Bira Tadım Deneyimi: Prag Bira Müzesi
Türklerin turistik amaçlarla en çok ziyaret ettikleri Avrupa ülkelerini sayarsak, İtalya’dan sonra Çek Cumhuriyeti (Prag) ve Hollanda (Amsterdam) kapışırlar bence. En azından benim çevremde tanıdığım hemen hemen herkes Prag’a gitmiş veya gitmek için planlardaydı. Ben çoğunluğa görece çok geç keşfettim bu harika şehri. Geçtiğimiz yaz yedi günlük bir Viyana – Prag planı ile sonunda ben de çok sevilen Prag ile tanıştım. Niye çok sevildiğini; Kafka’yı, Charles Köprüsü’nü, harika kalesini, güzel domuz eti yemeklerini, çılgın gece kulüplerini, Ortaçağ’dan kalma dar sokaklarını, aşırı romantik günbatımlarını ve graffitilerle kaplı John Lennon duvarını anlatmayacağım; siz zaten benden bin kat iyi biliyorsunuz dostlar.
Bu yazıda şans eseri gündüz vakti kapısından şöyle bir bakalım diye girip çok memnun kalıp çok eğlendiğimiz Bira Müzesi’nden bahsedeceğim. Prag’a giden biraseverler için mutlaka görülmesi gereken bir mabed. Birayı aşırı sevmiyor ama keyif alıyorsanız da bira kültürünü eğlenerek yakından tanımak için güzel bir şans. Zaten dünyada en çok tüketilen lager bira çeşidi pilsener de Prag’a kısa bir araba yolcuğunu uzaklıktaki Pilsner Köyü’nden çıkma. Evet, biranın Belçika’dan sonraki kutsal topraklarındayız. 🙂
Girişte kişi başı 10 euro (30 TL) civarı ödedik ve bira tarihi, Çek biraları ve bira yapımı hakkında rehbersiz kendi kendimize gezebileceğimiz türde bir müze olduğunu söylediler. Sonunda da bira tadımı yapacağız diye eklediler. 🙂 Sabah 11:00 civarı gittiğimiz için müzede tek gezenler bizdik; bu yüzden ayrıca keyifli oldu. Bu arada gündüz müze – gece pub oluyor burası. Rehbere, audio-guide’a asla gerek yok 4+1 kocaman bir ev gibi bir mekan. Kendiniz duvarlardaki resimlere ve yazılara bakarak ve ekranlardaki videoları izleyerek çok rahat gezebiliyorsunuz.
Müzeye girer girmez bira türleri ağacı ve türlü bira posterleri sizi karşılıyor. Burada seri üretim değil de zanaat şeklinde “craft bira” üreten bira işletmelerinin bira üretim süreçleri anlatılıyor. Hatta bilet alırken başlıyorlar craft bira vurgusuna; çıkışta tadım yapacağımız biraların da seri üretim olmadığını 3-5 defa vurgulayarak söylüyorlar. Anladım, Çek’ler seri üretim biradansa daha ufak işletmelerin ürettiklerini tercih ediyor. Sizin de bu farka vakıf olmanıza aşırı önem veriyorlar.
Biranın tarihine de kısaca değiniliyor ve ilk defa Mezapotamya’da bulunup buradan Mısır’a, Yunanistan’a, Avrupa ve derken Amerika’ya yayılışını anlatıyor. İlk primatif biraların yapım ve içeriklerine de kısaca değiniyor. Daha sonra ikinci büyük bir salona geçip modern anlamda bira yapım serüveninize başlıyorsunuz. Aşağıdaki resimdeki gibi bira yapımında kullanılan farklı tahılları elleyip koklayabiliyorsunuz.
