İtalya’da yaşamak “İstanbul’un o karmaşıklığına keşke geri dönmesem.” demek gibi bir şey. Her sokağı ayrı güzel her sokağı ayrı sakin.  Bolonya da İtalya’nın bence en güzel şehirlerinden biri. Roma’da yaşarken uzun araştırmalar sonucunda Bolonya’ya gitme kararı aldım ve iki arkadaşımla birlikte atladık trene; iki saat sonra da kendimizi Bolonya’da bulduk.

Bolonya | Fotoğraf: Unsplash.com/@grwood

İtalya’nın genelinde olduğu gibi Bolonya da yerel tatlarla öne çıkan şehirlerden biri. Mimari açıdan beni bayağı cezbetti. ‘Kızıl Şehir’ diye boşa söylemiyorlar. Öncelikle araştırma sırasında “Bolonez sos”un adını bu şehirden aldığını öğrenmiştim. Hemen gözümde bolonez soslu makarnalar canlandı. Küçük bir gezi planı oluşturdum kendime. Tren biletimi 2 gün önceden aldım. Roma’da oturma iznim de olduğu için normale göre biraz daha makul fiyata bilet alabildim diyebilirim. 

Yaklaşık iki saat süren bir yolculuğun ardından kızıl mı kızıl güzelim Bolonya’ya vardık. İlk durağımız ara sokaklardan birinde denk geldiğim Saint Paolo Maggiore Bazilikası oldu. Via Collegio di Spagna’da bulunan bazilikanın içi etkileyiciydi. Barok tarzı bir Roma Katolik bazilikası olan bu kilisenin duvarlarındaki resimler tam anlamıyla üç boyutluydu. 

Bolonya | Fotoğraf: unsplash.com/@bogs

Her şehrin kocaman bir meydanı illa ki oluyor. Piazza Maggiore de 13. yüzyıldan beri ayakta duran bir meydan. Zaten görülecek yapıların çoğu da bu meydanda bulunuyor. San Petronio Bazilikası, Palazzo Re Enzo, Palazzo del Podesta, Palazzo Comunale (Palazzo D’accursio-Belediye Binası)… Günübirlik bir gezi olduğu için ve harita bilgim birazcık kötü olduğundan aceleyle girebildiğim yerleri girip görmek istedim bu yüzden hepsine zamanım yetmedi.

Ara sokaklarda biraz kaybolduktan sonra sonunda merkeze varabildik. Piazza Maggiore’de Bologna’nın en büyük, dünyanın ise en büyük 5. kilisesi olan San Petronio Bazilikası oldu. Oldukça büyük ve etkileyici bir yapısı vardı. Kilise içinde fotoğraf ve video çekmek yasaktı ancak detaylı şekilde dışardan çekme fırsatım oldu. Bazilikanın içi gerçekten çok büyük ve sağlı sollu şapellerden oluşuyor, duvarlar devasa tablolarla süslenmiş. Bazilikaya giriş ücreti yok fakat Giovanni da Modena’nın freskleri ile süslü ünlü şapelin yakınına gidip görebilmek için ekstra bir ücret ödemeniz gerekiyor.

Bolonya | Fotoğraf: unsplash.com/@sterlinglanier

Piazza Maggiore’den tam ayrılacakken Palazzo del Podesta’a girdik. Neredeyse Bologna’da ilgimi en çok çeken yer burası oldu. Çünkü Podesta’nın içerisindeki kemerler sesinizi karşı kemerin dibine kadar taşıyor. Nasıl mı? Alttaki fotoğraftaki gibi karşılıklı köşelere geçiyorsunuz ve kulağınızı duvara dayadıktan sonra hafiften konuşmaya başlayın. Karşı köşedeki sizin sesinizi duyabiliyor. Oldukça ilginç 🙂 Maggiore’den ayrıldıktan sonra San Petronio’ya sırtınızı verip sağ doğru gittiğinizde Via Razzoli’nin sonunda bulunan iki kuleyi görüyorsunuz. Bologna Asinelli Kuleleri (Torre degli Asinelli) 1109-1119 yılları arasında inşa edilmiş olan kule 97,20 metre yüksekliğinde ve 498 basamakla çıkılıyor. Yaklaşık 45 dakikalık bir beklemeden sonra en tepeye çıktık ve kızıl şehre kuş bakışı baktık. Biraz zorlayıcı ve ürkütücü merdivenleri olsa da en tepeye çıktığınızda “oh be ne güzelmiş burası” dedirten bir manzara sizi gülümsetiyor. Hemen hemen aynı tarihlerde inşa edilen Torre Garisenda ise 47 metre yüksekliğinde fakat bu kuleye çıkılmıyor. 

