bulamayıp, kendilerine dayatılmış hayatları yaşamak zorunda kalan kadınların adı olmuyor. Kadın’ın hikâyesi de sınırları başkaları tarafından belirlenen hayatlarında ölmemeye çalışan bütün kadınların hikâyesi. Oyun süresince bu durum sizi ne denli kısıtlıyor ya da bu durumu aşmak için gereken motivasyonu sağlamak adına nasıl cesaretlendiriyor?
Cansu: “Kadın’ın hikâyesi de sınırları başkaları tarafından belirlenen hayatlarında ölmemeye çalışan bütün kadınların hikâyesi.” Bu cümle bence fazlasıyla ağır, fakat bir yandan da tam olarak yapmak istediğimizi, motivasyonumuzun kendisini içinde barındırıyor. Bu bilgi bizi üretmek, söylemek ve temas etmek için her geçen gün daha da heyecanlandırıyor.
Kadına biçilen roller, rollerin gerektirdiği mekânlar, mekânları var eden eşyalarla kurulan ilişkiler, asosyalleştirilen ve yalnızlaştırılan kadınları tanımlıyor oyun aracılığıyla. “Kadın dediğin saklamayı ve saklanmasını bilir” der karakterimiz. Çünkü görünür olmamak da kadınlara öğretilen bir kuraldır. Peki bu görünür olmamak duvarını aşmak için kadınların elinde nasıl bir güç var?
Cansu: Kadının görünür olma/olmama durumu farklı kültürlere ve dinamiklere göre şekillenen detaylı bir konu. Şu an bu soruya tam olarak yanıt veremem fakat yalnız olmadığımızı bilmek, hissetmek çok büyük bir güç. Ne mutlu bize ki, seyircilerimizin birçoğu oyunda hissettiklerini, kendi hayat deneyimini oyun sonrası gelerek bizlere aktarıyor. Bu paha biçilemez bir his. Karşılıklı olarak birbirimize iyi gelmek, en büyük gücümüz.
Metnin de yardımıyla fiziksel tiyatro teknikleri aracılığıyla performatif oyunculuk ve çağdaş dans olanaklarından faydalanarak, sözlerin ve bedenin hareket ve anlam olasılıklarını araştırıyorsunuz. Okurlarımız için biraz da işin bu noktasını konuşalım dilerseniz.
Bengisu: Oyun çalışması sırasında ilk yaptığımız şey boş alanda olmaktı. İki oyuncu olarak metin bazında boş alana verdiğimiz tepkilerle yola çıktık. Verdiğimiz tepkilerle bir uzam oluşturduk ve hareketin deviniminin olması, ara ara büyümesi, küçülmesi, azalması, kesilmesi, durdurulması ve yeniden devam etmesi gibi alanlar açıldığını fark ettik. Bu noktada aslında tam olarak bizim şu an oyunda yaptığımız şeyin bazı bu. Röportaj çatısında iki kadına sorular soruluyor iki kadın boş bir alanda bu sorulara tepkiler veriyor. Bu sebeple fiziksel tiyatronun olanakları ve bu metnin çok iyi örtüştüğünü düşünüyoruz. Oyunu bu anlamda birkaç kere baştan sona çalıştık. Bu detaylı çalışma bize birçok anlam içerisinden en etkili olanını seçme imkânı tanıdı. Yepyeni hareketlerle, yepyeni uzam ilişkileriyle ve en son bu haline getirdik.
Ekranda ve sahnede kadın hikayelerine daha çok ihtiyaç duyduğumuz, kadınların mevcut her türlü soruna dair geniş perspektifinin daha da değerli olduğu bir dönem yaşıyoruz. Toplumun pek çok yönden kutuplaşmış yapısı içinde en temelinde bir “sanatçı” olarak üretmek sizin için ne anlam ifade ediyor? Kadınların etrafına örülmeye çalışılan duvarları aşmada sanatın nasıl bir rolü bulunuyor?
Bengisu: Hem bir oyuncu hem de bir izleyici olarak beni ekranda ve sahnede rahatsız eden şey bir kadın hikayesi izlemek değil bir kadın mağduriyeti izlemek. Bu sebeple bu işi yaparken ve izlemeyi tercih ettiğim işlerde de bu noktaya dikkat ediyorum. Devamlı bir mağduriyet görmenin bizi kurtaracağına ya da acıma duygusu dışında başka bir duyguyu tetikleyeceğine inanmıyorum. Oyunda da yaptığımız aslında bir kadının ya da birçok kadının hikayesine seyircinin tanık olmasını sağlamak. Seyircinin eline bir ileti ya da sonuç bırakmak değil düşünsel bir yolculuğa çıkacağı bir süreç yaratmak. Bu alanda üretim yapmak hem dünya görüşü olarak hem de sanatçı olarak ruhumu doyuruyor diyebilirim.
Bağımsız olarak tiyatro yapmanın ve tiyatroların ayakta durmasının mevcut ekonomik şartlardan dolayı her geçen gün daha da zorlaştığı Türkiye’de sanata, sanatçıya ve en önemlisi “emek” dediğimiz kavrama ne derece değer veriyoruz toplum olarak?
Cansu: Ülkeden bağımsız bir şekilde tiyatro yapmak mümkün değil, işin ekonomik boyutu, seçimler, gündem, bunlarla şekilleniyoruz. Birçok ülkede sanatçılar iş üretmesi için teşvikler alırken, burada büyük mücadeleler içinde bunu yapıyoruz. Evet, mücadeleyi seviyoruz ama devlet kaynaklı ve destekleyici bir sistemin olması şart. Ekonomik olarak zaten güçlük içinde olan ekiplerin bir yandan da seyircilerin ve sahnelerin “ünlü” seven politikasıyla birlikte kendilerine yer bulmaları giderek zorlaşıyor. Bakalım, bu da geçer.
Sizce tiyatro yaşama ve umutsuzluğa bir alan açar mı?
Cansu: Kesinlikle! Hayata karamsar bakan bir noktada olsaydık, üretmek için nereden beslenirdik bilemiyorum. İnsanların biraz olsun yaşam enerjisini artırabiliyorsak doğru yoldayız diyebilirim ki bu da tiyatro sanatının en büyük başarısıdır.
Röportajımızı gelecek hedeflerinizi gerek kişisel gerekse Nushu Tiyatro özelinde konuşarak bitirelim dilerseniz.
Bengisu: Biz Nushu Tiyatro’yu alternatif bir dünya yaratma çabamız ve yeni bir dil arayışımızla, devamlı üreten yeni karşılaşmalara alan açan bir fabrika olacağını düşünerek kurduk. Bu doğrultuda da üretmeye devam ediyoruz. Bir Tatlı Kaşığı Çamur oyunumuzun sezonlar boyunca devam edip yepyeni insanlarla buluşması en büyük dileğimiz. Bunun yanında, önümüzdeki sezon yeni oyunlarla seyirci karşısında olacağız. Nushu’nun yolu uzun, bizden duymuş olmayın!
Kapak Fotoğrafı: Murat Dürüm
İlginizi çekebilir: Halil Şimşek’ten Daphnis ve Khloe
İlk yorumu siz yazın!