breathe. ile: Elektronik Müzik Üretimi Üzerine
Birçoğumuz breathe.‘i Netflix’in popüler yapımları You, Raising Dion ve Elite‘de yer alan müzikleriyle tanıyoruz. Avustralya çıkışlı bu ikili, kuvvetli ve duygusal anlatılarıyla ilgi toplarken kendilerine özgü tarzları ve farklı türler arasındaki geçirgenlikleri ile dünya çapında büyük bir dinleyici kitlesi kazandı. Bu yükselen ilgi ülkemizi de es geçmedi ve breathe., Türkiye’de de hatrı sayılır bir dinleyici kitlesine ulaştı. Ülkemiz ile kısa sürede güçlü bir bağ kuran grup, bu yeni şekil bulan ilişkiyi bir turne ile pekiştirmeye hazırlanıyor. İkili, ilk Türkiye turnesi kapsamında Ekim ayının 3, 4 ve 5’inde İstanbul, Ankara ve İzmir’de sahne alacak. Turne öncesinde biz de kendileriyle yaratıcı süreçleri, ilham kaynakları ve müziklerinin evrenselliği üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Merhaba! Bu röportajı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. İlk olarak yaşadığınız yerlerin müziğinizi nasıl etkilediğinden konuşmak istiyorum. Hem Sydney hem de Toronto gibi iki farklı kültürel ve müzikal kimliği olan şehirlerde yaşıyorsunuz. Bu şehirlerin breathe.’in yaratıcı sürecini ve sesini nasıl şekillendirdiğini düşünüyorsunuz? Bu yerlerin arasındaki zıtlık, müziğinizin temalarını veya ruh halini etkiliyor mu?
Kişisel hayatlarımızda yaşadıklarımız, bulunduğumuz yerler kadar müziğimizi etkiliyor. Toronto, Berlin ve Türkiye gibi kültürel açıdan zengin yerler, müziğin ne olduğu ve insanlara neler katabileceği konusunda bize daha uluslararası bir bakış açısı kazandırdı. Müzik her zaman kişisel bir bağlamdan çıkıyor; bizim ve çalıştığımız vokalistlerimizle arasındaki kişisel bir noktadan besleniyor. Yaratıcı süreçte derin anlam ve hikâyelerin ne kadar önemli olduğunu öğrendik. Bu bağ, müziklerimize enerji katıyor ve hikâyelerin gerçekliğini filmlerle gösterebiliyoruz. Her şarkı ve klip, hayatımızın gerçek bir anının ya da yerin yansıması gibi.
Günümüzün hızla değişen ve gelişen dijital müzik üretimi dünyasında, sanatçılar birçok yenilikçi araç ve teknolojiye erişim sağlayabiliyor. Müziğinizin şahsına münhasır ve tanımlayıcı nitelikte olan samimiyeti ile duygusal ve organik yapısını korurken bu teknolojik gelişmeleri nasıl kucaklıyorsunuz?
Duyguyu ve vermek istediğimiz mesajları ön planda tutmak için birçok teknolojiyi göz ardı etmek zorundayız. Teknolojide kaybolmak çok kolay ancak en sevdiğimiz müzikler, bugünkü araçlar olmadan yapıldı. Sosyal medya gibi dünya ile bu kadar bağlı hissettiğimiz bir dönemde müzik yapma şansına sahibiz, bu büyük bir avantaj. Dünyanın dört bir yanındaki sanatçılarla ilişki kurmak, bu teknolojilerden en önemlisi. Dünyanın farklı yerlerindeki arkadaşlarımızla çalışmak için sabırsızlanıyoruz. Bu teknolojiler bağlamında özümüze en uygun kullanım, birlikte çalıştığımız sanatçılara kendi gerçeklerini ifade edebilecekleri bir platform sunmak.
Söz yazarlığınızın, tıpkı müziğinizde olduğu gibi sade fakat yoğun bir duygusal yapısı var. Bu, şarkılarınızda anlatımsal bütünlük sağlarken dinleyicilerin kendi deneyimlerini müziğinize yansıtmasına olanak tanıyor. Bu sadelik, ne kadar kasıtlı ve şarkılarınızın genel anlatısına veya ruh haline nasıl katkıda bulunuyor?
Birkaç sade kelime çok fazla duyguyu ifade edebilir. Bu basit, gündelik ama bizi farklı içsel yolculuklara sürükleyen ifadeleri her zaman dinliyoruz. “Are You All Good?” ve yakın zamanda çıkardığımız “Where You At These Days?” tam da bunu yapıyor. Dünyadaki herkes, onları başka bir yere götüren o kişiye, ana ya da mekâna dair nostaljik hisler yaşıyor. Bir şarkının başlangıçtaki niyeti, prodüksiyon seçimlerimizi yönlendiriyor. Müzik, mesajı taşımaya yardımcı olduğunda bunun bir breathe. parçası olduğunu biliyoruz. Ayrıca dünyaya çıkıp hayatı deneyimlemek de bizim için çok önemli. Bu anılar, hatalar, zaferler ve düşüşler, belirli sözler karşımıza çıktığında bize ilham veriyor.
Müziğinizde minimalizm büyük bir rol oynuyor ancak yine de sanatınız aracılığıyla güçlü ve yoğun duygular aktarabiliyorsunuz. Bu yaklaşıma sizi çeken nedir ve sadeliği duygusal derinlikle nasıl dengeliyorsunuz?
En sevdiğimiz sanat ve müzikler; sadece gerekli olanı kullanıyor. Bu, aynı zamanda düşünce tarzımızın ve yaşam biçimimizin bir yansıması. Sadeliğin içinde çok fazla hayat ve hayal gücü var.
Müzisyen ve sanatçı olmanın yanında çok iyi birer dinleyici olduğunuzu biliyoruz. Üretim sürecinde referans noktası olarak gördüğünüz sanatçılar ya da albümler var mı? Bu sanatçılardan sizi en çok etkileyen unsurlar nelerdir?
Kalıcı ve zamansız müziği seviyoruz. Bizi ilk dinlediğimiz andan itibaren etkileyen ve bugün de ilham veren müzikler bunlar. Portishead ve Burial gibi müzik sanatçıları favorilerimiz, ayrıca Nabil ve Bill Viola gibi film yönetmenleri de.
Bu röportajı kabul ettiğiniz için tekrar teşekkür ederim. Son olarak, geleceğe yönelik planlarınız neler? Nasıl projeler bizi bekliyor?
Türkiye’de müziğimizi bulan insanlara çok minnettarız. Bu nasıl oldu bilmiyoruz ama çok mutluyuz. İlham aldığımız sanatçılarla iş birliği yapmaya ve bu güzel ülkede vakit geçirmeye devam ederek bağlantılar kurmak istiyoruz. Tamamen bağımsızız ve her şeyi kendimizden yola çıkarak yaratıyoruz. Daha fazla şarkı yayımlamayı, daha fazla film yapmayı ve insanlara dokunmanın yeni yollarını bulmayı planlıyoruz. Topluluk bizim için her şey. Instagram ve web sitemiz üzerinden bize ulaşabilirsiniz.
Kapak Fotoğrafı: breathe.
İlginizi çekebilir: Enes Kudu’dan Margaux Sauvé ile Röportaj
İlk yorumu siz yazın!