2.5 saatlik gezintimizin ardından bir öğle yemeği arası verdik. Adını fazlasıyla duyduğum geleneksel yemeklerin, ev yapımı şarabın yapıldığı Trattoria del Rosso’ya gittik. (Via Augusto Righi 30) Küçük bir esnaf lokantası diyebilirim. Benim tercihim Tagliatelle Bolognese or Butter and Prosciutto, yanında da ev yapımı kırmızı şarap oldu. Bir yandan yemek yerken, bir yandan tatlı dolabına gözüm kayıyordu. O kadar lezzetli bir tatlı dolabıydı ki anlatamam. Creme Brule, tiramisu, çikolatalı kek…. Benim gözüm tabi ki de tiramisuda kaldı. Fakat Roma’da yediklerimle kıyaslarsam pek beğendiğimi söyleyemem..

Trattoria Del Rossa’dan çıktığınızda yolun karsındaki ilk sokağa girdiğinizde meşhur Venedik penceresini göreceksiniz. (LA PICCOLA VENEZIA) Via Piella 18 numaradaki küçük pencerenin adı “Venedik Penceresi” olarak adlandırılıyor ve baktığınızda sanki Venedik’teymişsiniz gibi bir manzara çıkıyor karşınıza. Tahmin edersiniz ki ben burada da baya etkinlendim. Ben Paskalya tatilinde gittiğim için listemdeki birçok yere gidemedim. Ne yazık ki merak ettiğim restoranlar ve kafeler kapalıydı ama size şiddetle tavsiye edebileceğim yerler arasında yemek için Trattoria Del Rosso, dondurma için Gelateria Gianni, kahve içinde Antico Caffe Scaletto  bulunuyor.

Gelateria Gianni
Gelateria Gianni | Fotoğraf: TripAdvisor

Dondurma için özellikle Gelateria Gianni’ye gittik. Çünkü buradaki ricottolu dondurmayı oldukça merak ediyorduk. Tatlı molası verdikten sonraki durağımız çok merak ettiğimiz Bologna Üniversitesi oldu. 1088’de kurulan üniversite, Avrupa’nın en eski üniversitesi olarak bilinir. Dante ve Kopernik gibi ünlü isimlerde Bologna  Üniversitesi’nde okumuş. Üniversitenin tamamını gezmek mümkün olmadı. Museo di Plazzo Poggiyi 3- 5 euro karşılığında gezmek mümkün. İçeride oldukça ilginç çalışmalar görebilirsiniz. Eskiden doğum sırasında kullanılan araçlar, bir bebeğin gelişim süreci, kütüphane, balıklar, böcekler, ilginç canlıların fosilleri gibi şeyleri görebilirsiniz.

Gezimizin sonuna yavaş yavaş yaklaşırken bir kahve molası vermek için Via Ugo Bassi’de bulunan Antico Caffe Scaletto‘ya oturduk. Dışarıda oturduğunuzda sandalyenizi biraz çevirirseniz tam Asinelli kulelerini göreceksiniz. Keyifli bir kafe olduğunu söylemeliyim. Tercihim her zamanki gibi americano oldu. Artık yavaştan yorulduk ve dönüş için tren istasyonuna doğru gidecektik. Ama son bir şey kalmıştı o da alışveriş caddesi olan  Via Dell Independenza’ da hediyelikler vs almak 🙂 Hızlıca mini bir alışveriş yaptıktan sonra trenimize atladık ve Roma’ya döndük..  

Bolonya kesinlikle iki tam gün ayrılacak bir şehir. İki günde doya doya gezebilir ve yemek için çeşitli mekanlara gidip yerel lezzetler deneyimleyebilirsiniz. Dönerken de bence paket tortelinizi almadan dönmeyin! Şimdiden iyi tatiller, keyifli yemekler 🙂 

Kapak Fotoğrafı: Gökçe Oksay

İlginizi çekebilir: İdil Deniz Selçuk’tan Puglia Gezi Rehberi