Bogliasco: Büyüleyici Bir İtalyan Sahil Kasabası
Genova’ya tren ile 20 dakika uzaklıkta küçük bir sahil kasabası olan Bogliasco, yazın şehirden uzaklaşıp keyifli vakit geçirebileceğiniz, sıra sıra dizilmiş plajlarıyla popüler. Benim için ise gün batımında popüler plajların birinden yukarı çıkan dik merdivenlerin bitiminde, ağaçların altında şirin bir kafede, elimde Aperol Spritz ile anı durdurmak istediğim kasaba…
Milano’da bulunduğumuz süre boyunca eşim oldukça yoğun çalışıyordu. Ama izin günlerinde birlikte yakın çevre gezi programları yapabiliyorduk. Milano’nun yaz sıcaklarından fazlasıyla bunaldığımız için çocuklarla deniz programı yapmaya karar verdik. Bir pazar günü sabah erken saatte trene atladık ve yaklaşık bir buçuk saat sonra Genova’daydık. Milano, göller bölgesi ve Genova gibi birçok keyifli lokasyona yakınlığı açışından çok güzel bir noktada bulunuyor. Dolayısıyla 1-2 saat yolculuğu göze aldığınızda şehir ortamından uzaklaşıp çok farklı masalların içine girebiliyorsunuz.
Biz Genova’nın doğusunda yer alan sahil şeridi ‘Genova riviera di levante’ (Genova’nın doğu sahil şeridi) yönünde Genova’ya en yakın sahil kasabalarından biri olan Bogliasco’ya gitmeyi planladık. Bu yönde, her biri eşsiz güzellikte Camogli, Portafino, Santa Margherita, Rapallo gibi sahil kasabaları birbirini takip ediyor. Birbirine yakın olan Camogli, Recco, Pieve Ligure ve Sori sahil kasabaları ise ‘Golfo Paradiso’ (cennet körfez) olarak adlandırılıyor.
Önceki seyahatlerimizde Genova’nın bulunduğu Liguria bölgesinde konakladığımız için birçok sahil kasabasını görebilme imkanımız olmuştu Ama benim için Genova’ya 20 dakika uzaklıkta bulunan küçük balıkçı kasabası Boccadasse’nın yeri çok başkadır. Yıllar önce Genova’ya ilk kez geldiğimde bu kasabanın varlığından habersiz, kaldığımız otelin resepsiyonistinin önerisiyle, pek de umutlu bir şekilde gitmediğim ama görünce aşık olduğum, oradayken zamanı durdurmak istediğim bir kasaba. Arabadan inip sahile doğru ilerlediğimizde, karşıma çıkan minik koyun ve koyun bulunduğu yamaca kurulmuş rengârenk evlerin o muhteşem görüntüsünü unutmam mümkün değil.
Gelelim o geziden kalan anılara. Rotamızı tamamlıyoruz. Bu sefer yeni bir kasaba göreceğimiz için heyecanlıyız. Esasında birkaç durak ilerisinde ‘Camogli’ adında bir kasaba var. Daha önce orayı da çok sevmiştik. ‘Oraya mı gitsek, hiç riske girmesek mi çocuklarla, zamanımız da az, bildiğimiz yer’ dememize rağmen yeni bir yer deneyimlemek daha cazip geliyor ve kendimizi Bogliasco yolunda buluyoruz.