Bira yapım süreci (müzeden öğrendim) şöyle işliyor; tahılınızı seçtikten sonra sonra tahılları suya atıyoruz ve buna “maltlanma” deniyor. Islanan ve şişen tahılları sudan çıkarıp süzüp kurumaya bırakıyoruz. Kuruduktan sonra imbik içerisindeki kaynar suya atıp kaynatıyoruz ve bu süreçte şerbetçi otunu ekliyoruz. Bu karışıma maya atıp fermante olsun, alkol açığa çıksın diye, mayalandırıyoruz. Fermante olduktan sonra içinde kalan tahıl parçalarını ayıklamak için süzgeç ile filtreliyoruz. Daha sonra filtrelenmiş karışımı dinlendiriyoruz ve fıçılara koyuyoruz. Biramız hazır. 🙂 Bir de iki tip fermantasyon var; i) dip (bottom – 30 derece civarı) fermantasyon yaparsak lager ii) üst (top – 70/80 derece civarı) fermantasyon yaparsak ale oluyor.
Son olarak da eski usul cam şişe yapımını izleyebileceğiniz kısa bir video ve cam şişe yapım düzeneği var. Metal kutuya geçilmeden önce seri üretim biralar cam şişe ile üretilip satılıyordu. Hatta daha önceki bira tarihi yazımda da araştırıp yazdığım gibi ilk seri üretim hafızalarımıza kazınan Henry Ford ile Ford arabalar değil; Miller ile biraydı!
Turu tamamladıktan sonra en keyifli kısmı olan bara doğru yol alıyoruz. Burada da üç çeşit bar düzeneği tasarlanmış Prag tarihi ile paralel. Baya o dönemki gibi dekore edilmiş ve cansız mankenler var, ve o dönemlerin müzikleri çalıyor. Birincisi bol bol ale içilen Ortaçağ birahanesi. İkincisi Çek Cumhuriyeti olmadan evvel komünist geçmişi olan Çekoslavakya barı. Bu barda çok gaz ve eğlenceli bir komünist marşı çalıyordu sürekli. Sonuncusu da günümüz pubları şeklinde.
Turun başında ödediğimiz 10 euromuz ile hem tur yapıyoruz hem de modern pub’da oturup 20 cl’den 4 adet toplamda 80 cl olan craft bira tadımı yapıyoruz. Saat yönünde 1’den 4’e Çek biralarını tadıyoruz; iki ale iki lager. Benim favorim tütsülenmiş koyu renk ale oluyor açık ara. 🙂 Düşünmeden edemiyorum; 30 TL’ye hem müze gezdim hem de normalde 33 cl’lik bir şişesini İstalbul’daki mekanlarda en ucuz 25 TL’ye içeceğim dört adet craft bira içtim.
Bu mekan aynı zamanda akşamları pub oluyor; ben müze kısmını merak etmiyorum ama 30 çeşitten fazla birası olan bu mekanda içip eğlenmek istiyorum diye düşünenler için ideal. Hafta sonu akşamları canlı Çek müzikleri de yapılıyor. Ve en güzel haberimi sona sakladım – fiyatlar uygun ötesi! Menüdeki en ucuz bira 35 czk (yaklaşık 4 TL!), en pahalı bira ise 70 czk (8 TL!). Keşke ülkemizde yerli ve ithal alkole böyle çılgın vergiler olmasa; nasılsa içecek olan gene içiyor. Bari klasik alışılan markaların dışına daha fazla kişi çıkar ve türlü biraları denerdi. Pub’da aynı zamanda burger, tavuk kanadı, patates kızartması gibi atıştırmalıklar da var. Bu atıştırmalıklar aynı sokaktan komşuları Fasty’s Amerikan/İtalyan restoranından geliyorlar.
Özetle yolunuz Prag’dan geçecekse müze veya pub’a bir uğrayın derim. Tripadvisor seyahat uygulamasında 5 üzerinden 4.5 puan alan ve hakkında 1052 adet yorum olan bir yer. Ben şans eseri keşfettiğim için aşırı mutluyum. Bira sevgisini ve harika bira servis eden mekanları yazıp yaymayı da kendime misyon edindim. 🙂
İlk yorumu siz yazın!