Normalde İtalya’da çocuklar ve eşim İtalyanca bilmediği için kendilerini tamamen bana teslim ediyorlar ve tüm organizasyonları ben yapıyorum ama çocuklarla meşgul olduğum esnada bilet işlerini bu sefer eşim hallediyor. Ve ardından ‘Genova’ya varınca hat değiştirmeye gerek yok. Aynı tren zaten direk doğuya doğru ilerliyor’ diyor. ‘Emin misin?’ diyorum. Biraz enteresan geliyor ama çok fazla sorgulamıyorum. Nihayet Genova durağına varıyoruz. Tren seyahatini çok severim. Camdan dışarıyı izliyorum. Önünden geçtiğimiz evleri dikkatlice inceliyorum. İçindeki yaşamları hayal ediyorum. Derken garip birşey farkediyoruz. Tren doğu yönüne değil batı yönüne ilerliyor sanki. Yanımdakilere hemen soruyorum ama bizim harekete geçmemiz biraz zaman alıyor ve tren hızlandıkça hızlanıyor, bir türlü durmuyor. Meğerse tren batı yönünde fransız rivierasına doğru ilerliyormuş. Neyse ki trenin durmasıyla biz kendimizi dışarı atıyoruz. Tabii çok zaman kaybı oluyor. Tekrar treni bekle, çocuklarla in bin derken günün yarısı gidiyor ama nihayet Bogliasco’ya varıyoruz.
Bogliasco nüfusu, 4475 olmasına rağmen özellikle yaz aylarında turist sebebiyle oldukça artıyor. Dolayısıyla, ekonomisi turizme dayalı. Aynı zamanda tarım; ağırlıklı zeytin üretimi yapılmaktadır. Uzayıp giden, dönemeçli yollar boyunca devam eden bir sahile sahip. Güneş, deniz ve uzun sahilinin yanı sıra sanat müzeleri açısından da oldukça zengin.
Biz kasabaya vardığımızda harika bir meydana çıkıyoruz. Harita veya navigasyon kullanmadan içimizden geldiği gibi ilerliyoruz. Ayaklarımız bizi denize doğru yöneltiyor. Geniş meydanın sonunda, deniz manzaralı, tarihi bir kilise(Natività di Maria Santissima) ile karşılaşıyoruz. O kadar güzel gözüküyor ki bir süre gözlerimi alamıyorum.
Biraz yürüyüp tepede tarihi bir kafe buluyoruz. Hemen soğuk biralarımızı içip kendimize geliyoruz. Ve sıra denize girmeye geliyor. Bu yöndeki kasabalar genellikle yamaca kurulu yani denize inmek için yüzlerce merdiven inip sonra dönüş için tekrar o merdivenleri çıkıyorsunuz. Çocuklarla, özellikle pusetli bir bebekle bu işe kalkışmak çılgınca olabilir. Sezon itibariyle yan yana dizilmiş özel plajlar çok dolu ve sıcaklık oldukça yüksek. Bir plajı gözümüze kestiriyoruz. Boş şemsiye ve şezlonglar var. Ama ilgili kişiyle konuşunca öğreniyoruz ki bu şezlonglar sezonluk kiralanmış ve bize günlük kiralayamıyorlar. Artık sinirlerimiz iyice geriliyor ki tam o esnada ağaçların altında, şirin mi şirin bir kafe ilişiyor gözüme. Biz küçük oğlumla oraya kuruluyoruz. Hemen bir aperitivi sipariş veriyorum.
Büyük oğlum babasıyla denize atlıyor. Onları izliyorum. Manzarası süper. Sonra ben de küçük oğlumla birlikte giriyorum. Hatta küçük oğlum o kadar minik ki ilk defa denizle tanışıyor. Saat ilerledikçe kafe hareketleniyor. Gün batımı yaklaşınca müthiş bir manzara bizi selamlıyor. Turkuaz ve gün batımı renkleri, yan yana dizilmiş evlerin pastel toprak tonları ile birlikte dans ediyor adeta. Tabii ki fotoğraflar çekiyorum. Ve dönüş vakti geliyor. Tüm yaşanan olumsuzluklara rağmen hafızalarımda Bogliasco, damağımda son içtiğim Aperol Spritz tadı ve gün batımı manzarasıyla kalıyor…
Kapak Fotoğrafı: Damla Anol Erol
İlginizi çekebilir: Fahriye Şentürk’ten Ischia ve Procida
Her yazınızla bizi büyülüyorsunuz .içimizde dayanılmaz bir istek oluşuyor söz konusu yerleri gezip görmek için,elinize sağlık.
Çok teşekkürleer❤️️❤️️❤️️🙏🙏🙏